Tesettür, şiddeti de önler

Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yayınlanan çeşitli bildiri ve yapılan açıklamalarda bazı doğru şeylere dikkat çekilmiş olmakla beraber, kadınların muhatap olduğu ‘şiddet’e çare sunulabilmiş değil.

Yapılan açıklamaları özetlemek gerekirse, dünyada her 5 kadından birinin şiddet gördüğü ifade ediliyor ki, ‘medenî bir dünya’ için bu rakamın küçümsenmesi mümkün değil.

Üstelik bu rakamlar, resmiyete intikal eden şiddeti ölçüyor. Şiddete uğrayan kadınların nisbeti daha da fazla olabilir.

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ayşe Akın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, şiddetin; tokat, yumruk, tekme ve dayak gibi fiziksel saldırıların yanı sıra, sindirme, sürekli küçümseme ve aşağılama, ailesinden ve arkadaşlarından tecrit etme, hareketlerini izleme ve kısıtlama, bilgiye ve yardıma erişimini engelleme gibi çok çeşitli alanlarda da olabileceğini söylemiş. (AA, 6 Mart 2010)

Türkiye’yi idare edenler görmek istemese de, manevî temelleri sarsılan bir toplumda, kadının şiddete maruz kalması sıradan bir hadise haline gelir. Bu konuda araştırma yapanlar, hadisenin bu yönünü nedense görmek istemez. “Kadına şiddet, iman ve inanç zaafından kaynaklanıyor” denildiğinde güya inançlı insanların uyguladığı şiddet hatırlatılır. Şu bilinmelidir ki, iman ve inanç zaafı olmayan bir ‘insan’ değil insana/kadına, karıncaya bile şiddet uygulayamaz. Eğer uyguluyorsa o kişinin inancının sağlam olduğu tartışılır.

Çok özür dilerim, ama Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına dayanılarak yapılan aynı açıklamada, kadınların neredeyse yarısının ‘cinsel taciz’e uğradığı da belirtilmiş. Bu konuda ‘medenî Avrupa’ ile ilgili rakamlar hiç de iç açıcı değil.

Aynı araştırmaya göre, Türkiye’deki kadınlar hem şehirde, hem de köylerde şiddete maruz kalıyor. İkide bir ‘kırsal alan’da meydana gelen şiddet gazete manşetlerine taşınırken, ‘büyük şehir’lerde yaşanan şiddetin üstünün örtülmesi de ayrı bir handikap…

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun, 2578 hanede yaptığı ‘’Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet’’ araştırmasına göre de, 7-14 yaş grubu çocukların yaklaşık yarısının okulda ve okul dışında şiddetin en az bir türüne maruz kaldığı da görülmüş.

Rakamlar çeşitli şekillerde yorumlanabilir, ama ortada bir gerçek var: Kadınların şiddete maruz kalmalarındaki oranın artışı. Bu artış cemiyetin ‘bozulma’sıyla doğrudan ilgilidir. TV’lerde, internet sitelerinde ve gazetelerde her gün yüzlerce defa ‘cinsel ikaz’a maruz kalan gençlerin, bu yola sevk edilme tehlikesi vardır.

Bir nokta daha var: Anneden kıza geçerek yıllardır sürüp giden ‘kanunsuz başörtüsü yasağı’ da kadınları mağdur eden en büyük şiddetten biridir. Alın teriyle çalışarak üniversiteyi kazanan bir başörtülü öğrenciyi, okul kapısından geri çevirmek ‘şiddet’ değil de nedir?

“Kamusal alan”a girmesi yasaklanan “tesettür”ün, bilhassa ‘cinsel şiddet’e karşı kadınları koruyan bir ‘kale’ olduğu unutulmalı. Var güçleriyle tesettüre savaş açanların, ‘kadına şiddete hayır’ demesi samimî olabilir mi? Ne zaman ki ‘tesettüre yasak’ demekten vazgeçerler, o zaman onların ‘şiddet karşıtı’ olduklarını kabul ederiz. Aksi halde ‘ikiyüzlüler’ damgasından kurtulamazlar…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*