Suriye ve Irak’ta Almanya ve AB ile işbirliği

Doğu veya Batı

altBelki de makalemizin başlığı, Ortadoğu’da Almanya ile işbirliği olmalıydı.

Hükümetimizin zahiren Alman hükümeti ile söz savaşı yaşadığı bir zamanda, böyle bir iddia ilk anda hakikat görünmeyebilir. Hadiselerin tarihî seyrini, demokrasiyi esas almaya mecbur Avrupa Birliği’ni, Amerika hükümetlerinin emperyalist İkinci Amerikalı neoconlarla başa çıkamamaları, neoliberallerin kontrolündeki global büyük şirketlerin şu savaşlarındaki misyonlarını ve onların kuyruğuna binmiş Türkiye Kemalistlerini aynı kare içinde ve dikkatlice incelediğimizde; hükümetimizin kendi varlığını devam ettirmesi, ülkeyi parçalanmaktan kurtarması, muhtemel bir iç çatışmayı önlemesi ve en önemlisi de, İkinci Avrupa ve ABD’nin Arap Baharı sürecinde teşkilâtlandırdığı teröristlerin şerrinden kurtulması cihetleriyle Almanya ile ve dolayısıyla Avrupa Birliği ile ittifak etmeye mecbur kalacağı bir hakikattır.

AKP’nin ipini sıkı tutan Amerikalı neoconların, Türkiye üzerinden Almanya’ya veya Avrupa Birliği’ne hücumlarını, maalesef efkâr-ı âmme göremiyor. Bir taraftan “15 Temmuz’u NATO’daki liberaller yaptı” diyorsunuz, diğer taraftan kabul etmediğiniz Alman askerleri için, “NATO’dan müsaade almamışlar” bahanesinin arkasına sığınacaksınız… Tam mânâsıyla bir politik fecaat… NATO’nun emrine verdiğiniz dört gemi ve çantalar içinde gönderdiğiniz dört yüz milyon dolarla yanan Libya’nın dumanları Akdeniz semasını karartmış iken, Almanya ile mahalle kavgasına tutuşmanın, hem kendimize ve hem de İslâm Âlemine bir zulüm olduğunu önce belirtelim. Pentagon ve NATO’daki neocon askerlerin dizginlerini, hâlâ dışişlerini işgal etmiş Suriye ve Irak kasapları ellerinde tuttuklarından, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yanaşması, hem kendisinin ve hem de bölge ülkelerinin hayrına olacaktır.

ELLİ SENELİK HESAP…

Siz deyin yüz senelik… Bazıları emperyalist ve sömürgeci İngiliz hesabı diyebilirler. Doğrudur… Fakat biz, elli senesini ele alıyoruz. İkinci Avrupa’nın, Mesihî Avrupa’dan ayrıştığı zamanlardan sonraki hesabı… Bunu Barzani veya İsrail ile sınırlandırmak isteyen ulusalcılar da, asıl failleri gizleme çabasındalar.

Kemalistlerin kabulü olmadan Türkiye’de ihtilâl olamayacağına göre ve bu hesap da; 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül ihtilâlleri ile tenasüp içinde yürüdüğüne göre; elli seneye yakındır İkinci Avrupa’nın üzerinde yoğunca çalıştığı “Marksist Kürt hareketini” küçük bir çerçeveye hapsetmemiz mümkün değildir.

Henry Kissinger ile Brezinski gibi neocon teorisyenlerin manevî yardımı ile gerçekleşen 12 Eylül’ün ilk icraatı Kuzey Irak sınırına, Özal’ın isteği doğrultusunda yerleştirilen Çekiç Güç idi… Vazifesi ise; hem Kuzey Irak’ta Kürt devletinin, hem Körfez savaşlarının, hem Irak işgalinin ve hem de Arap Baharının altyapılarını hazırlamaktı. İkinci Avrupa ve Amerika’nın o günden bugüne hem Irak ve Suriye ve hem de Türkiye ve İran üzerinden bu fitnenin inşaası uğruna yaptığı masrafları ve verdiği mücadeleyi biliyoruz. Uzun soluklu, çeyrek asırlık projelerle ve işgalci sermayenin desteğiyle çalışan İkinci Avrupalılar veya neoconlar, kolay kolay bu Kürt meselesinden vazgeçmeyecekler gibi… Obama ve Trump´a rağmen neoconların her gün Kuzey Irak ve Suriye’ye tonlarca silâh yığmaları ve Kürtler’in bağımsızlıkları noktasında Rusya’nın tarafsız davranması, elbette hayra alâmet değildir.

Avrupa Birliği’nin PKK´yı hâlâ terör listesinde tutması, bölgede Suriye ve Irak toprak bütünlüğünü savunması ve en güzeli de; yıkılan bu coğrafyanın bir an önce tamirine başlanmasını istemesi, Türkiye’nin de arzu ettiği şeylerdir. Düne kadar, IŞİD üzerinden topladığı çoğu Müslüman kökenli gençleri terörize eden İkinci Amerika veya neoconlar, bugün rahatlıkla Kürt fitilini tekrar ateşleyebilir. Sünnî Arapları Rakka’da, Halep’te, Deyri Zor ve Musul´da hayvanlar gibi boğazlatan bu gözü dönmüş neoconların, aynı vahşeti Kürtlere–İran Kirmanşahı ve Irak Halepçesinde olduğu gibi–tekrar reva görmeyeceklerini kim garanti edebilir. Seymour Hersch’in tesbitiyle; dünyanın silâhını Rakka ve Musul’a yığan CIA’nın, bugün aynı şeyi Kuzey Suriye ve Irak’ta yaptığı bir vak’adır. Ve bu vahşete karşı durabilecek Avrupa Birliği’nden başka aktör de görünmüyor.

AB İLE BOZULAN MÜNASEBETLER ACİLEN TAMİR EDİLMELİ…

Rusya ile düştüğümüz zilletî hâle düşmeden, diplomatik münasebetler–Merkel’e rağmen–doğruca ele alınmalıdır. Erdoğan Türkiye olmadığı gibi, Merkel de Almanya değildir. Bölgede baş gösterecek en ufak bir kıvılcımın, İstanbul kadar; Berlin’i, Köln’ü, Rotterdam’ı, Paris’i, Oslo’yu, Varşova’yı ve Stockholm’u da yakacağı bilmelidir AB’li idareciler. İkinci Avrupa’nın, bu merkezlere iltica ile organize ettiği milyonları bulan Kürtleri, neocanlar orada da terörize edeceklerdir. Türkiye’nin fiilî olarak Avrupa Birliği’nin bir parçası haline geldiğine, Siyasal İslâmcılarla Ulusalcılar itiraz etseler de, hakikat değişmiyor. Avrupa Birliği’nin maddî ve manevî imkânlarından istifade etmemize rağmen, Avrupa Birliği ile mahalle kavgasına girişmek, Müslüman siyasetçilere asla yakışmıyor. Amerikalı neocon ve neoliberaller hesabına Avrupa Birliği ile mücadelenin en büyük zararını, herkesten önce bizler görüyoruz.

Şurasını da unutmayalım ki; kader Türklerle Almanları, tarih boyunca emperyalistlere karşı çoğunlukla aynı tarafta toplamış… Sevinçte de, kederde de…

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*