Sözlerimin arkasındayım

Pişman olacağım şeyi söylemek adetim değildir. Ahlâkımda da yoktur. Düşünür söylerim. Her söylediğimin dayanağı vardır. Pişman değilim. Söylediğim sözlerden iftihar ediyorum.
28 Şubat’ta Mehmet Kutlular – Basın toplantıları, soru-cevaplar – 5

ARTIK DEMOKRATİKLEŞMEK LÂZIM

– Bu iki olayı, Türkiye’nin demokratikleşme sürecini gözönüne alırsanız nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz Türkiye’nin en büyük probleminin demokratikleşme olduğunu senelerden beri söylüyoruz ve buna inanıyoruz. Bana göre bu hâdiseler demokratikleşme sürecini hızlandıracaktır. Çünkü bu yanlışlıklar, bu haksızlıklar, bu hissî veyahut da bu tarafgirâne birtakım hareketler, elbette bu hürriyetçi parlamenter sisteme inanan insanların gayretlerini hızlandıracaktır. Ben bunun bir başlangıç olmasını temennî ediyorum. Türkiye bunu başarmalı.

Türkiye, Avrupa Birliğine de girmek için kendisini düzeltmeli. İnsan hakları, demok- ratikleşme gibi meselelerin Türkiye’de biraz zayıf olduğu kesin. Dahilde de, hâriçte de, bu böyle kabul ediliyor. Bugüne kadar anayasaları sivil yapmadı. Hep ihtilâlciler yaptı. Tabiî ki bu ihtilâllerin yaptığı anayasayı da demokratik bir anayasa saymak mümkün değildir.

Antidemokratik maddeleri anayasadan çıkararak millî mutabakatla, tam bir hür vicdanla Avrupa standartlarında demokratikleşmemiz lâzım. Türkiye buna lâyıktır. Bu  medenî insanlık kervanına, bu topluluğa biz de yüzümüz ak, alnımız dik girmek ve Türkiye’de insan haklarının kâmil mânâda işlediğini, tam bir hukuk devleti olduğunu görmek ve bunun lezzetini, bunun hazzını toplum olarak iyice tatmak istiyoruz. İnşaallah bunu da Meclisimiz kısa zamanda sivil toplumla anlaşma ve uzlaşma yaparak başarır.

HALK “POTANSİYEL SUÇLU” GİBİ GÖZÜKÜYOR

Türkiye’nin millet-devlet kaynaşmasına ihtiyacı var. Çünkü bizim devletimiz devamlı şekilde kendi halkına potansiyel suçlu gibi bakıyor, güvenemiyor. Meclisimizin alnının çatısında “Hâkimiyet bilâ kayd-ü şart milletindir” yazıyor. Bunun gerçekleşmesi lâzım. Sıkıntı burada. Çünkü birtakım güçler kendilerini Meclisin üzerinde görüyorlar. Ancak bu kalkmalı ki, “Hâkimiyet bilâ kayd-ü şart milletin” olsun.

Millî irâdenin üzerinde hiçbir güç olmamalı, olmaması da lâzım. Bu, bugüne kadar tam, güzel bir şekilde yapılamadı. Bunun için sıkıntılar çekiliyor. İnşaallah bu hadiseler vesile olur. Ve bu güzel mutlu günü hep beraber görür, yaşarız inşaallah. Türkiye buna muhtaçtır. Her türlü şey buna bağlı. Özelleştirmesinden tutun,  ekonomik meselelerin düzelmesi de dahil önümüzü tıkayan hep gerçek mânâsı ile demokratikleşmeme oluyor. Buradan kaynaklanıyor. Çünkü birtakım güçler aralara giriyor. Bunu âdeta önlemek, geciktirmek istiyor. Artık milletin kendisine ait hakka sahip çıkıp, “Bizim üzerimizde hiçbir güç olamaz” deyip o cesâretle, o hakkı kullanması lâzımdır. Meclis milletten bunun için vekâlet almıştır. Millet de, bütün sivil toplum kuruluşları da, bütün müesseseleri de, Türkiye’de bunun üzerine yönelmesi lâzım.  Yani, Türkiye’de hem bir millî mutabakatı sağlamak, hem bütün sivil toplum kuruluşlarının da, her türlü düşünce ve fikir sahiplerinin de mutâbık olacağı güzel bir anayasa ve ona göre kanunların tanzim edilmesi lazım, inşaallah bu olacaktır. Bu hadiselerin de bunlar için itici, hızlandırıcı birer vesile olduğu kanaatındayım.

DEVLET KENDİSİNE KARŞI İŞLENEN SUÇLARI DA AFFETSİN

– Sayın Kutlular, cezaevinde yaklaşık 24 saat kaldınız. Bu 24 saati nasıl geçirdiniz? Serbest bırakılacağınızı ümit ediyor muydunuz?

Ben açık olan bir insanım. Tevkif edildiğime zerre kadar üzülmedim. Çünkü vicdanen ben suçsuz olduğuma, bana bir haksızlık yapıldığına inanıyorum. Dolayısıyla dedim, bu da kaderin bir cilvesidir.

En küçük bir üzüntü duymadan girdim ve birtakım meseleler, böyle bazı kastîlikler olursa diye kendimi ona göre ayarladım.

Ama orada şükranla söyleyeyim. Bulunduğum koğuştaki kader mahkûmları gayet hüsn-ü kabul gösterdiler. Gayet alâka gösterdiler. Çok insanî davrandılar. Tabiî ki bir gece de biz onların misafiri olmuş olduk.

Bir de orada şunu gördüm. Herkes affı bekliyor. Affın daha geniş kitleleri içine alacak şekilde kapsamının uygun bir şekilde geniş tutulması herhalde daha iyi olacaktır. Çünkü bir beklenti içerisindeler, fevkalâde büyük bir sıkıntı var. Ümit ederim ki, Meclisimiz burada yine hür irâdesini kullansın. Çünkü ben şu yanlışlığı da tasvip etmiyorum. Aslında devletin, milletin fertlerine işlenen suçları affetmeye hakkı olmaması lâzım. Halbuki onları affediyor, devlete karşı olan suçları affetmiyor. Devlet kendisine yapılan suçları affetsin.

Burada da hissîliği, veyahut da belirli yerlerin telkinlerini bir kenara bırakarak bu affın da huzur getirmesini, yeni bir sıkıntı da meydana getirmemesini diliyorum. Herkesi tatmin etmek mümkün olmaz, ama büyük ekseriyetle ihtiyaçlara cevap verilirse, herhalde bu sıkıntıları da yaşamayız.

Suçlular da inşallah çıkar, pişman olurlar. Tekrar da o suçları işlemezler. Böyle bir beklentiyi orada gördüm. Böyle bir sıkıntı ve böyle bir beklenti var. Hatta uzadığı için de fevkalâde sabırsızlar.

HER SÖYLEDİĞİMİN MESNEDİ, DAYANAĞI VAR

– Mevlid sırasında söylediğiniz sözlerden dolayı bir pişmanlık duydunuz mu?

Hayır. Pişman olacağım şeyi söylemek benim âdetim değildir. Ahlâkımda da yoktur. Düşünür söylerim. Her söylediğimin de mesnedi, dayanağı vardır. Pişman değilim. Söylediğim sözlerden iftihar ediyorum.

Ben geniş kitlelerin hislerinin tercümanı oldum. Gelen müsbet tepkilerden de bunu görüyorum.

Ben şunu söyledim. CNN Türk’ten Ruşen Çakır, “Niye herkes suskun da siz konuşuyorsunuz?” dediğinde ben de ona şunu söyledim: 28 Şubat’tan bu yana herkesin arkasında bir mikrofon, herkesin arkasında sanki bir hafiye var gibi bir çekingenlik, bir ürkeklik var. Kimisi işimden, aşımdan olurum diye korkuyor, o zaman da konuşamıyor. Ben de dedim ki, benim böyle işim aşım yok. Korkacak bir meselem de yok. Ben inandığımı da kanunlar çerçevesi içinde söylerim.

Çünkü benim bir gazetecilik hüviyetim ve sıfatım var. Her meselede görüşümü söylemek benim hakkımdır. Gayet tabiî bunu kanunlar çerçevesinde yapmaya çalışıyorum. Ben de bu kanunların bana verdiği, mesleğin bana verdiği hakkı kullanarak bunu dile getirdim. Bunlardan pişman değilim. Niye pişman olayım? O zaman da söyledim, şimdi de söylüyorum, bundan sonra da söylüyorum. Benim söylediklerim kanuna da aykırı değil. 312’ye zaten hiç girmez.

312 de eski 163 gibi elâstikî, kim nereye çekerse oraya gidiyor. Bunu kullanmaya başladılar. Türkiye konuşamaz hâle geldi.

Bence Türkiye artık bunu aşmalı. Meclis bunu aşmalı. Konuşmaya başlamalı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*