Tesettür fıtrîdir

Fıtratla mücadele mümkün müdür? Fıtrat kanunlarına direnenlerin hemen hepsi karşılıklarını bu dünyada görmüşler. Başarısızlığın kırbacını suratlarında yiyen binlerce örneklerle doludur, tarih…

Şark, fıtratın sesini Kur’ân’ın sinesinden duyarak kendisine çeki-düzen verdiği zamanlarda daima muzaffer, daima aziz olarak gelmiş. Kulağını bu sineden ayırdığı zaman şaşkınlığa düşmüş. Batılı ve Japon ilim adamlarının ortak tesbitidir: “Müslümanlar Kur’ân’a uydukları müddetçe ilerlemiş ve yükselmişler… Kur’ân’ı dinlemediklerinde de tedennî ve zillete düşmüşler.

Günümüzün Müslümanlarında yine bir şaşkınlık sözkonusu. Geçmişin izzetli ve muzaffer günlerinin sırrını unutmuş olacaklar ki, şaşkın bakışlarla Avrupalıların eline bakıyorlar. Sıkıntı, zillet, fakr-ü zaruret ve tereddîlerine (gerilemelerine/bozulmalarına) devayı Batı kültüründe veya toplumunda arama—maalesef–-cehaletine düşmüşler… Avrupa’nın geçmişini yaşamış, bugününü tam bilemeyen ve köklerinden habersizce “Batılı değerlere sarılınca” fıtratın red cevap vereceğini bilmeyenler, fıtratı tanımıyorlar demektir.

Yalan söylemeyen fıtratın sesine Avrupalı’lar “deneme-yanılma” yoluyla yaklaşmaya çalışıyorlar. Uzun, zahmetli ve meşakkatli bir yol. Dinsiz felsefenin şaşkın ikliminde doğruyu bulmak kolay değil. Fıtrata ilmî kanunlarla ulaşmaya çalışan Batılı ilim adamlarının ulaştığı nokta; bizim şaşkın, ürkek ve korkak ulemamızın bulunduğu halden üstün olunca, bilmecbûriye şu satırları yazıyoruz.

Onlar tesettüre “vahyin” berrak, yakın ve en fıtrî penceresinden bakamadıklarından, olaya evvela hakk ve hürriyetler açısından yaklaşıyorlar. Herkesin—başkasına zarar vermemek şartıyla—kendisini gönlünce ifade ettiği, inandığını yaşayabildiği bir dünyada, Müslüman kadınların hayatlarına kayıtların getirilmesine karşı çıkıyorlar. Dinsiz ve sefih İkinci Avrupaca idare edilen medyanın tüm yanıltmalarına rağmen; Avrupa’daki dindar kadınların masumiyetine inandıkları gibi, onlara yapılacak haksızlığın karşısında duracaklarının teminatını da veriyorlar. Bu hususa örnek teşkil edecek onlarca mahkeme kararı mevcut.

Avrupa kamuoyu, son zamanlarda tesettür düşmanlığıyla 11 Eylülcü’ler arasında zihnî irtibatlar kurmaya çalışıyor. Taliban ve Saddam’ı büyütenlerin onları bahane ile on binlerce masumu katledenler olduğuna karar verdiği gibi, İslâm şeair düşmanlığında da aynı mihrakları sorumlu tutmaya başlıyor. New York’lu zındıklarla putperest Araplar arasındaki bir benzerliği belki seslendiremiyorlar, fakat ima ediyorlar: İslâm’dan önceki Cahiliye döneminde Araplar helvadan putlar yapar, yolculuklarında onlara hem taparlar, karınları acıktığında da yerlermiş. New York’lu dinozorların yaptığı da öyle bir şey…

İranlı kadınları kötüleyen Betty Mahmoudy ile başlayan çalışma, Talibanlı kadınlara kadar uzandı. Kara çarşaf ve Burka yerlere fırlatıldı… Dünya kamuoyu son olarak Suudi kadınlar ve Nijerya’daki bir iki hadise ile öyle iğfal edilmişti ki, dinozorlar putlarını yemeye başladılar. Senaryoların çirkin sûretini ilânihaye saklamak mümkün olmadığından, insan hayatına düşman olanların tesettüre de düşman oldukları yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Avrupalılar vahyi bilmiyorlar. Kadının mahiyetini tahlil eden âyet ve hadisleri de bilmiyorlar… Bu âyet ve hadisleri zamanın şartlarına uygun bir şekilde yorumlayan tefsirleri de okuyamamışlar. Onlar meseleye sadece ilmî yollarla yaklaşmaya çalışıyorlar. Tesettürsüzlüğün fuhşa, fuhşun ise insanın mahiyetini kaldırmaya—yoketmeye—sebep olduğunu tam mânâsıyla—kamuoyu olarak—henüz kabul etmiş değiller. Fakat kadının tüketim toplumunda bir araç olarak kullanımına karşı çıkıyorlar. Allah’a karşı—hâşâ—hür olmak isteyenlerin nefis ve EGO’nun pençesinde zelilce kıvrandığını yüksek sesle ilân ediyorlar. Hayvânî hürriyetin, toplumu büyük bir felâkete sürüklediğini hem siyasetçiler, hem de ilim adamları birlikte seslendiriyorlar.

Dedik ya, Avrupalıların elinde—henüz—Kur’ân yok… Geçmişlerinde bin beş yüz yıllık bir peygamber pratiği bulunmuyor. Fıtrata el yordamıyla yaklaşmaya çalışıyorlar. Bizim yerimizde olsaydılar, Peygamberimizin (asm) on beş asır önce koyduğu prensipleri, kendilerini ve nesillerini kaybolmaktan kurtarmak için can-ı gönülden kabulleneceklerdi… Sağır sultanların duyacakları sada ile onları müdafaa edeceklerdi. Bizdeki şaşkın, korkak ve ürkek Müslümanlar gibi davranmayacaklardı, haykıracaklardı. AB’yi bir fuhuş yuvası zanneden ve bu zann sebebiyle gençliğini elleriyle felâkete teslim eden bizdeki siyasî, askerî ve ilmî mercîler gibi kesinlikle hareket etmeyeceklerdi… Zira Avrupalı’lar “deneme-yanılma” yoluyla neslimizi bin seneden beri ahlâksızlık felâketinden koruyan “muhteşem sisteme” ilmî araştırmalarla ulaşmaya çalışıyorlar… Yani fıtrata… Herkes biliyor ki, fıtrat İslâmın ta kendisidir…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*