Tenkidiniz şefkat odaklı olmalı

Cemaatlerde iman ve Kur’ân’a hizmet etmeyi gaye edinen gönüllü fertlerin meşrepleri farklı olabilir, hissiyatları değişik olabilir. Fakat bu farklılık, hizmetin esas maksadının dışına çıkmasına sebep olmamalıdır. Özellikle de tesanüdün bozulmasına sebep teşkil etmemelidir. Elbette eleştiri veya tenkit edilecek bazı hususlar olabilir. Böyle durumda Bediüzzaman bizleri, meşverete yönlendirir. “Medâr-ı nizâ bir şey varsa, meşveret ediniz.” 1 der.

Risale-i Nur eserlerinin birçok yerlerinde esasta ve maksatta ittifak ederek meşveret yapılmasından ve fikir beyanında bulunulmasından bahsedilir. Meşveretlerde hakkın ortaya çıkması, adaletin tecelli etmesi ve Allah rızasını kazanma hedef ve maksatlarının göz ardı edilmemesi hatırlatılır. Eğer kendi savunduğu fikrin galip gelmesi, taraftar olduğu meşrebin kabul görmesi niyetiyle yapılan tenkitler veya münakaşalar, sağlıklı bir sonucun çıkmasına vesile olamayacağını unutmamak gerekir. Allah muhafaza fitne ateşlerinin bile çıkmasına sebep olabilecek durumlarla bile karşılaşmak mümkün olabilir.

İsabet etse iki sevap, hata etse bir sevap kazanmak

Meşveretlerde maslahatı takip ederek faydalı hizmetler yapmaya yönelik şahs-ı manevisinin aldığı kararlar için “isabet etse iki sevap, hata etse bir sevap kazanma” hakikatini de dikkate almak gerekir. “Onların işleri aralarında istişare iledir.” 2 ve “İşlerinde onlarla istişare et.” 3 âyetlerinin emrine uyularak yapılan meşveret, şahs-ı maneviye bir sevab kazandırır. Eğer meşverette isabetli bir karar alınırsa, “doğru ve isabetli kararın başarılı sonucu” da ikinci bir sevabın kazanılmasına vesile olacaktır.

Şefkat odaklı tenkit, hakkın ortaya çıkmasına katkı sağlar

Talebeleri arasında menfi tenkitlere müsaade etmeyen Bediüzzaman Hazretleri tenkidi, şefkatten gelen tenkit ve nefretten gelen tenkit olmak üzere ikiye ayırır. 4

Bir mü’min kardeşinin hatasını veya kusurunu gördüğünde şefkatle, lütufla muamele ederek düzeltilmesine katkı sağlaması, şefkatten gelen tenkit kapsamına girer. Çünkü “mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.” 5 Diğer taraftan da esas maharetin, “kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadâkatin şe’ni” 6 olduğu hatırlatılır.

Nefret odaklı tenkit, kuvve-i maneviyeyi kırar

Kişinin kusur ve hatasını, şahsını rencide edecek şekilde söylemek, yazmak ve sosyal medya vasıtasıyla paylaşmak, hatta gıyabında dile getirmek, nefretten gelen tenkit kapsamına girer. İnsafsızca ve çarpıtılarak cerbeze suretinde yapılan yıkıcı tenkitler, fitneden başka hiçbir şeye fayda vermez. Fedakâr hizmet erlerini tahrip etmekten başka hiçbir şeye yaramaz. Saygı, muhabbet ve hürmet yerine, kin ve nefret hislerinin uyanmasına yol açar. Kuvve-i maneviyelerin kırılmasına, hizmet şevkinin ve gayretinin sönmesine sebep olur. Bundan da Risale-i Nur hizmeti zarar görür. Böyle bir vebal altına hiçbir mü’min, elbette girmek istemez.

Risale-i Nur mesleğinde bir konuyu tetkik etmek vardır, sorgulamak vardır. Hizmeti menfi yönde etkileyecek hatalara veya kusurlu davranışlara da göz yumma anlayışı yoktur. Birilerine körü körüne tabi olma yaklaşımı da doğru değildir. Bir hususun doğruluğuna kanaat getirmek için delil ve akıbete itina ile bakmak gerekir. Risale-i Nurlar’la iman ve Kur’ân’a hizmet yapmayı gaye edinen bir kimsenin ölçüsü, Kur’ânî ve Nebevî düsturları esas alan Risale-i Nurlar olmalıdır.

Tenkitin asıl gayesi, hakkın ortaya çıkmasıdır

Pekâlâ, tenkitin amacı ne olmalıdır? sorusuna, bakın Bediüzzaman nasıl cevap veriyor: ”Sâik-i tenkit (tenkitin asıl gayesi ve sevk edici unsuru), aşk-ı hak (hakkın ortaya çıkmasındaki mutluluk) ve arzu-yu tenzih-i hakikat (hakikatlerin yanlışlardan arındırılma veya temizlenme arzusu) olmalı. Selef-i Salihînin tenkitleri gibi.” 7

Demek ki hakkın ve hakikatin ortaya çıkması, yanlış anlaşılmaların giderilmesi ve eksikliklerin tamamlanması, tenkit veya eleştiride sevk edici unsur olmalıdır.

Pekâlâ, tenkit nasıl yapılmalı ki faydalı olsun? şeklindeki bir soruya da Bediüzzaman şöyle cevap verir: “Tenkidi eğer insaf işletirse, hakîkati rendeçler (parlatır). Eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, parçalar” 7

Demek hakikatin parlak yüzünü görmek istiyorsak, nefis hesabına eleştiriden uzak durmalıyız. Merhametle, insafla, vicdanî bir yaklaşımla, hak, liyakat ve adalete uygun bir davranışla yapılan tenkit, hakikatin açığa çıkmasına katkı sağlayacaktır. Gururun, enaniyetin, benliğin hâkim olduğu bir eleştiri anlayışı, faydadan ziyade zarara sebep olacaktır. Tenkide maruz kalan hatalı kişi ise şahs-ı manevinin şefkatli kollarına kendini teslim etmelidir, ayak diretmemelidir. Çünkü “İnsan, hatâdan hâlî olamaz. Fakat tevbe kapısı açıktır.” 8

Tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar

Bediüzzaman Hazretleri’nin, “Birbiriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.” 9 ikazını da hiçbir zaman unutmamak gerekir.

Yine Bediüzzaman Hazretleri, bir cemaatin kuvvetli olmasının sırrını şu veciz misali vererek dikkatlerimize sunar: “Tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar. Bilirsiniz ki, üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedîyle içtima etse, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi, sizin gibi üç-dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksimü’l-a’mâl olmamak cihetiyle hareket etseler, kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.” 10

Münekkit ve kusur sayıcılardan olmamak

Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin, “Altın Prensipler” adlı not defterinde yer alan tenkit ile ilgili bir tavsiyesi de çok dikkat çekici. Şöyle ki “A benim güzel dostum! Çok kere olduğu gibi bugün yine çok tenkitler ettin. Kusurlar, hatalar saydın. Acaba gıyabında tenkitler yaptığın, gıybetini ettiğin Allah’ın kullarının o yaşa kadar olan iyiliklerinden, hayra hizmetlerinden, güzel huylarından, zararsız hallerinden ne kadarını yâd ettin, kaç tanesini saydın? Münekkit ve kusur sayıcılardan olma. Korkarım ki, zulümkâr olursun. Çok tenkitçilerin, gıybetçilerin, herkesin kusurlu işlerini sayanların meclislerine yanaşma. Bu kötü ahlâk sana da bulaşır. Hem çabuk bulaşır.” 11

Rabbim, meşveret ve şûrâyı esas alarak Kur’ân ve iman hizmeti yapmayı hedefleyen Yeni Asya Cemaatini ve Yeni Asya Gazetesi’ni her türlü fitne, fesat ve iftiralardan muhafaza eylesin. Âmin.

Dipnotlar:

1- Kastamonu Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, s. 336.
2- Şûrâ Sûresi, 38.
3- Âl-i İmrân Sûresi, 159.
4- Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, s. 581.
5- Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, s. 444.
6- Şuâlar, Yeni Asya Neşriyat, s. 516.
7- Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, s. 581.
8- Kastamonu Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, s. 336.
9- Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, s. 452.
10- Barla Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, s. 209.
11- Yeni Asya’nın Manevî Mimarı Zübeyir Gündüzalp, Yeni Asya Neşriyat, 2019, s. 218.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*