Tam toprak gibi tevazu-u mutlakta bulunmalı

altEy kardeşlerim!

Sizler biliyorsunuz ki: Bizim mesleğimizde, benlik, enaniyet, şan ü şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz, onu ihsas eden hâlâttan şiddetle içtinab ediyoruz. Elbette burada, altı yedi sene gözünüzle ve yirmi seneden beri tahkikatınızla anlamışsınız ki, ben şahsıma karşı hürmet ve makam vermek istemiyorum. Sizleri o noktada şiddetle tekdir etmişim. Bana haddimden fazla mevki vermeyiniz diye, size darılıyorum…

B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 316

***

Said, tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki Risaletü’n-Nur’u bulandırmasın, tesirini kırmasın.

Kastamonu Lâhikası, mektup no: 12, s. 40

***

Sonra en zayıf bir damar-ı insanî olan “şan ü şeref ve rütbe” noktasında bana çok elîm bir tarzda o zayıf damarımı tutmak için emredilmiş ihanetler, tahkirlerle, damara dokunduracak işkencelerle dahi hiçbir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat’iyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünya şan ü şerefini bir riyakârlık ve zararlı bir hodfüruşluk biliyoruz, onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şan ü şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihette divane biliyoruz.

Emirdağ Lâhikası-I, mektup no: 188, s. 282

LÛ­GAT­ÇE:
hâlât:
Haller.
içtinab: Kaçınma.
mahviyet: Alçak gönüllülük, tevazu.
terk-i enaniyet: Benliği, gurur ve kibiri terk etmek.
tevazu-u mutlak: Tam bir tevazu, kesin bir alçak gönüllülük.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*