Tam insan olmak

altYazının başlığına bakıp da, “ yarım insan da mı olur” demeyin. Yarım insan da olur, çeyrek insan da olur. Hatta daha küçük kesirli insancıklar da vardır. Sûreti insan, sîreti hayvandan daha aşağı olan mahlûkatın varlığı da bir vakıadır.

Bir insanın tam insan olabilmesi için önce hür insan olması gerekir. İradesi birisini elinde, aklı başkasının cebinde, ruhu bir başkasının cesedinde olanlar, hür insan olmadıkları için, tam insan da sayılmazlar.

Tam insan, her türlü istibdad ve tahakkümden uzak, hür düşünen, hür iradesi ile karar veren, hür yaşar yaşayan ve hür olarak ömrünü tamamlayan insandır. Tam insan, kendi tercih ve davranışlarına kendi irade ve ihtiyarı ile karar verir. Hürriyet, insanı hayvanlıktan çıkarır, insaniyetin yüksek fazilet ve kemâlâtı ile teçhiz eder. Tarih boyunca yaşanan ve halen de yaşanmakta olan kanlı savaşlar, çekilen acılar, zindanlar, darağaçları, hep tam insan olmak için verilen mücadelelerin bir sonucudur. İnsanlar hürriyetlerini elde etmek ve onu korumak için ölümü göze almışlar, bu yolda ölmeyi bir şeref bilmişlerdir. Tam insan, zilletle yaşamaktansa, izzetle ölmeyi tercih eder. Onun için kâmil insanların hayatları, hep hürriyet mücadelesi ile geçmiştir.

Hürriyet mücadelesinin çağımızdaki en büyük mücahidi, Bediüzzaman Hazretleridir. “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyerek, her hal ve şart altında, her türlü istibdada karşı koymuştur. En dehşetli şahısların, en gaddar kumandanların ve mahkeme reislerinin karşısında kahramanca hürriyeti savunmuş, sadece kendisinin değil, bütün insanlığın hürriyetini müdafaa etmiştir. Bugünkü insan hakları savunucularının Bediüzzaman’dan alacağı çok dersler vardır.

Bugünkü modern demokrasilerdeki hürriyet anlayışı, Bediüzzaman’ın tarif ve tatbik ettiği hürriyetin eteklerine bile yetişemez. Meşrûtiyet ilân edildiği zaman, dinde hassas bazı insanlar, şeriat adına endişe edip meşrûtiyete karşı çıkarken, Bediüzzaman Hazretleri meşrûtiyeti şeriat adına kabul ediyor ve destekliyordu. Münâzarât adlı eseri, her ne kadar o zamanki bir takım aşiret reislerine verdiği hürriyet derslerini ihtiva ediyorsa da, bugünkü reisler de aynı derslere muhtaç bulunuyorlar.

Bediüzzaman, insanlığın huzur ve saadetini meşrûtiyette, yani demokraside görüyordu. Hak ve hürriyetlerin, inanç ve ibadetlerin, demokrasi şemsiyesi altında rahatça yaşanabileceğini ifade ediyordu. Bu şemsiyeden mahrum kalanların başlarına, istibdat ve zulüm taşlarının yağacağını belirtiyordu.

İşte onun tarif ettiği meşrûtiyetin mahiyetinden kısa bir kesit: “Evet, meşrûtiyet, hâkimiyet-i millettir, siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvamın (bütün kavimlerin, milletlerin) sebeb-i saadetidir, siz de saadete gideceksiniz. Bütün eşvak ve hissiyat-ı âliyeyi (şevkleri ve yüksek duyguları) uyandırır, uyku bes, siz de uyanınız. İnsanı hayvanlıktan kurtarır, siz de tam insan olunuz.”

Tam insan olmanın şartları bunlar olduğuna göre, iradesini bir başkasına teslim eden, aklını başkasının cebine koyanların, insanlıktaki hisselerinin kaçta kaç olduğunu varın siz hesap edin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*