Tahavvülat-ı Zerrat, Kalem-i Kudretin yakınındadır

“Evet, tahavvülat-ı zerrat, alem-i gaybdan olan her şeyin geçmiş aslında ve gelecek neslindeki intizamata medar ve ilim ve emr-i İlahinin bir ünvanı olan İmam-ı Mübin’in düsturları ve imlası tahtında ve zaman-ı hazır ve alem-i şehadetten teşkil ve icad-ı eşyada tasarrufa medar ve kudret ve irade-i İlahiyenin bir ünvanı olan Kitab-ı Mübin’den istinsah ile seyyal zamanın hakikati ve sahife-i misaliyesi olan Levh-i Mahv, İspat’ta kelimat-ı kudreti yazmak ve çizmekten harekattır ve manidar ihtizazattır.”

Şimdiye kadar anlattıklarımız tahavvülat-ı zerratın anlaşılabilmesi için uzun bir zihni hazırlık oldu. Bu cümle ise bütün bunların kısa bir özeti mahiyetinde. Varlıkların bizde var olan plan, program, düzen ve intizam anlayışına uygun şekilde varlık alemine çıktıklarını gözlüyoruz. Biz insanlar, doğduğumuz andan itibaren belirli dış uyaranların, genetik faktörlerin, pek çok farklı sistemin işleyişi ile varlık aleminde bir konum kazanıyoruz. Bütün bu işleyişlerin sonucunda ruhumuzda belirli manalar hasıl oluyor. Belki her şeyin özü olan bu manalar bizde bir mizan, intizam, düzen duygusu geliştiriyor. Doğumdan ergenlik çağına kadar geçen sürede en önemli kazanımımız bu türden yaklaşımlar elde etmemiz olmalı. Bu kazanım bizi, varlıklar alemine muhatap kılıp, işleyişin gerisindeki sebebe, asıl maksada yöneltiyor. Aslında varlık alemi, kainatın bütünü ve biz, yani insanlar adedince “ben”ler bu manaların ifade edilebilmesi için varolmalı. Ruhumuzun bu manaları idrake yönelik şekillenmesi ve kainatın o şekle uygun işleyişleri bu sonuca götürüyor.

Mesela, varlık-insan arası ilişkinin bir ürünü olan, şöyle bir hüküm ortaya konabilir: “Bir şey ifade ediliyorsa, bu daha önce bilgi düzeyinde var olmalıdır. Gelecek olaylar geçmişle bağlantılı, şu an ile uyumlu cereyan ediyorsa, bu bilgi düzeyindeki varlık geçmişi ve geleceği bütün olarak kuşatıyor olmalıdır. Öyle ise varlıklar alemindeki intizam; geçmiş, gelecek ve şu anın, uyum içinde zamanda yer almaları, bunların daha önceden programlanıp bilgi düzeyinde varlık boyutundan görünen aleme geçtiklerine bir işarettir. Bu aksaksız yürüyen bir organizasyonun gerisinde organizatörün zihninde bu işleyişin hiçbir boşluk olmayacak şekilde yer aldığını ve bunu uygulamaya mükemmel bir şekilde koyduğunu düşünmemiz gibi bir durum.”

Bu durumu, benzer bir tarzda, bir film senaryosu ve onun üç boyutlu hologramlar tarzında ifade etmiştik. Aynı şekilde sahneye konan bir tiyatro, bir piyes de bu hale misal olabilirler. Bütün bunlardaki ortak nokta senaryodur. Yani sahnede ortaya konanların daha önce bir zihinde var olması, planlı ve programlı olmasıdır. Sahnede ortaya konanların senaryo ile uyumu her şeyin muntazaman devamından yani intizamdan anlaşılır. Kainattaki aksaksız intizam ise, bütün incelikleri ile “ilk atom”dan, “bin bang”dan kıyamete kadar her şeyi içine alan ve görünen alemin dışını da kuşatan bir senaryoya işaret etmektedir. “İlim ve emr-i ilahi”den varlıklar alemine uzanan ve varlık boyutundaki tezahürleri ile mevcudiyeti anlaşılan bu senaryo İmam-ı Mübin adını almaktadır. Senaryo “ilim ve emr-i İlahi”de olunca zaman ve sınırlamaları da ortadan kalkmakta. Senarist ve oyuncular arası sürekli ve anında bir iletişim ile oyuncuların iradesinin de senaryoya yansıtıldığı ve buna rağmen plan ve programın bozulmadığı bir platoya dönüşür alem.

Görünen tarafıyla, makro boyutu ile oyuncuların iradelerini dikkate alan bir tiyatro misali olan alem, mikro boyutu ile oyuncuların ve sahnenin senarist tarafından nokta nokta çizilerek film karelerine dönüştürüldüğü ve oluşturulan karelerin ya da levhaların ard arda sahneye yansıtılması ile sergilenen bir filme benzemektedir. Her levha teker teker, nokta nokta ya da zerre zerre kudret kalemi tarafından çizilir. Eğer bu çizim, bir kitabın yazılarına benzetilirse bu, yazının ortaya çıkışının gerisindeki manaları ve kuralları ve imlayı teşkil eder.

Yazı şeklinde ele alındığında kurallar ve imla, İmam-ı Mübin’in yerini tutar. Kainat kitabının özelliği yazıldığı anda okunmasıdır. Çizimler bir levhayı bütün olarak algılayacak hızdadır. Levhalar arasındaki geçişler izleyiciler tarafından fark edilmeyecek şekilde birbirini takip eder. Bir kaybolur bir gelir, bir var bir yok olurlar. Ancak yansıdıkları ruhlarda sürekli varmış gibi algılanırlar. Oysa varlık ve yokluğun üst üste, iç içe olduğu “Levh-i Mahv İspat”dırlar. Zaten bütün bu işleyişlerin gerisindeki maksat, süreklilik ve sabitlik içinde algılanıp kudretin gözükmesidir. Her bir levhadaki bütünlükle kudretin gözükmesi, levhanın bütünlük içinde ifadesi Kitab-ı Mübin’in tezahürüdür. Süratle yazılan varlık kelimeleri ruhlarda sabit, intizamlı, şekilli, kısacası tüm algılara hitap eden varlıklara dönüşürler. Bu hale dönüşmüş varlıklar ise yansıdıkları ruhlar adedince çoğaltılmış olurlar. Varlıklar ve ruhlar arasında böyle muhteşem bir bağ, akıl almaz bir ahenk vardır. Fizik alem, dış alem, görünen alem ya da alem-i şehadet zerrelerin bize görünen yönüyle karma karışık, asli yönüyle ahenk içinde dansetmeleri sonucu oluşur. Onlarla çizilen şekiller dalganın merkezi gibidirler ve şuur sahiplerinin ruhlarında genişleyerek yansırlar. Raks eden, titreşen zerreler fotonları, hava zerrelerini etkiler, bunlardan göz, kulak, burun, deri gibi azaların zerreleri etkilenerek titreşir; ardından bunlarla irtibatlı sinir hücrelerinin sodyum, potasyum gibi elektrolitleri titreşir, bunu sinir hücreleri arası iletişimde rol alan ve nörotransmitter ismi verilen adrenalin, seretonin, dopamin gibi maddelerin titreşimi takip eder ve bu titreşimler derinlerde bir yerde yankı yapar. Bu derinlikler ruhlar adını alır ve her titreşim ruhlar adedince yankılanır. Bu yankılar uzar, kısalır, artar, azalır. Ard arda gelen varlık levhalarının ruhlardaki yankısını uzama ve kısalmaya dönüştüren ise birbirleri ile ahenkli irtibatıdır. Bu var/yok levhalarının ahenkle arda ardalığının ruhta yansıması ise zaman adını alır. Eşyadaki bütünlük ve birbirine olan irtibatın muhafazası ruha mekan olarak yansır ve böyle yankılanır.

İnsanlığın zerreler boyutuna kadar idrakinin uzaması şu sonucu ortaya koymuştur. Varlıklar aleminin aslı ve özü gördüğümüzden, algılarımızdan ibaret değildir. Görüntüde kararlı, katı, sert, sürekli, bütün olan eşya, detayına inildiğinde % 99’u boşluk olan, kesintili, her an dağılmaya eğilimli, bir var bir yok olan yapı taşlarından müteşekkildir. Bu hali sergileyen yapı taşlarının daha derinine inilse ne gibi bir manzara ile karşılaşılacağı ise bilinmemektedir.

Tahavvülat-ı zerrat tarifinden anlaşıldığı kadarı ile zerreler boyutunda perde iyice incelmektedir. Eşyadan esmaya yolculukta fiil ve sıfatların arka planına ulaşılmış, Zat ve Şuunata daha da yaklaşılmıştır. O ince perdenin gerisinde kudret elinin işleyişine iyice yaklaşılmıştır. Öyle ki, o Kadir-i Küll-i Şey’in yed-i kudretinde bulunan kalemin varlık tablolarını çizdiği andaki hışırtılar duyulur gibidir. İdrak sahibinin konumu yazıyı sahifenin arkasından takip eden okuyucu gibidir. Yalnızca yazı görünmekte, ancak sahifenin gerisi görülmemektedir. Sahifedeki yazıların ise yalnızca kalemin işleyişini idrak ettirebilecek kısmı kalmakta, onun gerisindeki kısımlar hafızaya kaydedilerek silinmektedir. Bu tarz işleyiş ile nokta hatta, en, boy ve yükseklik şeklinde üç boyut ifade eden hatlar mekana, an ise zamana dönüşmektedir. Tahavvülat-ı zerratın idraki ise mekandan noktaya, zamandan ana bir yolculuktur. Artık kalem-i kudret çok yakındır. Cızırtıları duyulmaktadır. Bu kalemin işleyişini sahife gerisinden takip eden okuyucu büyüteçle baktığında, kalemin uçundan sağa sola saçılan, titreşen, kaynaşan küçük mürekkep zerreciklerini görmektedir. Oysa onlar, semayı eşya şeklinde ifade eden kitabın, mürekkebinin zerleridir. Kesretinde boğulanlar dağınık, karmaşık, serseri bir kaos görünümü arz eder. Geriye çekilip, tevhid nazarıyla bakanlara ise muhteşem bir manzaraya dönüşür. Bu durumu yaşayanların hali üç boyutlu resmin karmaşık şekillerine bakıp bir anlam çıkaramayan insanın, uygun mesafeye çekilip o karmaşa içinde algıladığı manzaranın güzelliği karşısında duyduğu şaşkınlık ve hayranlık gibidir.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*