Söylemediklerinizin edebi nasıl?

İç konuşmalar, ruhun konuşmalarıdır.

İki tür konuşma yapıyoruz. Biri, ses elbisesi giyip, dışarı çıkanlar; diğeri, çıkmayanlar.
Doğrusu ikisi de önemli. Dışarıya çıkanlar da bizim çocuklar, çıkmayanlar da.
İkisi de özen istiyor. Nasıl olsa dışarıya çıkmıyor diye ‘iç sesler’i ihmal edemeyiz.

Dışarıdaki zaten pazarda alıcı buluyor veya bulmuyor. Onlardan kabul görenler oluyor, iade edilenler oluyor. Yani dışarı çıkanı hayat törpülüyor. İçerideki de pişiyor aslında. Çünkü her söylenmemiş söz, olgunlaşıyor demektir.

Dışarı çıkan da çıkmayan da ikisi de bizim fabrikanın ürünü. İkisi de ruh halimizin birer yansıması. Onun için kurduğumuz cümlelerin kelimelerinde, kelimelerin sesinde, duygusunda ‘ruh hali’miz vardır.

Ama bazen içimizde oluşan cümleler dışa çıkmıyor, çıkamıyor; bazen de dışa çıkanlar içi yansıtmıyor. Yani bizim çocuklar bazen bizi doğru anlatıyor, bazen de yanlış tanıtıyorlar. Onun için inanmadan ifadeleştirdiğimiz cümleler varolduğu gibi; inandığımız, kabul ettiğimiz cümleleri ifadeye dökemediğimiz de olmuyor değil.
Onun için zaman zaman, ‘Keşke, o anda o cümleyi kuruverseydim’ dediğimiz, ya da ‘Keşke o anda dilim tutulsaydı da o cümleyi kurmasaydım kuramasaydım’ dediğimiz de olmuyor değil.
**
Kıymetli beyefendi ile araç yolculuğundayız, lâflıyoruz. Biraz oradan, biraz buradan derken, konu epeyce bir zenginlik kazandı. Konuşulan cümlelerin, gıyabında konuştuğumuz kişileri incitmemesine özen gösteriyoruz. Belki de en önemli şey, bu.

Beyefendinin, bir arkadaşı ile ilgili kurduğu cümleleri dinliyorum. Arkadaşımın, ‘Ona söyledim’ dediği cümleler, ikaz kabilinden. Mü’min kardeşinde gördüğü bir takım yanlışlıkları ifade etme cümleleri…

Ben de, tam bu esnada, bir iç konuşma ile, ‘Helâl olsun, kişilikli, kimlikli ve şahsiyetli insan modeli böyle bir şey olsa gerek. Dostunun yanlışının büyümemesi için ikaz etmek ne güzel bir şey’ gibi cümleler kurdum. Hatta için için çevremde böyle arkadaşların varlığı ile iftihar ettim.

İnilecek mekâna yaklaştığımızda, arkadaş, ‘Hocam, ben müsait bir yerde inebilirim’ dedi. Ben de durdum. Arkadaş, kapıyı açtı, çıkmak üzere… Kapıda birbirimize bakıyoruz. Henüz inmedi. Ben de konuşulanlardan keyif almış ve hatta arkadaşımla ve yaptığı yapıcı iş ile ilgili iftihar etmiş olacağım ki, “Hocam, ilgili kişiye kurduğunuz cümleler, o kişi için de çok lâzım. Onu tamir eder. Bu aslında kardeşliğin, iman taşımanın ve insaniyetin bir gereği. Sizi tebrik ediyorum. Sizin dünyanızda o kişiye karşı sevgi hakim ki, böyle söylemişsiniz” dedim.

Kurduğum cümleler bitmişti, ama ilgili arkadaşın üzerinde pek de bir etki oluşturmamıştı. Ben onu tebrik ediyordum, o ise gülümsüyordu.

Tam kapıyı kapatacakken, “Hocam, ben o cümleleri içimden kurdum. Kendisine söylemedim” demez mi! Tam bir şaşkınlık hali!

“Doğru sözler, yetim kalmış…” cümlesini mırıldandım.

Beyefendi, beş-on dakikadır birilerine kurduğu cümleleri paylaşıyor. Sonra da, ‘Ben o cümleleri onun yüzüne karşı değil, içimden söyledim.’ diyor.

Gel de şaşkınları oynama. Artık diyecek cümle kalmadı. Burası, sözün tükendiği yer. Kendi kendime, ‘Ehh artık ne denir!’ diyerek, şaşkınca gülümsemeye başladım. Film donup kaldı.

O da anladı durumun vehametini, ama yapacak bir şey yok. Tam aracın kapısını kapatıyordu ki, üzgün bir vaziyette, ona; “Keşke, yüzüne karşı söyleyebilseydin” dedim ve kapı kapandı.
**
O artık dışarıdaydı, ben ise içeride. Tıpkı söyleyebildiklerimiz ile söyleyemediklerimiz gibi.
İç ile dışın birbirine benzemesi, desteklemesi ne kadar önemli değil mi?

Asıl tehlike, için ayrı bir şey, dışın ayrı bir şey söylemesidir. Evet, dış konuşmalar gibi iç konuşmalar da birer ruh halidir. Lütfen, pozitif iç konuşmalar ve pozitif dış konuşmalar yapın olmaz mı?

Emin olun bu bizi, daha pozitif bir insan haline getirecektir. Bir insanı ciddî sarsan bir şey, iç ve dış dengeyi kuramamasıdır.
**
Evet, dış konuşmalar zaten sosyal bir terbiyeden geçiyor, törpüleniyor. Peki ya iç konuşmalar?
O da sanırım ‘vicdan terbiyesi’ne bakıyor. Vicdanı besleyelim lütfen! Yoksa, tehlikeli olan iç yıkım başlar.
**
Hasılı, elbise giydirip dışarıya çıkardıklarınız kadar, giydiremediklerinizin de edebi önemlidir. Çünkü bir müddet sonra, iç dışa aksedecektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*