Suriye’de zillet süreci

Bu gönül burkucu sürecin detaylarına başlamadan önce, girizgâh olarak birkaç hatırlatmada bulunmamamız gerekiyor. İnsan nisyandan geldiğinden, çok önemli hadiseleri dahi maalesef unutuyor… Hele zamanımızın insanları. Yeni Asya’nın Arap Baharı denilen isyan, iç savaş ve dış müdahale karışımı olaylara karşı takındığı tavrın nev-i şahsına münhasır olduğunu üç seneye yakındır, beraberce izliyoruz. Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki, perdenin arkasını ilk olarak Nur Talebeleri keşfettiler.

Global dinsizliğin dünyayı hasis menfaatleri uğruna ateşe vermesine “bahar!” demişlerdi. 11 Eylül’le birlikte “Yeni Dünya Düzenini” birkaç dinsiz kapitalistin hevası istikametinde dizayn etmeye neocon ve neoliberaller; hürriyet, demokrasi, değişim, renkli devrim ve de bahar diye adlandırmışlardı. AKP de aynı dili ve sloganları kullanmıştı. Sonuçta hükümet üzerinden medyaya yapılan maddî yardımlarla başlayan tek taraflı yayın, hem hükümetin, hem de Türkiye’nin basiretini bitirdi. 20 küsur dev ekran ve gazetenin dezenformasyon bombardımanı efkâr-ı amme için tam bir felâketti.

Bize göre global devrimcilerin İslâm kamuoyunu hipnotize etme başarısında en büyük pay, cehaletimize düşüyordu. Bediüzzaman’ın Kur’ân ve hadisten çıkardığı “zamanı doğru okuma projesini” dikkate almayanlar, yanlış üstüne yanlış yapacaklardı. Deccaliyet Avrupa’sının kucağına oturup geleneksel reflekslerle İsevî Avrupa’ya itiraz eden siyasal İslâmcıların gelecekleri nokta yine hüsran olacaktı. Obama hükümetiyle neoconlar arasındaki gizli mücadeleyi, AB’yi yıkmaya çalışan Avrupalı neoconların maksatlarını, insanî değerleri ve aileyi projelerle tahribe yönelen mason destekli neoliberallerin mahiyetini anlayamayan AKP kurmayları, Suriye meselesini de anlayamayacaklardı. Veya dışarıdan gelmiş sermaye ile kurulan gazete ve TV’lerde BOP’un gerçekleşmesine bilinçsizce yardım edilecekti.

YALAN VE YANLIŞLAR TORBASI…

Yeni Asya’yı dikkatlice okuyanlar, AB’yi bir barış projesi olarak görürler. AB’ye karşı Amerikalı neoconlar ve Londra merkezli neoliberallerle beraber olanlar, Hıristiyanlığın AB anayasasına girmesini de engellediler. Sarkozy ve Berlusconi gibi insanî değerlere ve ahlâka düşman olanları dost edinmenin bedelini, AB ve Türkiye’deki barış taraftarları ödedi. Karikatür rezaletiyle dünyayı ayağa kaldıran Rasmussen’i dünya barışı meselesinde en hassas yer olan NATO’ya getiren iradenin, paralarıyla siyaseti öğrendikleri ve gençliklerinde ismini bir İslâm devrimcisi olarak bayraklaştırdıkları Kaddafi’yi linç ettirmesi esnasındaki biganeliklerini dehşetle izledik.

Sonrasında isyancılara uçak uçak dolar taşındı. Neoconların Afganistan, Yemen ve Nairobi’de eğittiği El-Kaideciler Arap Baharı Devrimlerinde komutan tayin edildi.
Aslında Arap Baharının hedefi Türkiye idi. Ama evvela etrafını boşaltmak gerekiyordu. Bunun için de İsrail’in canını sıkan Suriye’nin ortadan kaldırılması gerekiyordu. İsrail’i maceradan maceraya süren Rotschild, Soros ve diğer global sömürgecilere göre burada ciddî bir devlet olmamalıydı. AKP’nin takip etiği ince siyasetin bu neticeye yürüdüğünü biz söylemiyoruz. Azerbaycan ile Gürcistan’ı rüşvetlerle tutsak alanlar, Tel Aviv’den Hazar’a giden yoldaki taşları ve direkleri bu hükümetle temizlemek istiyorlar.

Gelinen noktada Suudi ve Katar üzerinden gelen paralarla finanse edilen dünya terör örgütlerinin himayesi Türkiye’ye kaldı. Düşürülen uçağımızın doğru hikâyesini unutturan hükümet, Amerika üslerinden cepheye gönderilen mühimmatı da karartmaya çalıştı.

Derin stratejist bakanımızın AB’li meslekdaşlarıyla yaşadığı tartışma da garip.. Avrupalılar bakanımıza Esad’la konuşmasını ve çatışmaların diyalogla çözülmesini bir kere daha söylediklerinde Davudoğlu kızıyor ve hayatının en uzun diplomasi konuşmasını iki sene önce Esad’la yaptığını belirterek, tekrarına gerek olmadığını söylüyor. Yani Suriye’ye karşı Avrupalılardan daha aceleci.

BEDİÜZZAMAN’I DİNLEMEMENİN BEDELİ

Mahzun ve mükedder olduğumuzu okuyucularımız bilirler. Fakat Arap Baharını uyduranların hazan mevsimini tasvir etmeden bitirmeyelim yazımızı.. Düne kadar “Suriye’nin dostları” toplantılarına İstanbul’da katılan AB’li ve ABD’li temsilcilerin bizim gibi düşünmediklerini daha net göreceğiz. Türkiye’nin neoconların çizdikleri karede İsrail, Barzani, PKK ve Katar’la yalnız kalması  AKP’nin de sonbaharını başlatacak gibi… 11 Eylül felâketinde kullanılan El- Kaide ile aynı cepheyi paylaşmanın getireceği zararı İhvan-ı Müslimin çoktan anladı… Fıkıh âlimi olarak bilinen El-Kardavi’nin Amerikalılara Suriye‘ye müdahale için yakarışları o denli incitici ki… Kimse kalkıp bu zata meselenin siyasî, sosyolojik ve tarihî olduğunu hatırlatmayınca da, ilmin izzeti mahvoluyor.

Irak‘ın parçalanması ve Suriye’nin dağılması sonrasında sökün edecek felâketleri artık AKP kurmayları da hissetmeye başlamış olmalılar. Varsın bu yolda menfaatini ona, yüze katlayan Yahudiler özür dilesinler… Halkın nezdinde içi oyunlarla dolu bir dolaba döndü özürler ve süreçler…

Özgür Suriye Ordusunun anlı şanlı komutanları ve Ulusal Suriye Konseyinin bilge temsilcileri New York’taki Yahudi lobisinin dâvetine koşuşturmuşlar. Meşhur Mossadcı Tzipi Livni ve diğer İsrail ileri gelenlerinin Abdurrahman Zekeriya ile Abdulcebbar Akidi’yi dinlerken İsrail’in elde ettiği başarıyı kutlamaları gayet normal. AKP kurmaylarının 2. Avrupa veya Amerika muhabbetleri de geri tepmişe benziyor. Foreign Policy dergisinin Erdoğan ve Davutoğlu’nu Apo ile aynı karede göstermesi acıtıcı değil mi?

Neticede iki yanlıştan bir doğru çıkmıyor. Arap diktatörlüğü yanlışına, iç savaşa sebep olacak isyanlarla karşılık verilmeyeceği belki de nihayet anlaşılmaya başlandı. Bediüzzaman’ın 1907‘den bu yana onlarca defa eserlerinde bahsedip hayatıyla ortaya koyduğu prensipleri dinlememenin bedelini Arap âlemi ile beraber Türkiye de ödüyor ve daha da ödeyecek…

Bize göre yukarıdaki fahiş hatalarda esas mesele menfaat zinciridir. Global sömürgecilerin başını tuttuğu ülkelerin politikacılarından, sözde STK üyesi ve menfaat zebunu akademisyenlerden, bazı cemaat temsilcilerinden cemiyetin en alt kademelerine doğru giden menfaat zinciri… Bediüzzaman’ın tabiriyle menfaat üzerine dönen canavar, bir gün dönüp haramdan nemalananları kaderin faturasıyla tek tek cezalandıracaktır… Fakat yine olan bize, insanlığa ve Müslümanlara oluyor…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*