Talebelerine güvenen Üstad

Talebelerini ‘el üstünde tutan’ üstadların sayısı belki bir elin parmakları adediyle sınırlıdır. Vefat yıl dönümünde rahmetle yâd ettiğimiz Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin talebeleri ile olan ilişkisi ‘üstad’lıktan ziyade, ‘ders arkadaşlığı’ gibidir.

23 Mart 1960 yılında ebedi âleme göçen Üstad Bediüzzaman’ın talebeleriyle olan irtibatını ortaya koyan en dikkat çekici ifadelerden biri de,  hayatının yazılması ile ilgili tavsiyesidir. Bediüzzaman Hazretleri, ‘biyografi’sinin yazılmasını, “Bir nevi Risale-i Nur’un tarihçesi yazılmış olur” diyerek kabul etmiş ve bunu talebelerinin yapmasını istemiştir. Bu niyet, 1944 yılında Üstad ve talebeleri Denizli Hapishanesindeyken gündeme gelmiş. Üstad hayattayken hazırlanmış olan ve şu an “büyük tarihçe” olarak bilinen “Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı” adlı eser hakikaten de Üstad’ın şahsî hayatından ziyade hizmetlerini anlatan bir eserdir. Bu eserde Üstadın kronolojik hayatından ziyade, telif edilen eserlerden iktibaslar vardır.

Üstadın talebelerinden “Taşköprülü Sadık Bey” Bediüzzaman’ın hayatının yazılması için ciddî gayret göstermiş ve bu hususta (eserde nelerin yer alması gerektiği hususunda) Üstad’a sorular sormuştur. [Taşköprülü Sadık Bey, Kastamonu Taşköprü, Kadıköy’de (1902’de) doğmuş, aynı köyde 1971 yılında Hakkın Rahmetine kavuşmuştur.]

Sadık Bey’in Üstad’a sorduğu 12 soru vardır ve Üstad bu sorulara cevap verirken, talebelerine verdiği kıymeti, onların fikrini dikkate alma noktasındaki farklılığını ortaya koymuştur. Bediüzzaman, yazdığı cevabî mektupta şöyle demektedir: “Kastamonu havalisinin kahramanı ve Nur dairesinin bahadır kardeşimiz Sadık Bey’in (…) biçare kardeşinizin manevî Tarihçe-i Hayatını daha geniş bir tarzda bir mecmua tarzında neşrine dair fikrini çok güzel gördük, barekâllah dedik. (…) Fakat on iki adet parçalarda, onlar münasip görmedikleri cümleleri kaldırmasına onlara izin veriyorum ve ıslâhını da onlara havale ediyorum. Hususan eski Divan-ı Harb-i Örfi’deki müdafaatın, Risale-i Nur mesleğine uymayan bazı cümleleri tayyedilsin… Ve Eskişehir Müdafaatında da kardeşlerimizin hatırı için pek yumuşak ve müsamahakârane tabirat, tadil veya tayyedilsin.. (…) Ve daha yağlı kâğıda yazılmadan ben de bir defa görsem münasiptir. Size havale ediyorum. Siz daha iyi bilirsiniz.” (Emirdağ Lâhikası (el yazması), sh. 215’den aktaran Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursî ve İlmî Şahsiyeti, s. 47)

Lütfen dikkat edelim, bir Üstad, talebelerine “(Tarihçe-i Hayat yazılması esnasında) [iktibas edilen kitaplardan/bölümlerden] münasip görmedikleri cümleleri kaldırmasına onlara izin veriyorum ve ıslâhını da onlara havale ediyorum” diyor. “Yazımın kelimesine, cümlesine dokundurtmam” diyen “âlim”lerin olduğu bir dünyada, talebelerine bu derece itimad eden başka “üstad” var mıdır?

Hele, şuna ne demeli: “Yağlı kâğıda yazılmadan ben de bir defa görsem münasiptir. Size havale ediyorum. Siz daha iyi bilirsiniz.”

Tabiî ki “yağlı kâğıt”ı bilmeyenler olabilir. O günkü “yağlı kâğıt” bu günkü “film” ya da “baskı öncesi son kontrol” anlamına gelir. O gün “yağlı kâğıt”a aktarılan bir yazıda değişiklik yapma imkânı neredeyse yoktur, olsa da zordur. Düşünün, bir Üstad, talebelerine “Eser, kitap, yazı, basılmadan önce son bir defa görmem münasiptir, iyi olur; ama yine de siz bilirsiniz” anlamına gelen bir “açık çek” veriyor!

Peygamber ahlâkıyla ahlâklanan Üstadım! Bize her konuda örnek olduğun için Allah senden razı olsun. 54 yıl önce ebedî âleme göçtün, ama Kur’ân tefsiri Risale-i Nur elimizde. İnşaallah ondan istifade ile imtihanı kazanmış olarak sana ve eserlerinle bize en iyi şekilde tanıttığın Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e (asm) kavuşuruz.

“Talebelerine itimad eden Üstad”ım, Allah senden ebeden razı olsun inşaallah…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*