Tek rakibim nefsimdir!

İnsanın nefsiyle olan mücadelesi en azim, en zor ve en çetin mücadeledir. Bu mücadeleden galip çıkmak bir insanın en aslî ve en birinci görevi olmalıdır. İnsan ilk önce buna çalışmalıdır. İşte buna çalıştıktan ve bunu başardıktan sonra gelir diğer bütün başarılar ve çalışmalar. Bunu başarmayan neyi başarır ki? İşte bunun için “Tek rakibim nefsimdir!” diyorum.

 Nefisten sonra gelir diğer rakipler. Zaten, bir insanın nefsini yendikten sonra, diğer rakiplerini yenmemesi sözkonusu bile değil. Çünkü en büyük rakibini yenen, elbette küçük rakiplerini de alt eder.

Peki nefis mücadelesi nasıl olacaktır? Bunun için iki nokta önemlidir: Önce nefsin çetin ve zor bir rakip olduğunu bilmek ve bunun farkında olmak gerek. Sonra da nefsi yenmek için, içimizdeki iyilikleri ve doğrulukları geliştirmek ve öne çıkarmak gerek.
Önce birinci noktayı açıklayalım: Nasıl ki, bir pehlivan güreşte rakibini ciddiye alır ve iyi hazırlanırsa, zafere erişir. Aynı bunun gibi, nefsin çetin bir rakip olduğunun farkında olarak, devamlı uyanık kalmalıyız ve pehlivan gibi güreşe her daim hazırlıklı olmalıyız. Maazallah, bir rehavet ve nefsi küçük ve basit görmek gibi bir yanlış algılama olursa, kendimizi zayıf bırakmış oluruz ve işte o zaman nefis galip gelir. Bu sebeble, en büyük ve ilk rakibimiz nefistir ve onu devamlı kollamalıyız ve tetikte olmalıyız.
Nefis mücadelesinin çok çetin ve zor olduğunu, akıl sahibi yetişkin her insan anlar ve bilir. Tüm peygamberler ve evliyalar insanlara nefis mücadelesinin çok zor olduğu hususunda öğüt vermişler ve mücadelede zafere erişmek için yol göstermişlerdir. Bu hususta, Sevgili Peygamberimizin (asm) nefis mücadelesine dikkat çekmek için “cihad-ı ekber” yani “büyük cihad”  uyarısı mevcuttur. Bu husus Kütüb-i Sitte’de şöyle kayıtlıdır: Peygamberimiz (asm) bir harp dönüşünde, “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” buyurmuştur. Büyük bir harpten yeni çıkan sahabe şaşırarak sormuşlardır: “Yâ Rasûlâllâh! Hâlimiz meydanda! Bundan daha büyük cihâd olur mu?” Peygamber Efendimiz (asm): “Evet! Şimdi küçük cihâddan en büyük cihâda; nefsin hevâsı ile mücâhedeye dönüyoruz!” buyurmuşlardır. Evet, nefis mücadelesi en çetin bir mücadeledir ve hatta mücadeleden öte bir mücahededir.
Burada şunu da belirtmek istiyorum. Bu Hadis-i Şerif’in asıl mânâsını anlamakta zorlanan bazı kişiler, “bu hadisin mevzû” olduğu yönünde iddiâda bulunurlar. Bunlar asıl büyük cihad  zalimlerle, kötülerle yapılan cihaddır şeklinde bir görüş ileri süreler. Bu kişilere sormak gerek: “nefsini yenemeyen, nefsini alıp da yere seremeyen, zalimi, kötüleri nasıl yensin, nasıl yere sersin?” Evet, nefsini yenmeyen diğer kötülükleri ve diğer zararlı şeyleri yenemez. Çünkü, en kötü olan başta nefistir. Nefis insana hep kötülüğü emreder. Bu hakikat Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Yusuf’un (as) diliyle şöyle beyan edilmektedir: “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi. (Yusuf Sûresi, 53. Ayet)
Şimdi gelelim ikinci noktaya. Nefsi yenmenin yolu Allah’ın izniyle, içimizdeki iyi ve güzel olan fikirleri geliştirmekle, çok çok tefekkür etmekle, iyilikleri öne çıkarmakla sağlanır. Nefsi yenmenin yolu dışarıya ait bir hâdise değildir. İnsan kendi içinde halledecektir bu işi. Yani, nefsinin tehlikeli bir rakip olduğunu anlayan bir insan, içinde bir mücadele başlatarak onu yenecektir. İnsanın bu mücadelede örnek alacağı şahsiyetler, peygamberler ve evliyalar olmalıdır. Nefisle olan mücadele için peygamberlerin, evliyaların yolundan gitmek gerek. Peygamberlerin yolu ve yöntemi Kur’ân’a sarılmaktır. Bunun dışında hiçbir yol başarı ve mutluluk getirmez. Peygamberlerin ve evliyaların yolundan gitmeyen ve Kur’ân’a sarılmayan hüsrandadır. Allah (cc) bizleri bu hüsrandan korusun.
Nefis mücadelesine ilişkin olarak Kur’ân’da yüzlerce âyet vardır. Bu noktada Şems Sûresi’ndeki dört âyete özel olarak dikkat çekmek istiyorum: Çünkü Şems Sûresi’nde bu hususta açık bir uyarı vardır: “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve kötülükten sakınma yeteneğini ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana (hüsrana) uğramıştır.” (Şems Suresi 7-10) Asr Suresi de, zamana, asra dikkat çekmesi açısından üzerinde çok düşünmeyi gerektiriyor: “Andolsun asra (zamana) ki, insan gerçekten hüsran (ziyan) içindedir. Ancak, iman edip de salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başka (onlar ziyanda değildir)” Şahşî görüşüme göre, nefsi yenmenin en basit ve en kestirme yolu bu surede bulunmaktadır. Hadis kitaplarında belirtildiği üzere, Resûlullahın ashâbından iki kimse karşılaştıklarında, biri diğerine Asr sûresini okumadan ayrılmazlardı. Sahabe bu duruma dikkat çekip bizi düşünmeye sevk ediyor. Gerçekten de, iman eden, salih amel işleyen ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler nefislerini kötülüklerden arındırmışlardır. Nefsini arındıran da hüsrana (ziyana) düşmekten kurtulmuştur, vesselâm.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*