Söyle kaç yaşındasın!

Akan bir ırmak durmaz, ömür de durmuyor işte. Şarkıyla beraber soruyorum kendime. Söyle kaç yaşındasın? 1 Aynalar cevap veriyor.
“Bir roman kadar uzun bu tümce,
-Sonra işte yaşlandım.” 2

Şimdi, kalemimin uzandığı her yere bu şiiri yazıyorum parmaklarımı acıtırcasına. Hayata dair düşünceler, şaha kalkmış bir at misali koşuşturuyor zihnimde. Bakın, yeni bir yıla daha girdik habersizce. Soruyorum size; ömür kitabınızın kaçıncı sayfasındasınız?
Benimkini karıştırırken titredi ellerim, hızlı hızlı attı kalbim, ter boşaldı sırtımdan; korkuyla ürperdim. Dile kolay tam yirmi üç yıl. İçindeyken uzunmuş gibi görünen, dışarıdan bakıldığında ise sür’atle geçip giden vefasız seneler…

Küçük bir kız çocuğuyken, yirmi üç yaşındaki insanlara bakıp, ‘Ne kadar büyükler!’ diyerek taaccüp eder ve hayranlıkla karışık bir ilgiyle onları inceden inceye süzerdim. Oysa bugün aynı düşünceye sahip değilim, meğer erken verilmiş bir hüküm taşıyormuş ifadelerim. İnsan ne kadar yaş aldıkça alsın, yüzündeki kırışıklıklar ne kadar artarsa artsın, saçlarına ne kadar aklar düşerse düşsün, içinde bir çocuk taşıyormuş daima.

Yaşımın matematiksel ifadesi onlu rakamlardan yirmilere geçerken büyüdüğümü düşünüp seviniyor, mutlu oluyordum. Oysa şimdilerde otuzlara yaklaştıkça bir acı birikmeye başlıyor yüreğimde. Artık bu yüzden hicrî/milâdî yılbaşları, doğum günleri hüzün veriyor bana. Mütebaki ömrüme bakıp daha kaç sayfaya konuk olacağımı merak ile bekliyorum, ömür istasyonunun bir köşesinde. Bekleme salonunun açılan kapısından soğuk bir rüzgâr doluyor içeriye. Hakikat bütün kuvvetiyle bağırıyor.

“Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyevîyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzeran-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider.” 3
Uyku mahmurluğu işte… Gafleti peydahlayan bir hale bürünmüşüm. Ve yazık bana, çok yazık! Allah Resulünün (asm) uyarı mahiyeti taşıyan sözünü ne çabuk unutmuşum.

“İhtiyarlık gelmeden gençliğin, hastalık gelmeden sağlığın, fakirlik gelmeden zenginliğin, meşguliyet gelmeden boş vaktin, ölüm gelmeden hayatın değerini bil.” 4
Oysa ne çok bildiğimi zannediyor ve ne kadar da az uyguluyorum.

Dipnotlar:

1. Gripin.

2. Gülten Akın.

3. Sözler.

4. Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn,

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*