Tampon devlet veya tampon bölge…

Image
Tampon bölge tarifini mülkiyelilere bırakmak lâzım. En güzel tarifini, örneklemesini ve tarih içindeki nümunelerini onlar daha iyi bilirler.

Osmanlı devletine veya âlem-i İslâma sınırlar getirerek siyasî menfaatleri uğruna coğrafyamızda yapay devletçikler veya bölgeler oluşturan emperyalist güçlerin “tampon bölgeye” yükledikleri mânâ derin ve şaşırtıcıdır. 31 Mart ihtilâlinden sonra İstanbul’a gayri resmî el koyan Osmanlı karşıtlarının 1913 yılında Van’da kurdukları “tampon devletin” Hazar petrollerine yönelik olduğunu ancak meşhur stratejistler yazacaktı.

Rothschild ailesinin Boston’da Van Ermeni devletinin yapay başkanı Aknuni Paşaya gönderdiği sancağı bilenler, bu meşhur Yahudi ailesinin Hazar ve Orta Asya yolunu âlem-i İslâma Ermenilerle kapatmak istediklerini çok geç öğreneceklerdi.
Türkiye’yi Müslüman Arap dünyasından ayıran mayınlı güney sınırlarımızın da hikmetini maalesef yeterince sorgulayamadık. Güya Suriye’den kaçak mal getirmekte olan bölgenin fukara ahalisini engelleme gayretiyle binlerce kilometrekarelik alanlar büyük paralarla mayın tarlası haline getirilmişti. Kısa bir süre içinde köyler bölünmüş ve akrabalar ayrılık acısına mahkûm edilmişti. Komünikasyon devriminin maddî sınırları anlamsız hale getirdiği bir zamanda bu felâket tarlası temizlenmeye başlanınca hepimiz sevindik. Ama Irak işgali ve sonrasında olanlar, sevincimizi kursağımızda bıraktı. Kardeş Arapların kanları Irak topraklarında hâlâ oluk oluk akmaya devam ediyor. Türkiye Müslümanları ise katillere yalnızca lânet ile yetiniyorlar bugün…
Sevinç ve heyecanla ziyaret etmeyi ümit ettiğimiz Irak coğrafyası işgal edilmiş durumda… Birileri Başbakanın Kerbelâ’yı ziyaretini hatırlatabilir. Fakat Bağdat’a, Basra’ya, Musul’a, Kerkük’e, Kerbelâ’ya ve Süleymaniye’ye müştak milyonlar; aradaki “tampon engellerin” mahiyetini öğrenemeden sabır içinde bekleşiyorlar.
Irak kan ve barut ile yaşamaya alışırken bu kez de sıra Suriye’ye geldi galiba… Suriye sınırlarını nadiren aşıp Halep, Şam ve Humus’ta peygamber ve sahabeleri ziyaret ile hasret giderenlerin hudutta hem Türkiye ve hem de Suriye sınırındaki görevlilerden gördükleri bed muameleleri yaşamayanlar mutlaka işitmişlerdir.
Türkiye’nin mevcut Suriye ile yakınlaşmasına ne kadar mutlu olmuştuk. İstanbul’daki “Şam-ı Şerif günleri” bizi ne kadar ümitlendirmişti… Komşularımızla münasebetlerde “sıfır problem” sloganı kulaklarımızda tatlı bir melodi olarak yankılanıyordu. Derken “Arap Baharı” adı altında yine fitne dolapları çevrilmeye başlandı. Ahali şaşkın, idare şaşkın, Arap dünyası şaşkın ve Türkiye Müslümanları şaşkın kaldılar bu manzara karşısında.
Duyumlarımıza göre global dinsizlik cereyanı Suriye’nin kuzeyinde ve Kürtlerin çoklukla yaşadığı sınırlarda tampon bölgeler oluşturacakmış. Konuşulan sebeplerin hiçbirinin hakikî olmadığını ve asıl sebebin Türkiye Müslümanlarıyla Arapları buluşmaktan men etmek olduğunu belirtmeye gerek var mı?
Tampon bölge veya devletleri hep dışarda aramamak gerekir. Öğrenciliğimizde mutlulukla gezdiğimiz Diyarbakır, Mardin, Van, Hakkâri, Batman, Cizre ve Doğubeyazıt gibi vilâyetlerin otuz sene içinde ne hale getirildiğini birlikte hüzün içinde seyrediyoruz. Bu bölgenin emin, sakin ve tehlikesiz olduğunu orada yaşayanlar iddia edebilirler. Fakat Türkiye’nin umumî resmi içinde buralara baktığımızda, birilerinin buraları “can emniyeti cihetinde” sıkıntılı bölgeler olarak kabul ettirdiklerine şahit olacağız.
Osmanlı ve Selçuklu İmparatorluklarına mânâ sultanları yetiştiren ve tarih içinde de sultanlar otağı olarak bilinen bu diyarlar artık terörle birlikte anılmaya başlamışlar. Arabistan, Türkiye, İran, Kafkasya ve Kürdistan’ın bu kavşak coğrafyasına uğramak artık riskli görülüyor.
Tampon devletçikler ve tampon bölgelerle Osmanlı bakiyesi ülkemizin etrafı kuşatılırken birileri şu mevzuları işlememizi isteyebilir. Global hipnotizmanın yardımıyla Türkiye efkâr-ı âmmesinin itildiği “hülyalar dünyasına” dalmamayı ayıplayabilir. Gel gör ki, hadiselerin ortaya koyduğu neticeler milletimizin ruhunu incitmeye devam ediyor. Hem Güneydoğu’yu, hem Irak’ı ve hem de Suriye’yi mukaddes mekân ve ahalisiyle kimlere bıraktığımız ortada… Otuz senedir Şark’ı ve yirmi senedir Irak coğrafyasını barışa hasret bırakanlara karşı hükümetin mutlaka, ama mutlaka birşeyler yapma zamanı geldi ve geçiyor…
Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*