Şükür

Image
Allâh’ım! Farkında olmadığımız nice güzelliklerle, nice ni’metlerle etrâfımızı kuşatmışsın! Neden, memnûn olmak için hep ulaşılması güç hayâllerin gerçekleşmesini bekleriz?

Ocak ayında bahardan kalma bir güneş, gri-mâvi gökyüzü, pencereden görünen yeşil çamlar ne güzel! Ilık odada, minderin üstünde kıvrılmış yatan tekir kedinin dost, mûnis görünüşü ne güzel!

Kelimeleri yarım yarım telâffuz ederek, köşede kendi kendine oynayan küçük çocuğun şefkat celbeden hâli ne güzel! Radyodan hafifçe yayılan, bir minik kuşun sıçraya sıçraya dolaşmasını yâhut bir fıskiyeden havuza dökülen damlacıkları andıran, ecdâdımızın mûsıkî zevkinin muhassalı sayılabilecek kanûn taksîmi ne güzel! Kendine has tâze kokusuyla genzi gıcıklayan, tertemiz bardaktaki yâkûtî rengiyle gözü okşayan, buruk tadıyla dili tatmîn eden, sıcaklığıyla içi ısıtan içtiğimiz meşrû ve helâl çay ne güzel! Kulaklarımızın alışık olduğu sesiyle, samîmî ve tanıdık tavırlarıyla karşımızda konuşan; güler yüzlü, yanında rahatlık duyulan dost, kardeş, eş, evlât, akrabâ.. hülâsa insan ne güzel! Hepsinden öte, uyku esnâsında şuurda âniden hâsıl oluveren berraklık ve uyanıklığa benzer bir şekilde, bütün bunların belki ufak ufak ama devamlı, parça parça ama her zaman içinde bulunduğumuz ni’metlerden olduğunun idrâkine erivermek ne güzel! O lâhza, cennet-misâl bir saâdeti tadıvermek; tepeden tırnağa, âdetâ bütün zerreleriyle yaşadığını, hayâtın lezzetini, Cenâb-ı Hakk’ın sayılmaz ni’metlerini fark edivermek ne güzel!..

Cisim îtibâriyle, varlık îtibâriyle dünyâya, maddî âleme bağlılığımız devâm ederken; biz, mânâ âleminde rûhumuzla, aklımızla, kalbimizle, hayâlimizle yaşıyoruz. Bilinen ve anlaşılan odur ki, saâdetimiz bu ikinci âleme olan bağımızın kuvveti nispetinde artıyor. Dünyâda tanınan bütün mes’ud insanların maddeyi bir tarafa ittikleri, varlığa kıymet vermedikleri görülüyor. Ve aksine bütün maddî imkânlarıyla mutluluk arayanların ise hep bedbaht, dâimâ dertli olduklarına şâhit oluyoruz.

Ey, içimdeki saâdet arayan duygu! Aslında, âit olduğun lâhûtî âlemlerdeki saâdeti bu kararsız, geçici dünyâda bulabileceğini mi sanıyorsun? Yoksa, fıtraten o âlemlere uygun yaratıldığının ispâtı olan şu hâlinle, bu hizmet ve imtihan meydanında gerçek saâdetin olmadığını bilmezlikten mi geliyorsun?

Ey, maddî bedenimden cennetlere uzanan el! Cennet ni’metlerinin dünyâda ancak hayâli olduğunu hâlâ anlamayacak mısın? Nasıl ki, oradaki ni’metler dünyâdakilere yalnız ismen benzer ve alışılmış olduğundan o şekliyle bulunurlar… Onlar öyle saâdetlerdir ki, senden en uzak mesâfelere gidebilen hayâlin dahî onlara aslâ ulaşamaz! Tadınca anlarsın, tadınca anlarsın…

Ey açgözlü, ey doymak bilmez! İmtihan sona erinceye kadar, daha iyileriyle taltîf edilene kadar bunlarla iktifâ et! Bu kırıntıları, bu ufak lokmaları tat; iştihan açılsın! O büyük ikrâma, o emsâlsiz ihsâna kavuşmak için çalış, çabala!

Sabah, gözünü açıp da yaşadığını anladığın an, şükret! Rahatça nefes alabildiğin, düşünebildiğin için şükret! Rahatsızsan, sağlıklı zamanların için; açsan, tok olduğun anlar için şükret! Neye mâliksen hâtırla şükret! Neyin yoksa, bunların sende olanlara nispetle ne derece ehemmiyetsiz, kıymetsiz, lüzumsuz olduklarını düşün, şükret! Şükredebilecek îmâna sâhip olduğun için şükret!

Bilmediğin pek çok âlemleri, sırrını çözemediğin pek çok varlıkları âdetâ senin için yaratan; seni bilen, duyan, gören, ihtiyaçlarını karşılayan.. yüce Allâh’ın, varlığını sana duyurmuş, bildirmiş olması sebebiyle şükret! Kâinâtın var oluş sebebi, sultanların sultanı, incilerin incisi, canların canı olan Habîbullâh’a (asm) tâbî olduğun için şükret!..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*