Tahrir’in sahaya yansıması: Katliâm

Mısır’a ilk taşındığım yıl, Lübnan’da bir savaş baş göstermişti. Ülke huzursuz ve mutsuzdu. O kaos ortamında, hiç olmazsa halkın neşesini biraz yerine getirmek, ülkeye biraz moral vermek için Mısır ve Lübnan futbol millî takımları arasında dostluk maçı oynanmıştı.

Bu maç, hayatımda gittiğim ilk futbol maçıydı. Kahire’deki büyük stadyuma gittik. Herkes neşe içinde, ailecek stadyumu doldurmuştu. En ufak bir taşkınlık yaşanmadan, marşlar, şarkılar söylenerek maç izlenmiş; Lübnan’ın mağlûbiyetine rağmen iki takım ve taraftarları da dostluk içinde maçın sonucunu kutlamış, insanlar sakince stadyumdan ayrılarak evlerine doğru yola koyulmuşlardı. Daha önce hep TV’den izlediğim, Türkiye’deki futbol müsabakası ortamlarına olan önyargımdan dolayı (ki gerçeklik payı da az değildir) kavgasız, gürültüsüz, sakin, küfürsüz bir ortam gördüğüm için oldukça mutlu olmuştum. Kahire’de geçireceğim 5 yıl boyunca, Ahlyli misin yoksa Zamalekli mi sorusuna neredeyse her gün maruz kalacak ve “her ikisi de” diye cevap verecektim.

Dün akşam sosyal medyada Mısırlı arkadaşlarımın mesajlarını görünce dehşete düştüm. Genel başlık “Başın sağolsun Mısır, Allah yardımcın olsun” şeklindeydi. “Yine ne oldu?” diye düşünürken, bir arkadaşım “Nur, futbol maçı cenaze törenine dönüştü” dedi. Al Ahly (El Ehli) takımı ile  Port Said’in Al Masry (El Masri) takımları arasında oynanan maçın ardından taraftarlar sahaya inmiş, sonuç (şimdilik) 76 ölü ve binden fazla kişinin yaralanması olmuştu. Stadyum ateşe verilmiş, taraftarlar stad içinde ve dışında gösterilere devam etmişti.

Hiç şüphesiz, yaşanan bu olaylar basit bir futbol maçının sonucu yaşanan arbededen, futbol teröründen çok daha farklı. Ülkede bir yılı aşkındır süren kaos ortamı, güvenlik güçlerinin hâlâ yetersiz olması, ülkedeki belirsizlik, Tahrir Meydanında her Cuma ve bazan diğer günlerde devam eden gösteriler,  seçim sonuçlarının halka yansıması gibi durumlar birleşmiş, ister istemez futbol taraftarının da daha fazla gergin olmasına neden olmuştu. Ancak en büyük sorun, taraftarların arasına karışan, ülkeyi daha da çıkmaz hale sürüklemeye çalışan ve belki de bazı insanları “Keşke Mübarek rejimi devam etseydi” diyecek hale getiren provokatörlerden başkası değildi. Al Masry takımının galibiyeti kutlamak için sahaya inmesiyle ortalığın karışması, onlarca insanın ölmesi, yaralı sayısının her dakika artması ve birden bire askerî yönetim karşıtı gösterilerin saha içinde ve dışında başlaması, olayın provokasyon kaynaklı olduğunu gözler önüne seriyor.

Olayla ilgili şahitlerden bir kısmı, güvenlik güçlerinin kenara çekilip izlediğini, insanların birbirlerini öldürmesine müdahale etmediklerini söylüyor. Bazı Mısırlı yorumcular da, Al Ahly taraftarının politik olarak aktif, Tahrir’deki gösterilerde ön sıralarda olmuş, başından beri devrim sürecini desteklemiş bir sosyal yapıya sahip olduğuna dikkat çekerek, askerî cuntanın olayla doğrudan ilgisi olduğunu savunuyor.

2 Şubat 2011’de, yani bir yıl öncesinde, Mübarek rejimini destekleyenler, develer ve atlarla Tahrir Meydanına inmiş ve acımadan insanların üzerine yürümüş, onlarcasının ölümüne sebep olmuşlardı. Tam bir yıl sonrasında ise, futbol maçı sonrası yaşanan bu katliam insanı düşüncelere sevk ediyor.

Yıllar boyu Mısır’da insanların kavga bile edemediğini konuştuk. Konuşurken çok bağırsalar da, hiç agresif bir toplum değillerdi aslında. Trafikte bir sorun olduğunda, arabalardan inilir, bazen “elhamdulillah, maliş” denilir, bazen de en fazla insanlar birbirlerini iterlerdi, o kadar. Medenî insanlar için bu bile çok fazla, birbirlerini itmeleri bile düşünülemez, ancak Türkiye’de arabasının bagajından ve başka bir yere sakladığı balta ya da sopayı hemen çıkaranları düşününce bu bize az geliyordu. Bir de ülke geneline çökmüş olan kabullenmişlik duygusu, Mısır’da devrimin olması ihtimalini bile imkânsız hale getiriyordu. Devrimin ilk günlerinde yazdığım yazılarda bunu açıkça anlatmıştım. (31.1.2011 ve 1.2.2011 tarihli yazılar)

Devrim hareketi başladı, insanlar Tahrir’e indiler, hayatlarında belki de ilk defa eylem yapıp süreklilik gösterdiler ve istediklerine eriştiler. Fakat daha sonra her Cuma bir eylem, bir gösteri oldu. Olaylar bitmedi. En ufak bir olay büyük bir kavgaya dönüşüyor, onlarca insan yaralanıyor yahut ölüyordu. Bunları TV’den ve sosyal medyadan takip ediyor ve şaşırıyordum. Ancak bu, yılların birikimi, belki de şiddet eğiliminin dışa yansıması, her koldan her çeşit provokasyon gibi nedenlerin sonucuydu.

Bugün bir web sitesinde, SETA’nın Ortadoğu Uzmanı Ufuk Ulutaş’ın “Mısır’da herhangi bir yerde meydana gelen hadiselerin Tahrir’de bir yansıması oluyor. Orada çadırlar duruyor ve gösteriler devam ediyor. Bu tarz hadiseler, Tahrir’de çatışmalara neden oluyor. Orada bir hareketlenme beklemek yanlış olmaz” şeklinde yaptığı açıklamayı okudum. Oldukça yerinde olan bu tesbitin, bir de diğer yüzü var. Tahrir’de başlayan devrim ateşinin ve bir yılı aşkın süredir devam edegelen gerginliğin sahaya yansıdığını unutmamak lâzım. Şimdi hep birlikte 3 Şubat Cuma günü, yani bugün Tahrir’de neler olacak, göreceğiz.

En son yazımda “Biraz Bosna yazalım Mısır yerine” demiştim. Ancak üzücü bir şekilde, tekrar Mısır yazmak mukaddermiş. Bu vesileyle Mısır’daki kardeşlerimize sabır diliyor ve ülkenin hak ettiği huzura bir an önce kavuşmasını temennî ediyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*