SÜLEYMAN KÖSMENE

Tenkidde siyah ve beyaz levhalar

Sakın kardeşlerinizi tenkit etmeyin...

Abdullah Efe: “Sakın kardeşlerinizi tenkit etmeyin düsturuna muhatap iken en geniş daireden en dar daireye her ortamda herkes herkesi tenkit edebiliyor. Birisine kusurunu söylerken, ölçümüz ne olmalıdır? Risalelerde bu konuyla ilgili bahisler var mı?”

Tenkid İki Sınıftır

Tenkid ya nefretten, ya şefkatten gelir. Yani ya menfidir, ya müsbet. Menfi olanını nefret yönetir. Menfi olanı yıkıcıdır, bozucudur, yıpratıcıdır.

Müsbet olanını ise şefkat yönetir. Müsbet olanı hakkı bulma aşkı ve hakikati tesbit etme meyli ile yapılır. 1 Yapıcıdır. Zarar vermez, onarır.

Risale-i Nur’da şiddetle sakındırılan tenkid, menfi ve yıkıcı tenkittir. Bu tenkit katildir. İhlâsımızı, uhuvvetimizi, tesanüdümüzü, gücümüzü, hizmetimizi himmetimizi katleder. Oysa bunlar bizim için önemli değerlerdir. Öyle ki, her biri ömür harcayarak kazandığımız değerlerdir. Kaybetmeye kıyamayacağımız değerlerdir.

Kardeş Kardeşi Tekmil Eder

İhlâs’ın İkinci Düsturu, “bu hizmet-i Kur’âniye’de bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir.” 2 Bir gözün, diğer gözü tenkit etmediği gibi… Bilâkis noksanını ikmal ettiği, kusurunu örttüğü, ihtiyacına yardım ettiği, vazifesine muavenet ettiği gibi kardeş kardeşi eksikleri sebebiyle tenkit etmez, tekmil eder.

Üstad Hazretleri 28. Lem’a’nın 12. Nüktesinde tenkitte hep atladığımız önemli bir düsturu ders veriyor: “Tenkidkârâne iki küçük meseleyi beyan edeceğim” diyerek başladığı mektupta bir grup talebesini sitemkâr cümlelerle tenkit ediyor. Mahkemede bazıları Risale-i Nur dairesinde bulunduklarını inkâr ediyorlar ve kaçamak cevaplar veriyorlar. Üstad Hazretleri ise bu tavırdan hoşlanmıyor. “Yalnız bırakmamak ve merdane yanaşmak lâzımdı” diyor. Ardından, “Fakat iş işten geçti. Yeniden yanaşmaya lüzum yok” diye ekliyor.

Mektubun ikinci meselesinde ise Hazret-i Üstad, tarikat hevesi bulunan bazı talebelerini ikaz ediyor. Mektubun sonunda da tenkit ve ikazını şu anahtar cümle ile bitiriyor: “Pek çok rica ederim. Benim bu tenkidimden gücenmeyiniz.” 3

Muhteşem Bir Ders

Bu son ve vurucu cümle, tenkit adabı açısından muhteşem bir ders niteliğindedir. Tenkid ettikten sonra, “Gücenmeyiniz! Kırdıysam özür dilerim! Bağışlayın” gibi onure edici cümleler söylenmeli ve varsa müsbet tenkitler de yapmalı, tenkid ettiğimiz kardeşin gönlünü almalıyız. Onu başkasının yanında küçük düşürmemeliyiz. Tenkidimizi istihkârdan, istihfaftan, istihzadan, tekebbürden, su-i zandan ayırmalı, kardeşimizin hatasını herkesin yapabileceği cinsten bir hata sınıfına sokmalı, tenkidimizden dolayı “tefani” sırrının örselenmesine izin vermemeliyiz.

Tenkid edip, kırıp döküp, yıkıp yıpratıp, yüzüstü bırakıp gitmek yoktur. Uhuvvetin ve ihlâsın devamı için bu önemlidir. Tenkidimizde yapıcı olduğumuzun âlâmeti de budur.

Bir diğer husus da, kendimiz tenkit edildiğimizde takınmamız gereken müsbet tavrın ne olduğudur. Üstad Hazretleri bir müdürün hakaretli sözler söylemesine karşılık şöyle düşünüyor: “Nefsime dedim: Eğer onun tahkiri ve beyan ettiği kusurlar, şahsıma ve nefsime ait ise; Allah ondan razı olsun ki, benim nefsimin ayıplarını söyler. Eğer doğru söylemiş ise, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır. Eğer yalan söylemiş ise, beni riyadan ve riyanın esası olan şöhret-i kâzibeden kurtarmaya yardımdır. Evet, ben nefsim ile musalaha etmemişim. Çünki terbiye etmemişim. Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse; ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir.” 4

Ehl-i dünya da olsa bir tenkit karşısında, nefsini itham eden Üstad Hazretleri, burada da bize şu dersi veriyor: Bir Nur kardeşimiz bizi tenkit ettiğinde, haklı olmasa bile, kendimizi savunmaktan vazgeçmeli, baş göz üstüne deyip kardeşimize teşekkür etmeli; mübayenet damarına fırsat vermemeliyiz.

Dipnotlar:

1- Eski Said Eserleri, Tuluat, s. 416.,
2- Lem’alar, s. 275.,
3- Lem’alar, s. 437.,
4- Mektubat, s. 79.

Benzer konuda makaleler:

Süleyman Kösmene

1963 Mersin Gülnar doğumlu olan Süleyman Kösmene, ilköğrenimini doğduğu köy olan Yarmasu köyünde yaptı. 1981 Mersin İmam-Hatip Lisesi; 1986 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Milli Eğitimin çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve… Devamı »

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu