Şükür, Ramazan’ımızın yarısı bitti…

İki hafta evvel, bugün bu satırlarda, “Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun!” başlıklı bir makale yazarak, Ramazan ayımızı müjdelemiştik. Bugün itibariyle, Ramazan’ın yarısını bitirmişiz şükür. Ne de çabuk gelip geçti…

Bizim ata sözlerimizin her birisi, umumiyetle ya bir âyet ya da hâdis meâlidir. Dikkat edin bakın, o sözlerin arkasında hep bir kelâm-ı mübarek ve kelâm-ı Muhammedî (asm) gizlidir. Bizler, bu şekilde, en yakın ecdadım olan, rahmetli anne baba sözleriyle büyümüş, onlara göre hareket etmeye çalışmışızdır.

İşte, bu Ramazan ile alâkalı da rahmetli validem, tâ çocukluğumuzdan beri hep, “Bunlar sayılı günlerdir yavrum, sağ olana çabuk gelip geçer” derdi. Gerçekten de öyle oluyor, çabuk gelip geçiyor. İşte, validemin o ifadesini, Kur’ân-ı Kerîm, Bakara Sûresi 184. âyetinde; “eyyâmen ma’dudeh” (bunlar sayılı günlerdir) diye ifade etmiyor mu? Demek ki rahmetli, bilerek veya bilmeyerek bize bir âyet meâli ile nasihat veriyormuş.

Evet, “sayılı günler” çok çabuk gelip geçiyor. Hele de sağ olana… Çocukluğumda, ilk birkaç sene ara sıra tuttuğumuz orucu, hatırımda kaldığına göre, 6 Şubat 1962 senesinde başlayan Ramazan ayında, 8-9 yaş içerisindeyken, devamlı tutmaya başlamıştım. Hatta, düzenli tutmaya başladığımız o ilk kış orucunda, rahmetli validem, “Biz babanla nişanlı iken (1948) Ramazanlar yaz ayına gelirdi. Domates, salatalık, kavun, karpuz olurdu” deyince, o zamanlar şimdiki gibi sera mamulleri olmadığından, her meyve-sebze kendi zamanında olduğundan, validemin o sözü, bana hayâl gibi gelirdi. Ohooo…

O hayâl gibi gelen şeyi, biz de gençliğimizde, 1976 senesinin 26 Ağustos tarihine denk gelen ilk yaz Ramazan’ında gördük, yaşadık. Daha sonra da 40 yaş civarında, 23 Şubat 1993 de ikinci kış. Ve 21 Ağustos 2009’da da 56 yaş içinde ise ikinci yaz Ramazanlarını yaşadık. Anlayacağınız, iki kış, iki yaz Ramazanını gördük şükür. Artık, bundan sonra ne olur? Allah bilir. Bir kışa doğru gidiyoruz, görür müyüz, nasib olur mu bilmem. Allah hayırlısını nasip etsin inşâallah!

Ömrün çabuk geçtiği gibi, bir Ramazan ayını da bu şekilde çabuk geçiriyoruz. Allah’a şükür.  İnanın ki, şu oruç ibadetinden hiçbir sıkıntı hissetmiyoruz. Sabrı, merhameti, yardımlaşmayı hatırlatan bu mübarek ayda, insan imsak ile oruca başlayıp, ağzını; yeme, içme ve diğer yasak şeyleri terk ederek mühürledikten sonra, artık Rabbimiz onun sabrını veriyor.

Oruç tutmayan insanlar ya inançsızlıktan, ya korkudan, ya da buna benzer lüzumsuz evhamlardan tutmuyordur. Hemen basit bir fetvayla, daha doğrusu, hâzık olmayan hekimin “oruç tutma sıhhatine zarardır” demesiyle oruçtan uzak duruyor. Ama aynı hekim, sıhhatine zararlı görünce, “içki, sigara içme!” dese, onlara kulak asmıyor. Ne diyelim artık…Allah, iz’an versin.

Çabuk gelip, geçen bu mübarek oruç ayı sonrasında, bilerek oruç tutmayanlara şunu soruyoruz: “Biz tuttuk, ne kaybettik? Siz tutmadınız, ne kazandınız?” aslında, kazanan bizler, kaybeden de onlar. Ama işin farkında değiller.

Cenab-ı Hak, terâvihleri camilerde îfa edemediğimiz bu ikinci Ramazan ayını son ay yapıp, gelecek seneki Ramazana, virüsten hâlâs olarak kavuşmayı, cümlemize, nasip etsin inşâallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*