Tesanüd, tevfik-i İlâhîyi netice verir

İnsanın iman, İslâmiyet gibi nice nimetler karşısında birlik ve beraberlik içerisinde bulunması, nimetlerin devamlılığı açısından şarttır. Zira bu tesanüt Cenâb-ı Hakk’ın türlü türlü nimetler ve lütuflarının celbine vesile olacaktır.

Tarafgirlik ve nifaka sebep olan su-i zan, gıybet, haset gibi hastalıklar maalesef dar dairede de, geniş dairede de tesanüdü, dayanışmayı, birlik beraberlik ruhunu bozmaktadır.

İçtimâî hayatın sağlıklılığı ve devamı için öncelikle “Hakkın hatırı âlîdir” prensibince, birlik ve beraberliği bozacak, içinde tarafgirlik, haset olan her türlü düşünceden kaçmak gerekecektir. Bunun için de müsbet hareket etmek ve tesanüdü bozacak her türlü söylemin karşısında durmak şarttır. Ayrıca insanın olduğu yerde problemler, aksaklıklar elbette olacaktır. Şeytan bu hizmetlerin hadimleriyle daha çok uğraşmaktadır. Bu yüzden tesanüde zarar verecek konuşma ve ortamları hemen düzeltmek veya uygun bir şekilde tepkimizi ortaya koyarak terk etmek lâzımdır.

Gıybet ve su-i zan gibi gayr-i ahlâkî durumlardan uzak kalmak ve yapmamak ciddî bir imanî olgunluk işidir. Nefse ve şeytana rağmen çatlarcasına ağzını tutmak ciddî anlamda bir nefis terbiyesi olduğu gibi içtimâî bir hastalığın da en tesirli bir tedavisidir.

İman, Kur’ân hizmeti içerisinde bulunanların karşılaşabilecekleri problemleri ilgisiz insanlara yaymak yerine problemi çözecek üst seviyedeki sorumlu birisine intikal ettirmesi de yine tesanüdü korumak adına atılacak adımlardandır. Zira meselelerin ilgisiz insanlara anlatılması gıybet olduğu gibi uhuvvet ruhunu da bozmaktadır. Elbette meseleleri sorumlu insanlara anlatırken de dikkat etmek, hatta yüz mimikleriyle dahi gıybet etmeden, nefsi karıştırmadan olduğu gibi anlatmak problemlerin çözümünde en etkili adımlardan birisi olacaktır.

Peygamber Efendimiz (asm) zamanında da pek çok problemler olmakta ve meseleler isimler tasrih edilmeden, Resûlullah’a (asm) anlatılmakta idi. Resulullah (asm) da minbere çıkıp, problemleri ve ardından çözüm yolunu söyleyerek meseleleri hallediyordu.

İşte camia içindeki problemleri çözümsüzlüğe götüren şey belki de bu ince, fakat önemli nüanslara dikkat etmemekten kaynaklanmaktadır. Zira meseleleri ilgili/ilgisiz kimselere anlatmak veya ilgilisine anlatırken nefsi karıştırarak gıybet ortamına dönüştürmek, münakaşa sûretinde meseleleri halletmeye çalışmak elbette çözüme giden yolu tıkayan, Cenâb-ı Hakk’ın da tevfikini selbeden durumlardır.

Camia mevzuları ilgisiz kişilerle paylaşmak bir problem olduğu gibi, dinleyen kişi de aslında bir yanlışın içindedir. Zira kişi, kendisini ilgilendirmeyen mevzuları başkaları hakkında söylenen sözleri dinlememeye kendisini şartlandırmalıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde, “Ashabımdan hiç kimse diğeri hakkında bana söz taşımasın. Zira ben sizin huzurunuza selim bir kalp ile çıkmak istiyorum.”

Evet, ilgisiz ve yetkisiz insanlarla meseleleri konuşmak, kalbin safvetini bozan ve insanlara karşı ön yargıları ve su-i zanları oluşturan çok önemli içtimâî bir hastalıktır. Buna karşılık da, camia içinde sorumluluk sahibi kişilerin de bu tür mevzulara duyarsız kalması camia içindeki meseleleri dinlemek ve çözüme ulaştırmak noktasında üzerine düşen vazifeyi yapmaması da ayrı bir problemdir.

Hasılı, kişiyi ilgilendirmeyen hususlarda gıybet içeren konuşmalar karşısında kapalı ve ilgilisine havale etmek, ilgili kişinin de vazifesi gereği meseleleri dinleyerek, gerekli müdahaleler için çözüme dönük adım atması şarttır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*