Önce Sultan III. Mustafa Han ve Laleli Baba arasında geçen vakayı hatırlayalım:
“Laleli Camiî, 1760-1763 yılları arasında Osmanlı padişahı 3. Mustafa tarafından inşa ettirilmiş ve bulunduğu semte adını vermiş olan bir camidir. Caminin adı Sultan 3. Mustafa’nın velisi saydığı Laleli Baba’nın ismini bu ibadethaneye vermesinden gelir.
Mustafa Han, bu camiyi yaptırırken çevrede “Laleli Baba” namında evliya bir zatın yaşadığını öğrendi ve sohbetinden istifade etmek istedi. Laleli Baba’ya Padişahın kendisini ziyaret etmek istediği haberi ulaştırıldı, o da buyur etti. Padişah, Laleli Baba’nın sohbetinden gerçekten memnun kaldı. İçinde, bu zatla daha sık görüşme arzusu uyandı. Ayrılacağı sırada bir soru sordu:
– Efendi hazretleri, bu dünyada en güzel şey nedir acaba?
– Bu dünyada en değerli şey yiyip içtikten sonra sıkıntısız biçimde def-i hacetini yapabilmektir.
Hükümdar bu cevaptan pek hoşnut olmadı. Başından beri hikmetli konuşmalarıyla herkesi etkileyen bir zata bu cevabı pek yakıştıramadı ve maiyetiyle beraber saraya döndü.
Padişahın kalben yaptığı bu itiraz Laleli Baba’ya malum oldu, “Yakında görürüz, demek illâ bu sıkıntıyı yaşaman lazım” anlamında tebessüm etti.
Ziyaretin ertesi günü padişah şiddetli bir kabızlığa yakalandı. Bir türlü kurtulamıyordu. Başta hekimbaşı olmak üzere herkes seferber oldu, bilinen bütün ilaçları uyguladılar, ancak fayda etmedi. Padişah kıvranıyordu. Düşünürken nihayet sebebini buldu! Bu hâlin Şeyh Efendinin sözüne itirazdan dolayı başına geldiğini anladı. Derhal adamları ile Şeyhin yanına gitti. Hata ettiğini söyledi.
Laleli Baba “Karşılığında ne vereceksiniz?” dedi.
“Senin bölgende yaptırdığım o camiyi sana hibe edeceğim.”
Şeyh Efendi, “Yetmez” dedi.
Sultan Mustafa daha birçok şeyler sıraladı.
Şeyh, “Bunlar da yetmez” diyordu. En sonunda, “Bu halden kurtulursun ama karşılığında saltanatı isterim, yoksa kendin bilirsin” dedi.
Sancılar içinde kıvranan Padişah için başka çare yoktu, bir an önce bu sıkıntıdan kurtulmak istiyordu, “Tamam, o da senin” dedi.
Laleli Baba dua etti, sırtını sıvazladı, “Haydi git Allah’ın izniyle kurtulacaksın” dedi. Padişah gerçekten kurtuldu ve çok rahatladı. Fakat saltanat da elden gitmişti! Saltanatı teslim etmek üzere maiyetiyle geldi. Elbette Laleli Baba’nın maksadı Saltanat değildi. Padişah, gerekli dersi almıştı. Şöyle dedi:
“-Bir saltanat ki bir def-i hacete değişiliyor, öylesine ucuz bir saltanat bize lazım değil. Bize caminin adı yeter…” (1).
Bu vakanın yaşanmasından asırlar sonra iki binli yılların başında -büyük veya küçük abdest bozmak- anlamına da gelen def-i hacete; büyük abdestte bulunup vücudumuzda yaşayan ve insan hücresi olmayan mikroorganizmaların (bakteri, mantar, virüs ve protozoa ailelerinin) toplamı olarak ‘mikrobiyota’ adı verildi.
Bu mikrobiyotanın; insan vücudu üzerinde beynin hâkimiyetinden daha etkili olduğunun keşfedilmesiyle ‘ikinci beyin’ olarak isimlendirilme de yapıldı.
Ayrıca insanların büyük şehirlere göç ederek hayat şeklini değiştirmesi (sağlıksız beslenme, uyku düzeni bozukluğu, hareketsizlik vb.) sonucu ortaya çıkan bilhassa metabolik hastalıklar (diyabetten kansere kadar) bu ikinci beynin yani mikrobiyotanın bozulmasından kaynaklandığı anlaşıldı.
İnsan vücudunda 1,5-3 kg ağırlığında ve vücut hücrelerinin on katı (yaklaşık 100 trilyon ve 1000’den fazla mikrobiyal tür) sayıda bulunan Mikrobiyota adeta ‘ayrı bir organ’ gibi vücutla ortak (simbiyotik) yaşıyordu.
Bağırsaktaki sağlıklı, yararlı mikroorganizma dengesinin zararlı mikroorganizmalar lehine değişmesi ve ideal dengenin bozulması çok sayıda akut ve kronik hastalıklara sebep oluyordu.
İrritabl bağırsak sendromu, inflamatuar bağırsak hastalıkları, allerji, obezite, depresyon, anksiyete, ateroskleroz, kolon kanseri bunlardan bazılarıydı.
Daha sonra sağlıklı insanlardan alınan barsak muhteviyatının (mikrobiyota) hasta insanlara ‘organ nakli’ gibi aktarılarak (FMT) tedavi etme yöntemi geliştirildi.
FMT denilen yani ‘Fekal Mikrobiyota Transplantasyonu’ sağlıklı bir insandan alınan dışkının sıvı bir karışım haline getirilerek; hasta bir insana makat yoluyla barsaklarının kolon bölümüne aktarılması ve burada yararlı bakterilerin tanıtılması işlemiydi.
Bu işlemi Amerikalı meşhur Nörolog ve Beslenme Uzmanı Dr. David Perlmutter, yazmış olduğu ‘Beyin ve Bağırsak’ adlı kitabında şöyle anlatıyor:
“Bugün FMT’nin faydalarını anlamada günümüzün küresel öncülerinden biri Dr. Thomas J. Borody’dir. Polonya’da doğduktan sonra1960’ta Avustralya’ya taşınmış, tıp fakültesini bitirmiş ve daha sonra Mayo Clinic’te yüksek lisans araştırmaları yapmıştır.
FMT prosedürünü ilk olarak k. diff (Clostridium difficile-ishal ve zehirli ishale sebep olan bakteri) üzerinde uygulayarak faydasını gördükten sonra hızla bağırsaktan beyne kadar diğer hastalıklardaki etkisi üzerine çalışan Dr. Borody, son 25 yıldır FMT yöntemini uyguluyor.
Borody, bağırsak bakterilerinin enflamasyonu ve bağışıklığı düzenlemede oynadığı rolü tamamen benimsemiş durumda. Otoimmün ve nörolojik sistemleri içeren bir dizi hastalık tedavisinde FMT’yi kullanıyor.
Elbette Dr. Borody’yi eleştirenler olsa da eleştirmenlerin birçoğu, özellikle elde ettiği olumlu sonuçları göz önünde bulundurarak çalışmalarına saygı duyuyor. Yayımlanan vaka raporları oldukça şaşırtıcı.
American Journal of Gastroenterology’de yayımlanan bir raporda, multipl skleroz, Parkinson hastalığı ve sıklıkla ciddi halsizlik hissine neden olan bir otoimmün bozukluk olan myastenia graviste bağırsak bakterilerinde değişmeler görüldüğünü ortaya koydu.
En nefes kesici vakalarından biri de şiddetli kabızlık için FMT tedavisi gören 30 yaşındaki bir erkek MS hastasıyla ilgiliydi. Hasta ayrıca şiddetli vertigo ile konsantrasyon bozukluğundan muzdaripti ve bacak zayıflığı o kadar kötüydü ki tekerlekli sandalye kullanma ihtiyacı duyuyordu.
Üstelik mesanesini kontrol edemediği için üriner kateter kullanıyordu. Bağışıklık sistemini interferonla değiştirmeyi içeren standart tedaviler, bu adamda işe yaramamıştı.
Farklı bir yaklaşım benimseyen Dr. Borody, bu hastaya beş FMT prosedürü uyguladı. Bu tedaviler, sadece kabızlığın geçmesine değil, aynı zamanda MS semptomlarının da giderek düzelmesine yol açtı.
Hasta yürüme kabiliyetini tekrar kazandı ve kateter kullanmayı bıraktı. Semptomlarında zaman zaman tekrarlar görülmüş olsa da bugün, yani tedaviden 15 yıl sonra da sağlığı iyi durumda.
Commonwealth Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma örgütü (CSIRO), Avustralya’nın ulusal bilim kurumudur, aynı zamanda dünyanın en büyük ve en kapsamlı araştırma kuruluşlarından biridir.
Kurumun baş araştırmacı bilim insanı Dr. David Topping’den, kısa bir süre önce Dr. Borody’nin FMT çalışmaları hakkında yorum yapması istendi.
Topping, “Mikroflora, özellikle de mikroflora ürünleri ve maddeleri arasındaki etkileşim, ciddi hastalıkların, kalın bağırsak kanserinin, enflamatuvar bağırsak hastalığının, belki de Alzheimer, otizm ve Parkinson gibi durumların bile yönetilmesi ve önlenmesi için muazzam bir potansiyele sahiptir,” dedi.” (2).
Günümüz tıbbının bu başarısını okuduktan sonra; yazımızın başında hikâyesini anlattığımız Sultan III. Mustafa Han ve Laleli Baba; def-i hacet denilen büyük abdeste ‘mikrobiyota’ adı verildiğini; üstelik ‘ayrı bir organ’ gibi tanımlandığını; hastaları iyileştirmek için naklinin yapıldığını; hatta birtakım işlemlerle ilaç gibi kapsüllere katılarak; şifa veren ‘probiyotik’* olarak yüksek fiyatlara satıldığını görselerdi; acaba ne düşünüp ne söylerlerdi?
Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamdan bir müjdeli haberle yazımızı bitirelim:
“Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama büyük, küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Sadece hoş kokulu bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb–ı Hakk’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder, tekbir getirirler.” (3).
Bediüzzaman Hazretleri de bu hadisi yorumlarken dünyadaki ‘ağaç’ları örnek göstererek şöyle demiştir:
“Hem Cennette lüzumsuz, kışırlı ve fuzulî maddeler olmadığından, ehl-i Cennetin ekl ve şürbünden (yeme-içme) sonra kazuratı olmadığını hadis-i şerif beyan ediyor. Madem şu süflî dünyada, en âdi zîhayat olan ağaçlar, çok tagaddî ettikleri (beslenme) halde kazuratsız oluyorlar. En yüksek tabaka-i hayat olan Cennet ehli neden kazuratsız olmasın?”
Dipnotlar:
1- https://www.islamveihsan.com/laleli-camiinin-hikayesi.html
2- Dr. David Perlmutter, Beyin ve Bağırsak, s.302-303, Pegasus Yayınları, 2018.
3- Bk. Buhari, Bed’ü’l-Halk: 8; Müslim, Cennet: 17-19; Tirmizi, Cennet: 7; Dârimî, Rikak: 104; Müsned, 3:316, 349, 354, 364, 384.
4- Sözler, Yirmi Sekizinci Söz, s.566.
* Probiyotikler, sağlığa faydalı olan canlı mikroorganizmalar veya mikrobiyal besin maddeleridir.
Benzer konuda makaleler:
- Corona virüs musibetinin hikmetleri ve manevi tedbirler
- Olduğu gibi Sultan II. Abdulhamid
- Sağlığımıza yön veren küçük canlılar: MİKROBİYOTA
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Said Nursi´nin 31 Mart olayındaki tavrı
- İnkılâpçı padişah: II. Mahmud
- Sultan Mehmed Reşad (1844 -1918)