Tek millet mi, tek tip düşünce mi?

altSon yıllarda en duyduğumuz cümle, “tek vatan, tek devlet, tek bayrak, tek millet…” şeklinde uzayıp giden “teklik” telkin eden ifadelerdir.

Bunun bir tık ötesi ise, “tek düşünce” anlayışıdır. Zaten 16 Nisan’da yapılan referandumla getirilen anayasa değişikliği de, “iki başlılığı ortadan kaldırmak” adına, bütün yetkileri tek elde toplamayı amaçlamaktadır. Halbuki, modern toplumlarda çok düşünceli, çok sesli, çok renkli olmak esastır. Bu çokluk, tek millet olmayı ortadan kaldırmaz. Bir ormanda değişik ağaçların bulunması, onun orman olma özelliğine zarar vermez, aksine ormana zenginlik katar.

Herhangi bir konuda herkesin aynı şeyi düşünmesi şart olmadığı gibi, mümkün de değildir. Her insanın fıtratı farklı, istidadı farklı fikri ve düşüncesi farklı olabilir. Bu farklılıklar bir ayrımcılık ve bölücülük sebebi değil, işbirliği ve fikir zenginliği demektir. Ne kadar çok fikir ve düşünce bir araya gelirse, alınan kararlar o kadar isabetli olur. Onun için dinimizde istişareye büyük önem verilmiştir. Zaten çağdaş bir yönetim tarzı olan demokrasinin de temelinde bu istişare metodu vardır.

Ne var ki, bir topluluğu veya bir toplumu idare edenler, genellikle farklı düşüncelerden rahatsız olurlar. Herkesin aynı şekilde düşünmesi, hiçbir konuda farklı bir görüş ve düşüncenin çıkmaması, birlik ve beraberlik gibi kabul edilir. “Bakın herkes aynı şeyi düşünüyor, ne kadar güzel bir birlik ve beraberlik tablosu” diye sevinebilirler.

Halbuki, bu bir birlik değil, tek tipliliktir. Düşünce kısırlığı ve fikir darlığıdır. “Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse hiçbir şey düşünmüyor demektir”

Birileri sizin yerinize de düşünür, karar alır ve uygular. Size de bu kararlara uymak düşer. Özellikle totaliter ve müstebit bir düzenin başında bulunanlar, düzenlerine çomak sokacak kaygısı ile her yeni düşünceyi düşman olarak görürler. Statükoyu korumak endişesiyle hiçbir farklı düşünceye izin vermezler. Herkesi kendileri gibi düşünmeye zorlarlar. Hatta başkalarının düşünmesine bile gerek yoktur. Onlar herkes adına düşünürler, karar verirler ve uygularlar. Böylece halkı da düşünme zahmetinden kurtarırlar.

Halbuki insan, düşünen bir mahlûktur. Bu özelliği sayesinde insan olmuştur. Herkesin fıtratı farklı, zevki farklı, istidadı ve ihtiyacı farklıdır. Bu farklılıklar bir araya gelerek bir bütünlük oluşturur ve böylece sosyal toplum ortaya çıkar. Demokrasi denen yönetim tarzı da, farklılıkların bir araya gelerek bir bütün oluşturmasından doğan sistemin adıdır.

Demokrasinin, yani istişarî yönetim tarzının faziletini idrak eden toplumlarda, farklı düşünceler teşvik edilir. Zira her düşünce yeni bir gelişmeye kapı açar. Bir çok yeni buluş ve icatlar farklı düşüncelerden doğmuştur. Bütün insanlar dünyanın düz olduğunu düşünmeye devam etseydi, insanlık hâlâ ortaçağ dönemini yaşıyor olacaktı. Galile farklı düşündü, yeni bir bakış açısı getirdi ve coğrafya bilimi gelişmeye devam etti. Yeni kıt’alar, yeni denizler ve okyanuslar keşfedildi.

Herkesin görüş birliğinde olması o kadar da imrenilecek bir şey değildir. Ziya paşa, “fikirlerin çarpışmasından hakikat ortaya çıkar” demiş. Farklı fikirler olacak ki, istidatlar inkişaf etsin, yenilikler ortaya çıksın, yeni icatlar ve keşifler olsun.

Çağdaş üretim merkezlerinde ve işletmelerde beyin fırtınası yapılır. Ortaya atılan bir konuda herkes fikrini söyler, bu fikirler saçma bile olsa, toplantılarda değerlendirilir.

Bu konuda Üstâd Bediüzzaman çok güzel örnekler veriyor. Meşrûtiyetin önemini izah ederken, Kur’ân’dan istifade ederek meşrûtiyetin şeriate uygun olduğunu ifade ediyor. “On kişi bir araya gelse, her biri on akılla düşünür, yirmi gözle görür, yirmi kulakla işitir” şeklinde örnekler veriyor.

Çağdaş uygarlık seviyesini hedef alan bir ülke olarak, hâlâ düşünceyi suç sayıyor ve cezalandırıyorsak, hedefimizi heder ediyoruz demektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*