Konumuzu en veciz bir şekilde özetleyen mahkeme kararındaki hüküm:
“İdamına; bilahare delillerin toplanmasına” anlayışıdır.
Bu anlayış, hukuk tarihinde yerleşmiş birçok esası kökünden yıkan bir anlayıştır.
İslam hukukundaki genel kurallardan bir tanesi de “Berâet-i zimmet asıldır” kâidesidir. Bu kâideye göre kişi asıl olarak doğuştan suçsuzdur, borçsuzdur. Bu kural aynı zamanda “Asli berâet ilkesi” olarak tanımlanmaktadır. Kişi, suçu ispat edilirse suçlu, borcu ispat edilirse borçlu olur.
Kişinin zimmetinin boş olması temel olarak Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnete dayanmaktadır.
Asli berâet ilkesi ibadetlerde, borçlar hukukunda, ceza hukukunda geçerlidir. İslam hukukunun temel prensiplerinden birisi olan kişinin borçsuzluğu ve suçsuzluğu ilkesi esasen evrensel bir kuraldır.
Bütün hukuk sistemlerinde yeri vardır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de mevcuttur.
Bu beyannameye göre kişi “kamuya açık olarak” suçu ispatlanıncaya kadar suçsuzdur.
Kendisini savunma hakkı vardır. Asli berâet ilkesi günümüzde uygulanan hukuk sistemlerinde de mevcuttur.
Bu ilkeye güncel hukukta “masumiyet (suçsuzluk) karinesi” denilmektedir.
Usul Hukuku ve Adaletin Temeli
Bir devletin hukuk devleti olup olmadığı, usul hukukunun hassasiyetle tatbik edilip edilmediği ile ölçülür.
Usul hukuku, yapılması düşünülen bir binanın adeta projesi gibidir. Proje ne kadar hassas hazırlanırsa, bina da o kadar sağlam olur.
Usul hukuku; yargılanan ve yargılayan tarafların vazgeçilmez haklarını esasa bağlayan, her hükmüne mutlaka riayet edilmesi gereken kaideler silsilesidir.
“Usul olmadan vusul olmaz” manidar ve doğru bir anlayıştır. Bunun için hukukun tatbikinde en önemli yer “usul hukukunun”dur.
Tersten işleyen hukuk, usul hukukunu görmez, önemsemez; taraflara tanınan hakları atlayarak karar verme aşamasına gelir.
Verilen karara karşı hemen itirazlar yükselir. Üst hukuk yollarının itirazları dikkate alıp kararı düzelteceği düşünülse bile, aradan geçecek zamanın birçok mağduriyete sebep olacağı açıktır.
Geciken adalet, adalet değildir. Bunun için yargılamaya usul hukuku ile başlanılması, taraflara haklarının hatırlatılması, bu hakları kullanmak için yeterli sürenin verilmesi hayati öneme haizdir.
Kriminoloji ve Kriminalistik Yaklaşımlar
Daha derine gittiğimizde “Suç Bilimi” (Kriminoloji) ile, yani suçları ve suçluları inceleyen bilim dalı ile karşılaşırız. Modern bir toplumda en gözde bilimlerden birisi olmalıdır.
Suçun aydınlatılması ve suçlunun tespit edilmesi suretiyle adli hataları önlemek ve insana insanca muamele edilmesi gayesini güden kriminalistik, hukukun tersten değil düzgünce işlemesi için olmazsa olmaz bir uygulamadır.
Kriminalistik, teknik olarak bunu suç delillerini matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi pozitif bilimlerden yararlanmak suretiyle yani teknik olarak gerçekleştirir.
Delil, kıl kadar olabilir; o kılın adaletin yerine getirilmesinde ne derece önemli olduğu hukuk tarihinde kayıtlıdır.
Kriminoloji önleyici bileşenlere sahipken, kriminalistik yalnızca bir suç işlendikten sonra yürürlüğe girer.
Bir kriminalist, bir suç mahallindeki fiziksel kanıtların tanınması, belgelenmesi, korunması ve analizi için bilimsel prensipleri uygular. Kriminalistik ayrıca suç mahalli soruşturmalarını da içerebilir.
Dikkat çektiğimiz bu konular, güçlü bir toplum ve güçlü bir devlet olmanın temel taşlarıdır.
“Ve lâ teziru vâziratün vizra uhrâ – Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (En’âm, 6:164; İsrâ, 17:15; Fâtır, 35:18; Zümer, 39:7)
Kur’ân-ı Kerîm dört surede bunu hatırlattığı gibi, Peygamberimizin (SAV):
“–Sizden öncekiler, ileri gelenlerden biri hırsızlık yaptığı zaman onu cezalandırmadıkları; zayıf biri hırsızlık yaptığı zaman ise ona hemen had tatbik ettikleri için helak oldular. Bana gelince, nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şayet Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı muhakkak elini keserdim.”
Hadis-i şerifi, konunun ne derece hayati olduğunu izah ediyor.
Benzer konuda makaleler:
- Risale-i Nur eserleri açısından “fikrî hak” kavramı
- İslam ve Demokrasi
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Müflis Proje: KEMALİZM