Talim-i Esma mu’cizesi ve teknolojik yansımaları

Cenab-ı Hak, yeryüzüne halife olarak yarattığı insanın hilâfetini ortaya koyabilmesi, meleklere ve diğer varlıklara üstünlük kurup onların üzerinde tasarruf sağlayabilmesi için toplumlara muallim olarak peygamberleri göndermiştir.

Peygamberler, gönderildikleri toplumların ubudiyet ve duâ vasıtasıyla manevî kemalatlarını sağlarken, gösterdikleri mu’cizeler ile de maddî terakkileri için onlara sanat ve teknolojide rehberlik etmişlerdir.

Bu hakikat Bediüzzaman tarafından şöyle ifade edilmiştir: ”İşte, Kur’ân-ı Hakîm, enbiyaları, insanın cemaatlerine terakkiyât-ı mane- viye cihetinde birer pişdar ve imam gönderdiği gibi, yine insanların terakkiyât-ı maddiye suretinde dahi, o enbiyanın herbirisinin eline bazı harikalar verip yine o insanlara birer ustabaşı ve üstad etmiştir; onlara mutlak olarak ittibâa emrediyor. İşte, “enbiyaların mânevî kemâlâtını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi, mu’cizatlarından bahis dahi, onların nazirelerine yetişmeye ve taklitlerini yapmaya bir teşviki işmam ediyor. Hattâ denilebilir ki, mânevî kemâlât gibi, maddî kemâlâtı ve harikaları dahi, en evvel mu’cize eli nev-i beşere hediye etmiştir.” 1

İlk saat, ilk gemi, ilk sondaj, ilk zırh, ilk görüntü nakli gibi birçok yenilik peygamberler eli ile insanlığa sunulmuştur. Hazret-i Adem’e (as) verilen “talim-i esma” mu’cizesi;  bütün eşyanın, yani canlı cansız her şeyin isim, sıfat ve özelliklerinin öğretilmesidir. Hazret-i Adem (as) bu mu’cize ile ilk yaratılıştan  kıyamete kadar geçecek sürede bütün varlıkları icmalî bir surette öğrenmiş ve bu öğrendikleri ile de meleklere rüçhaniyet sağlamıştır. Şüphesiz ki bu isimler içinde Esma-i İlâhîyenin ayrı bir yeri vardır.

“Elhasıl: Sair enbiya aleyhimüsselâmın mu’cizatları, birer havârık-ı san’ata (sanat harikalarına) işaret ediyor. Ve Hazret-i Âdem aleyhisselâmın mu’cizesi ise, esâsât-ı san’at ile beraber, ulûm (ilimler) ve fünunun (fenler) havârık (harikalar) ve kemâlâtının fihristesini bir suret-i icmâlîde (özet bir şekilde) işaret ediyor ve teşvik ediyor.”  2

Hazret-i Adem’e (as) icmalen, Hz. Muhammed’e (asm) Kur’ân-ı mu’cizülbeyan vasıtasıyla mufassalan (ayrıntılı) talim edilen esma ile ilim, fen ve teknolojinin en ileri hudutları işaret ediliyor.

“Her bir kemalin, her bir ilmin, her bir terakkiyatın, her bir fennin bir hakikat-ı aliyesi (yüksek hakikati) var ki, o hakikat bir ism-i İlahiye dayanıyor” 3 ifadesi bu gerçeği ifade etmektedir.

BELÂGAT-I  EDA VE CEZALET-İ BEYAN

“Amma mu’cize-i kübrâ-yı Ahmediye (asm) olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ise, tâlim-i Esma’nın hakikatine mufassalan (ayrıntılı) mazhariyetini, hak ve hakikat olan ulûm ve fünunun doğru hedeflerini ve dünyevî, uhrevî kemâlâtı ve saâdâtı (saadetleri) vâzıhan (açıkça) gösteriyor. Hem pek çok azîm teşvikatla (teşviklerle) beşeri onlara sevk ediyor.

Hem öyle bir tarzda sevk eder, teşvik eder ki, o tarzla şöyle anlattırıyor: Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı âlâ (en yüksek maksat), tezahür-ü Rububiyete karşı, ubûdiyet-i külliye-i insaniyedir. (Allah’ın Rab olduğuna karşılık insanın kapsamlı kulluğudur). Ve insanın gaye-i aksâsı, o ubûdiyete ulûm ve kemâlâtla yetişmektir.”

“Hem öyle bir surette ifade ediyor ki, o ifade ile şöyle işaret eder: “Elbette nev-i beşer âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir, bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir.”

“Hem o Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, cezâlet ve belâğat-i Kur’âniyeyi mükerreren ileri sürdüğünden, remzen anlattırıyor ki: “Ulûm ve fünûnun en parlağı olan belâğat ve cezâlet, bütün envâıyla âhir zamanda en merğub(rağbet edilen) bir suret alacaktır. Hattâ, insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için en keskin silâhını cezâlet-i beyandan ve en mukavemetsûz kuvvetini belâgat-i edâdan alacaktır.” 4

ALGORİTMA/KODLAMA/YAZILIM

Bediüzzaman ahir vakit olarak ifade edilen ve günümüzü de içine alan zaman diliminde ilimlerin ve fenlerin, diğer bir deyişle bilimsel ve teknolojik gelişmelerin çok önemli hale geleceğini, ideolojilerin ve devletlerin  küresel güç mücadelesinde teknolojik üstünlüğün belirleyici olacağını söylüyor, bilimsel gelişmelere ve teknolojiye işaret ederek geleceğin nasıl şekilleneceğine dair çok önemli tespitler yapıyor.

Bunlardan birincisi olan belâgat-ı eda “mutabık-ı muktazayi hale mutabakat etmek” yani halin gerektirdiği şekilde davranmaktır. Farklı tanımlar da vardır. Bu tanımlar; bir fikrin sözlü veya yazılı olarak yerinde, yeterince ve zamanında ifade edilmesi, söz ve mananın uyumlu olması, lâfızla mananın güzellikte birbiriyle yarışması, en iyi sonucu almak için en uygun araçları kullanmak şeklinde ifade edilebilir.

Edebiyatta ve hitabet sanatında belâgat ve cezalet kavramları yukardaki manalara işaret eder. Belâgat ve cezalet ihtiva eden sözler ve yazılar savaş başlatıp savaş bitirebildiği gibi, Risale-i Nur vb eserlerle de milyonlarca insanın imanın kurtulmasına vesile olabilir.

Bediüzzaman bu ifadeler ile bütün bunları da kast etmekle birlikte çok daha farklı gelişmelere de işaret etmektedir. Bunlardan biri de kanaatimizce “bilişim”dir.

Yazılım ve donanım olarak iki ana araç üzerinde ilerleyen bilişim sektörü, quantum bilgisayarları ile işlem hızını olağan üstü bir şekilde arttırırken, blut teknolojisi ile de hafıza yetersizliği problemini kökten çözecek ilerlemeler kaydetmiştir.

Yazılım konusunda ise toplumlar müthiş bir yarış içindedir. Her millet kendi millî ve yerli yazılımlarını yazarak, bağımlıktan kurtulmak, üstünlük kurmak için olağanüstü çabalar  sarf etmektedirler.

Ülkeler, bilişim konusunda hâkimiyet sağlayabilmek için eğitim sistemlerini de yeniden gözden geçirerek algoritma ve kodlama eğitimlerinin başlangıç yaşlarını üçlere kadar indirmişlerdir.

Bu konuda Uzakdoğu ülkeleri, Hindistan ve Amerika başı çekmektedir. Algoritma; bir sonuca ulaşmak veya bir problemi çözmek için kullanılan yol haritası, kodlama da bilişsel sistemlere iş yaptırmak için verilen komutlar olarak anlaşılabilir. Her iki kavram da yazılımı destekleyen, nesneleri akıllı hale getiren uygulamalardır.

Bugün artık yazılımsız donanım yapmak çok fazla bir şey ifade etmemektedir. Sofistike ve ileri teknoloji ile üretilen donanımlar yazılım veya yazılımın güncel versiyonu ile işletilemiyorsa hurda yığınından başka bir şey değildir. Bu görüşten hareketle uçak uçamaz, uçak füzesini kullanamaz, tank topunu ateşleyemez. İşte böyle bir süreçte Bediüzzaman’ın belâgat ve cezalet kavramları hakkında söyledikleri bir keşif niteliğindedir.

Bediüzzaman’ın ahir zamanda en mergup metaı olacağını söylediği “ilim ve fünunun en parlağı olan belâgat ve cezalet” ifadeleri, bize  fikirlerin kabul ettirilmesi ve üstünlük kurabilmesinin en iyi yolunun yazılımla mümkün olabileceği gerçeğini de hatırlatmaktadır.

Akıllı telefonlar bunun en çarpıcı örneğidir. Bir kamyon çelik satarsanız, iki kg ağırlığında 20 akıllı telefon alamazsınız.

Bugün dünyanın en değerli şirketlerine baktığımızda eskiden olduğu gibi ne çelik şirketlerini görürüz ne de petrol şirketlerini. Son 15 yılda bu sıralama bilişim sektörü lehine ciddî anlamda değişmiştir. 2020 yılı marka değeri yüksek firma araştırmalarında  ilk sıraları Amazon, Google, Apple, Microsoft ve Samsung gibi bilişim ve teknoloji firmalarının aldığını görürüz. Yakın gelecekte bu gerçeğin çok daha çarpıcı ve ülkeleri etkileyen bir boyuta evrileceği söylenebilir. Yapay zekâ, arttırılmış gerçeklik, insan ve bilgisayar arasında nörolink kapsamında arayüz çalışmalarının tamamlanması ile hâkimiyetin yazılımda mesafe almış ve bu konuya yatırım yapmış ülkelerde olduğu görülecektir.

Bütün bu teknolojik gelişmeler, finans alanında yeni açılımların kapılarını aralamış, Blockchain gibi sanal para uygulamaları ile hâkim para birimlerini tehdit etmeye başlamıştır.

Ümid ederiz ki, günümüz Müslümanları bu gerçekleri hatırlatan ve teşvik eden Kur’ân-ı Kerîm ve onun modern tefsiri olan Risale-i Nur gibi eserlere lâkayd kalmayarak diğer bilimsel ve sanayi devrimlerinde olduğu gibi çok gecikmiş olmazlar. En az yüzyıllık bir gecikmeyi telâfi ederler.

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. 5

Dipnotlar: 

1- Sözler, s. 400.
2- A.g.e, s. 417.
3- A.g.e, s. 415.
4- A.g.e, s. 418.
5- Necm Sûresi 39.
Mehmet Pekel

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*