Teslimiyet sırrı

0008

“..  onlar, namazlarında huşû içinde
(kalbi ve bedeniyle tam teslimiyet halinde)dirler.
(Mü’minun 2)

Teslimiyet; teslim olma, kendini tamamen verme anlamlarına gelir.

İslam, Allah’a teslimiyettir. Müslüman İslam’ın her şeyine teslim olan, bütün kurallarını kabul eden demektir. Bir Müslüman İslam’ın her hangi bir hükmünden, kuralından uzaklaşıyor, onu kabul etmiyorsa, gerekçesi ne olursa olsun İslam’dan uzaklaşmış, İslam’a teslim olmamış olur.

İmanı, doğru din kuralları ile düzenlenmiş hiçbir Müslüman, islamın temel hükümlerini göz ardı ederek herhangi bir davranışta bulunamaz.

İslam’a teslim olmuş bir Müslüman’ın bütün referansı İslam olmalıdır. ‘Ben İslâm’a inanıyorum, ama şu veya bu işlerimde İslam’ı referans almıyorum diyen, hem dini hem ruhi kişiliğini ve hayatın kendisini bir bütün halinde tutamaz, parçalar.

‘Allah hiç kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez.’

Bir Müslüman, ‘Ben bu şartlarda sadece şu kadarını yapabilirim.’ demeye hakkı vardır. Ama yapamadıklarını İslam’dan saymak şartıyla.

Kur’an ayetlerini defalarca okumamıza rağmen etkilenmiyoruz. Sadece dilimiz zikrediyor. Tam bir teslimiyet olmadığı için, beyhude yaşamış gibi oluyoruz maalesef.

İmanın 6 şartından biri olan kadere iman eden ve teslim olan bir insan Allah-u Teâlâ’dan gelen her hadisenin güzel olduğuna itikat eder, ömrünü sevinç, sürur ve inşirah ile geçirir. Kederi atar, sefayı bulur.

Kader, her şeyiyle güzeldir. Perde arkasını görebildiğimiz oranda anlıyoruz bunu. Madem ilahi takdirin sırlarını anlamaktan aciziz, şu halde Allah’a teslim olalım.
Peki, mensubu olduğumuz dinimize, Allah’a, Hz. Peygambere(a.s.m.), bulunduğumuz dini cemaate teslimiyetlerimiz nasıl olmalı?

İlk örneğimiz, en mükemmel insan olan Peygamberimiz (sav)’le ilgili olarak. Kur’an’da anlatılan, hicret esnasında Hz. Ebu Bekir(r.a.) ile sığındıkları mağarada, müşrikler mağaranın ağzına kadar geldikleri, eğildikleri anda görülebilecek bir halde iken yaşanan olayda O’nun(sav) tevekkülü ve Allah’a teslimiyeti açıkça görülmektedir. Ayette geçtiği şekilde şöyle bildirilmektedir: “.. ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: “Hüzne kapılma(Korkma), elbette Allah bizimle beraberdir.”

Peygamberimiz(asm)’ın ikinci bir teslimiyet örneği;” ..bir gün, bir ağacın altında istirahat ediyordu. Cesur bir düşman, O’nun yanına kadar sokuldu ve kılıcını kaldırdı, tam vuracaktı ki Allah Resulü gözlerini açtı. Bu cüretkâr adam Allah Resulü’ne: “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” dedi. Efendimiz(asm) ise, kılını dahi kıpırdatmadan gayet sakin; “Allah (cc)” dedi. Adam, Allah Resulü’nün bu büyüleyici cesaretinden ürperdi ve farkına varmadan elindeki kılıcı yere düşürdü. Bu defa kılıcı Allah Resulü aldı ve aynı soruyu ona sordu. Adamın, aman dilemekten başka çaresi yoktu.” İşte Allah Resulü’ndeki cesaretin ölçüsü ve işte baş döndüren o büyük teslimiyeti!

İkinci örnek kişimiz, Peygamber Efendimizin(sav) hicret ve mağara arkadaşı en büyük destekçisi olan Hz. Ebu Bekir ile ilgili teslimiyet örneğidir; “Kureyş müşrikleri, Efendimiz (sav)’in Miracını haber verdiğinde hemen, Hz. Ebu Bekir’in yanına vardılar. Ona:”Ey Ebu Bekir! Senin sahibin hakkındaki şeyden haberin var mı? O, güya, bu gece Beytü’l-Makdis’e varmış! Orada namaz kılmış! Sonra da Mekke’ye dönmüş!?” dediler.

Hz. Ebu Bekir: “Siz onun hakkında yalan söylüyorsunuz!” dedi.
Müşrikler: “Hayır! Kendisi, şuradaki Mescid’de halka böyle söyledi!” dediler.
Hz. Ebu Bekir: “Vallahi, eğer o bunu söyledi ise, muhakkak, doğrudur!” dedi.
İşte, teslimiyetin zirve sözü, “..o bunu söyledi ise, muhakkak, doğrudur.”
Yani inandığı, bağlandığı kişinin söylediği her söze, yaptığı her harekete inanıp teslim olmak.

Teslimiyet örnekleri saymakla bitmiyor. Hz. İbrahim ile Hz. İsmail (as)’in kurban olayındaki teslimiyetleri de zikredilmeden geçilmeyen birer olaydır.

Hz. İbrahim tam bir tevhîd insanıydı ve teslimiyet onda zirvede idi. Onun içindir ki “hillet”, ona tahsis edilmiş ve “Allah İbrahim’i dost edinmişti.”  mealindeki âyet bu hılleti anlatmaktadır. O(Hz. İbrahim), Cenâb-ı Hakk’ın emirlerinden ne pahasına olursa olsun, zerre kadar inhiraf etmemiş; hatta O’na “evladını kes”, deyince bile, zerre kadar tereddüt geçirmemişti. “Hanımını ve çocuğunu ıssız bir çölde bırak”   emri geldiğinde, hemen emri yerine getirmiş. Sonra da arkasına bakmadan çekip gitmişti. Başka bir seferinde o, kendi canıyla imtihan olmuş.. onun için hazırlanan cehennemî bir ateşin içine atılmış; ama zerre kadar endişeye kapılmamıştı.. hatta, bu arada melek gelip de yardım teklifinde bulununca, O Hakk dostu bu teklifi reddetmiş ve “O biliyor ya”, demişti

Yine başka bir örnek te İbrahim Hakkı hazretleri, meşhur şiirinde bunun örneğini şöyle belirtmiştir; “Hak şerleri hayreyler/ Zannetme ki gayr eyler/ Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler.”

Teslimiyet denince elbette Üstad Bediüzzaman’ı geçemeyiz. Mesnevi-i Nuriye adlı kitabında, Katre’nin ifade-i meramında, üçüncü kelam, Rabbim Birdir bahsinde şu şekilde teslimiyet örneği veriyor; “Evet, herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-i Rahîme olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve her şeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhide teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir.”

Tek bir Rabbe teslimiyet, yani kâinattaki bütün işlerin yapılması, idare edilmesinde irade ve kudret ve ilim sahibi bir terbiye edicisine olması gereken teslimiyet, sanki Cennetteki gibi bir haldir ve öyle olmalıdır.

Teslimiyet Allah (c.c)’a şüphesiz bağlanmak, iman etmek değil midir?

Yani, teslimiyeti, Kurana ve Resulüne(s.a.v) içimizde ufacık bir şüpheye yer bırakmadan sahip çıkmak ve o yoldan ayrılmamak olarak anlamak gerekir.

Rabbimize olan teslimiyeti de en güzel şekilde yaptığımız ibadetlerle gösterebiliriz. Çünkü “Ubudiyette ancak teslimiyet vardır.”  

Hem dünya hem de ahirette saadete ermenin yolunun da teslimiyetten geçtiğini bilmek gerekir. Nasıl mı?

Bunun formülünü Üstad hazretleri şöyle vermiş;

“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder”  

Bir şeye inandığın zaman, onun tek birisinden olduğuna inanmak, inandıktan sonra ondan gelen her şeye , her emre , her isteğe teslim olmak gerekir. Teslimiyet sonucu da işlerimizde gereken şertları getirdikten sonra ondan gelene tevekkül etmek gerekir. Bütün bunların sonucunda da o kişi hem dünyada hem de öteki dünyada huzur içinde yaşar.

Üstad Said Nursi’nin risale-i nurlara güveni ve teslimiyetini talebelerinden Bayram Yüksel hatıralarında şöyle bahsediyor; “Üstadımız Risale-i Nurun hizmetini her şeye tercih ederdi. Hiçbir zaman başka kitaplarla meşgul olduğunu görmedik. Daima Risale-i Nurların neşri, telifi, tashihi,  okuması, yazması ve lahika mektupları gibi hizmetlerle meşgul olurdu. Bize de şu dersi verirdi:”Bakın, ben başka kitaplarla meşgul olmuyorum. Siz de Risale-i Nurdan başka kitaplarla meşgul olmayın. Risale-i Nur size kâfidir.

“Risale-i Nurun gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his hisselerini alabilir. Yoksa yalnız akıl cüz’i bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler. Risale-i Nur sair ilimler gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkikî ilimleri başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letâif-i insaniyenin kût ve nurudur.”

Üstadımıza teslim olmak demek, ona, Risale-i Nur’a azami sadakat göstermek demektir. Teslimiyet olmadan sadakat olmaz. Tabi kalpten bir teslimiyet onun söyledikleri her şeye şüphe duymadan uymak inanmaktır. Azami sadakat denilince, Üstad ne diyorsa ona harfiyen uymak söz konusudur. Bunun en iyi örneklerinden biri ve en birincisi bilindiği gibi Zübeyir Gündüzalp’tir. Zübeyir Gündüzalp’in yaşantısında ve davranışlarında Üstadına, Risale-i Nurlara teslimiyetin zirve örnekleri görülür. Bunlardan bazılarını Bayram Yüksel’in hatıralarından takip edelim; “1953 senesinde ben askerden gelmeden bir ay evvel, Zübeyir Ağabey Ankara’da PTT memuru iken, İstanbul Üniversitesi’nde okuyan Abdülmuhsin Alev, Üstadımızın ziyaretine gelmiş. Üstadımız, ‘Zübeyir memurluktan istifa etmiş, buraya gelecekmiş’ demiş. Bu sözü Muhsin Alev bir emir telâkki ederek Ankara’ya gidip, aynen Zübeyir Ağabeye söylüyor. Zübeyir Ağabey istifa ederek, Üstadımızın hizmetine koşuyor…

Üstadımız bizlere her vesile ile, sadakat ve dikkat hususunda daima tahşidat yapardı. Bilhassa merhum Ceylân Ağabeye, Zübeyir Ağabeye ve bana mükerrer ders verirdi…

Siz mecbursunuz, benim meslek ve meşrebimi ve Risale-i Nurun meslek ve meşrebini benden gördüğünüz gibi muhafaza etmeye. Ben sizinle iktifa ediyorum. Siz de Risale-i Nura kanaat ediniz. “Bizler Üstadımızın, Risale-i Nur’un tarz-ı hareketini, hem ihlâs, istiğna, mahviyet, fedakârlık, kahramanlık, iktisat; kardeşlerine karşı tevazu, şefkat; düşmanlarına karşı şecaat, cesaret derslerini Üstaddan sonra Zübeyir Ağabeyden aldık. Allah ebediyyen razı olsun, Allah dünyada olduğu gibi, âhirette de Nur Üstadımızın hizmetinden ayırmasın. Kendisinden çok istifade ettik. Sahabelerin isâr hasletine tam mazhardı…

“Onda, Risale-i Nur’a ve Üstadımıza karşı öyle bir bağlılık vardı ki, katiyyen taviz vermezdi. Kendisi hakaretlere, işkencelere, dayaklara maruz kalsa, zerre kadar sarsılmazdı…

Üstadımızdan ne görmüş, ne işitmişse harfiyen tatbik ederdi. Üstadımızın işaret ve emri olmadan katiyyen ne mektup yazar ve ne de başka şeyle meşgul olurdu. Daima, Üstad, Risale-i Nur diye yaşar, onlarla yatar, kalkardı.”

Yine başka bir Abi anlatmıştı.

“Üstad bir Zat ile talebelerinin sadakati hakkında konuşuyormuş.

Zübeyir Abi gelmiş. Üstad ona demiş, “Zübeyir git Stalini öldür”

O hiç bir şey demeden tren istasyonuna gitmiş. Sonra Üstad -ismini hatırlamadığım- başka bir Abiyi göndererek onu geri çağırtmış.”

Teslimiyet bir anlamda iftiraya uğrayan idamlık bir kişinin, sehpada sallanırken, cellâda gülmesi gibidir!

Teslimiyetin gereklerinden biri olan, “Azami fedakârlık”ta amaç; din-i İslâmı yaymak ve bunu yaparken hiçbir zorluktan kaçınmamak, gerekirse kendini ateşe atmaktır.

Teslimiyetin en güzel gösterildiği yollardan biri de ibadettir; “Ubudiyette ancak teslimiyet vardır. Tecrübe, imtihan yoktur. Çünkü seyyid, efendi abdini, hizmetkârını tecrübe ve imtihan edebilir. Fakat, abd seyyidini imtihan etmek salâhiyetinde değildir. Ve keza insan Rabbini, Hâlıkını tecrübe edemez.”  

Hz. Peygamber(sav), Rabbimizden bize ne getirdi isen “Amenna”,  “Duyduk, itaat ettik” deyip, gerçekten tam teslimiyet gösteriyor muyuz? Sahabeler bir hakikati duyduklarında hemen itaat ederlermiş. Bizler ise bir hakikati duyduğumuz vakit, nefsimize ağır geldiği için fetvalar arıyoruz. Cenab-ı Hak hepimizin yardımcısı olsun günahlarla iç içe yasadığımız bu dehşetli, helaket ve felaket asrında teslimiyetimizi ziyade olanlardan eylesin.

İşte teslimiyet konusunda, sosyal ve siyasî ölçüler dahil, hizmet sistemimizde yapmamız gereken şey, Risâle-i Nur’un işlerine aklımızı karıştırmamaktır. Yani, kendi görüşümüzü, metodumuzu, düşüncemizi ona yamamak değil; onun sistemini, kurallarını eğip-bükmeden, dosdoğru anlamak ve uygulamaktır. Kafamızı-aklımızı karıştıramayız, zira, Üstadın kendisi karıştırmamış; hatta onların kendi eseri olmadığını, zekâsını karıştırmadığını; siyaset dahil, her meselenin kalbine ihtar edildiğini Risalelerin birçok yerinde ifade ediyor.

Evet,“Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selamet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i ımân ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir. Çünkü bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkiki derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i ılahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp herşeyde kemal-i hikmetini, cemâl-i adaletini müşahede ettiklerinden, kemal-i teslimiyet ve rızayla, rububiyet-i ılahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler.. işte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, hadsiz tecrübeleriyle, Risale-i Nur’un imanî ve Kur’ani derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.”  

Hz. İbrahim ve İsmail(as)’in duasında dedikleri gibi;“Rabbimiz! Bizi her şeyiyle Sana teslim olmuş kullar eyle. Neslimizden de Sana itaatkâr bir ümmet yarat.”  Âmin.

Dipnot:

1- Tevbe Suresi, 40
2- İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 40, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 56, Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 247-248, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 21-22.
3- Nisa, 125
4- Saffat, 102-103
5- Mesnevi, zühreden önceki paragraf
6- Sözler, 23. söz,birinci mebhas, ikinci nokta
7- Şahiner. N. Son Şahitler 1
8- agk
9- Mesnevî-i Nuriye, s. 125
10- Kastamonu Lâhikası | Kastamonu´daki Kardeşlerime Hitaben Yazılan Bir Hakikattir | 89
11- Bakara,128

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*