Tanımsız nefret suçu düzenlemesi

Demokratikleşme paketinde yer alan “tanımsız” nefret suçu düzenlemesi tartışmaları beraberinde getirdi.
   
Bir cephe: “yaşam tarzına saygı” güvence altına alınacak diyor.

Başka bir cephe: Bu düzenleme “Siyonistler lehine” çalışacak diyor.

Öncelikle “nefret suçu düzenlemesi” nedir bir bakalım.

-“Zenci, çingene, yobaz, yezid, ateist, gâvur, kızılbaş” gibi hakaret içeren kelimelerin bir şahsa nefret saikiyle kullanılması halinde ceza verilecek.

Her iki cephenin görüşlerine empati ile yaklaşacak olursak;

Öncelikle pakette yer alan nefret, ayrımcılık, hayat tarzına müdahale gibi suçların ilk kez Türk Ceza Kanunu’na girmesi olumlu bir gelişme. Din ve ırk gözetilen suçlarda cezaların artması caydırıcılık olması bakımından önemli.

Ayrıntılara baktığınızda belirli suçlar, dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasî düşüncesi, felsefesi, inancı, dini veya mezhebi sebebiyle işlenirse, cezası katlanacak.

Yine aynı kapsamda bazı kelimeler nefret ve hakaret kapsamında değerlendirilebilecek. Yukarı satırlarda bahsini ettiğimiz hakaret içeren kelimeler buna örnek teşkil edecek.

Hatta kişinin inançlarının engellenmesi durumunda 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek. Yani, yeni TCK ile hayat tarzına saygı “güvence” altına alınacak deniyor.

İşte burada “diğer cephe” devreye giriyor.

Soruyorlar:

-TCK’nın maddelerinde “suçun nefret saikiyle işlenmesi halinde” ağırlaştırmaya gidileceğini bilmiyoruz.

Öte yandan daha büyük sorun belki Türkiye’de nefret “suçu” ile nefret “söylemi”ni birbirine karıştırıp aynı kefede değerlendirme eğilimi sözkonusu…

İfade özgürlüğü alanında karnesi kırık olan bir ülkenin “özgürlük alanını daraltma yetkisini” hâkime bırakacak bir düzenleme yapması vahim sonuçlar doğurabilir…
Bunun yasalaşmadan önce giderilmesi gerekir… diyorlar.

Demokratikleşme paketinde yer alan “tanımsız” nefret suçu düzenlemesinin “Siyonist lobi”nin işine geleceği yönündeki endişelerini pek de haksız bulmuyorum.

Konuyla ilgili örneklere baktığımızda, Hollywood’un ünlü oyuncularının neler çektiğini bilmeyenimiz yok.

Ünlü aktör Marlon Brando, ünlü sunucu Larry King’le yaptığı canlı söyleşide masaya yumruğunu vurarak:

“Yahudiler Hollywood’a hâkim ve herkesi sömürüyor” demişti. (1995, CNN)

Başına gelmeyen kalmadı. Hollywood’dan dışlandı. Kendisine en ağır hakaretler edildi. Geçmişi ile ilgili en mahrem bilgiler medyaya sızdırıldı ve özel hayatı delik deşik edildi.

Bir diğer ünlü oyuncu Avustralya asıllı Mel Gibson. Hollywood’un en gözde aktörüyken, “Tutku-İsa’nın Çilesi” filminden sonra Yahudilerin boy hedefi haline geldi.

Bu saldırılara karşı “Savaşların Yahudiler yüzünden çıktığını” söylemesi üzerine birçok film şirketi kapılarını yüzüne kapattı.

Yıllar sonra oğlu Christian Gibson babasının en önemli tavsiyesini şu şekilde açıkladı:

“Babam, önceleri hayatım boyunca dürüstlüğümden ödün vermememi istiyordu. Şimdi ise, sadece Yahudiler hakkında olumsuz açıklamalar yapmamamı istedi. Çünkü o objektif bir şekilde bu konuda yaptığı açıklamalar, onun kariyerinin hızla sonlanmasına neden oldu.” (Basın)

Buna benzer birçok örnek saymak mümkün.

Yahudileri kızdıracak bir açıklama, “antisemitizm” olarak gündeme getiriliyor ve birçok ülkede belli yasalarla korunuyorken, nedense aynı yasa başkaları için geçerli olamıyor.

Bu ne yaman çelişki.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*