Taksimatın taksiratı ve taksim direnişi

Yazılarımız, sosyal sükûnetin sıcaklığını yaşayan bir ülkeden size ulaşıyor. Hür ve demokrat bir eda ile fikir ve yorum beyanımız biraz da buna hamledilebilir. Ama her zaman aslolan Risalelerden istihraç ettiğimiz fikriyatımız ve okurlarımızın hassasiyetidir.

Bizim ne iktidar hesabımız ve hevesimiz, ne de muhalefet derdimiz olur!. Darbe dönemleri de dahil, her dönemde eğriye eğri, doğruya doğru diyegelmişiz.

Türkiye’deki sosyal ve siyasî kıpırdanışlara, bilhassa bu son dönemdeki çalkantılara, iktidara yönelik sosyal medya muhalefetine ve çevreci direnişe, kader canibinden atılan musibet taşlarına bakışımız da aynı kategoride değerlendirilebilir..

***

Sancılı geçen 1 Mayıs’ın hemen akabinde bu köşede yayınlanan “Taksimde’ki taksimat” başlıklı yazımıza olumlu ve tamamlayıcı yorumlar geldi. Hatta Kâmil Bircan kardeşimiz, Taksim meydanının bu ismi nereden aldığına dair bilgiler bile verdi. Şöyle ki:

”Osmanlı döneminde civar semtlere su dağıtmak için, şu an Taksim Meydanı denilen yerde bir su deposu; depolanan suyu “taksim” etmek için de küçük bir yapı, yani maksem yapılmış. Meydan; adını eskiden Galata-Beyoğlu suyunun taksim edildiği taksim makseminden almıştır. (Kim bilir, polislerimiz belki de bunun için eylemcilere tazyikli suyu taksime devam etmişlerdir.)” http://www.yeniasya.com.tr/yazi_detay.asp?id=10942

Mayıs’ın son haftasının sonuna doğru Taksim Gezi Parkı kıvılcımıyla Türkiye’de meydana gelen yepyeni ve dipdiri atmosfere Avusturya’dan bakınca, daha farklı boyutlar görülebiliyor. Olayların detaylarında gizlenen mesajlar; satır aralarında gizlenen hakikatler gibi okunabiliyor. Bu okumaları yazıya dökmek de, farklı yorumlara kapı açabilir. Keşke hükümetin başı da, hadiseleri her yönüyle okuyabilse de, meydan okumaktan vazgeçse..

***

Evet; Bediüzzaman’ın gösterdiği Kur’anî ve imanî bir yolun rağmına farklı ideoloji ile, dünya hâdisatının dağlarvarî dalgaları arasında (velev ki din namına) kaptanlığa soyunanları durdurmaya eğer bizim gücümüz yetmiyorsa ve eğer zahiren şer görünün bazı hadiseler, akılları başlara devşirmeye vesile olacaksa, biz buna karşı ne diyebiliriz ki?

Şöyle bir düşünelim: Ortadoğu’da ve dünyada, iç ve dış siyasette Türkiye adına rol üstlenen siyasî irade, kim bilir Türkiye gemisini hangi Bermuda üçgenine sürükleyecekti ki, kader canibinden bu olaylara fetva verdirilmiş, nazarlar buraya çektirilmiş ve dümen başka tarafa çevirtilmiş olamaz mı?

Eğer bir takım haricî çelmeler, siyasî tökezlemeler ve çıkmaz sokaklara sapmalar, Türkiye’deki iman ve Kur’an dâvasının rayında gitmesine, hakikatlerin idrakine perde oluyorsa, bunun farkında olan bizler de buna mani olamıyorsak; zahiren şer görünen bazı olaylar da bu perdelerin kalkmasına vesile olacaksa, Îlahî kudret de buna geçit veriyorsa, bize ancak seyretmek düşer..

Taksim direnişinin, Türkiye’deki ve dünyadaki yansımaları ve yorumları da farklı oluyor. Bakış açılarında ve yorumlarda da acaip bir “taksimat” vardır. Herkes ve her kesim, bu olaylaran payına düşeniyle konuşlanıyor, konuşuyor, coşuyor, coşturuyor.

Elbette ki, Taksim olaylarına gelinceye kadar, her alanda yapılan taksimatın ve sonra bu olayların farklı yorumlarındaki taksimatın “taksirat”ı da olacaktır.

İktindarın kefaret payına da, “sosyal medya muhalefeti”, “çevreci direniş” düşmüş gibi gözüküyor. Belli ki, “demokratik” söylemlerle “antidemokratik” icraatlar da yapılmış, belli ki sistemde boşluklar oluşturulmuş, belli ki muhalefet görevi yapılamaz hale gelmiş ve belli ki negatif enerji biriktikçe birikmiş, gele gele Taksim’de patlak vermiş. Ülkenin selameti adına dileriz ki, iktidar bu işin altından kalkabilsin..

***

Buyurunuz, hep beraber bir “tecdîd-i fikir” ile “Allah taksiratımızı affetsin“ diyelim.

Böyle bir dua sadece ölüler için olamaz. Hem zaten, “İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri (yenilendikleri) için, her zaman tecdid-i îmana muhtaçtır” hakikatı gibi; sosyal-siyasî ve fikir alemimiz de değişken olduğu için her zaman “tecdid-i fikir” etmeye muhtacız.

Hem Hazret-i Üstâd’ın buyurduğu gibi, “Harikalar asrındayız. İki-üç sene mevtten sonra meydanda dirilenler var.” Nitekim aynı Üstâd, Demokrat Parti’nin zuhurunu da, Ahrarların yeniden dirilişi olarak görmüştü.

Bediüzzaman, “vefatım hayatımdan ziyade hizmet edecektir” dediğine ve artık vefat ettiğine göre ve Risale-i Nurlar, hâdiselerin de zuhuruyla, günden güne daha anlaşılır şekilde ders verdiğine göre, Nur’un takipçileri de bu derslere göre içtimaî hayata bakmak ve dalmak durumunda olduklarına göre; eğer sosyal ve siyasî alandaki fikir taksimatımız, “Bu vatanda dört parti var” izahındaki taksimata uygun gitmemişse, taksiratımız olmuştur!

Allah taksiratımızı affetsin. Amin

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*