Tevakkufu aşmak

Risale-i Nur mesleğinin dört temel esasından birinin şevk-i mutlak olduğunu, hareket ve faaliyetle kemalini bulacak olan hayatta himmet ve gayretimizin bunun için şevk bineğine ihtiyaç duyduğunu külliyattan okuyoruz.

Gerek ferdî tekâmülümüz, gerekse umumî hizmetlerin inkişafı için her hal ve şartta şevklerin hep canlı tutulması gerektiğini de biliyoruz.

Ancak zaman zaman şevkimizi kırabilecek çeşitli sebeplerle imtihan edildiğimiz de bir vakıa.

Hizmet ehlini hedef alan haricî saldırılar; korkutma, bunaltma, yıldırma ve hizmetten vazgeçirme amaçlı baskı, fitne ve tuzaklar; kara propagandalar; fikir veya mizaç uyumsuzluğundan kaynaklanan dahilî ihtilâflar; şahs-ı manevî ruhunu ve kardeşlik hukukunu zedeleyecek kırıcı ve dışlayıcı tavırlar; tahripkâr gıybet ve dedikodular, bu sebeplerden ilk akla gelen bazı örnekler.

(Bu niyet ve kasıtla özel olarak detaylı şekilde hazırlanarak uygulamaya konulan “psikolojik harekât” planları için 5.1.13’te çıkan “Psikolojik harekât ve lâhikalar” başlıklı yazımıza bakılabilir.)

Risale-i Nur hizmeti seksen seneye yakın tarihinde bütün bu tertip ve tuzakları boşa çıkarıp nuranî bir çığ gibi büyüyerek bugünlere ulaştı.

Bunda Üstadın müthiş bir feraset, teyakkuz ve müdebbirliği yansıtan yol gösterici rehberliğinin, irşad, tavsiye ve ikazlarının çok büyük rolü var.

Nur Talebeleri genel anlamda bunlara ciddiyet ve hassasiyetle kulak verip gereğine uygun hareket ettikleri için tuzağa düşmediler; hizmette kesintiye meydan vermeden yola devam ettiler.

Ancak değişik sebeplerden kaynaklanan mevziî ve muvakkat tevakkuf halleri de olmadı değil.

Hattâ Üstad hayatta iken dahi bu gibi durumlar olmuş. Lâhikalarda bununla ilgili bahisler var.

Meselâ onlardan biri şu Kastamonu mektubu:

“Ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un intişarına set çekmek, has talebelerin ve ciddi çalışanların şevkini kırmak ve onlara fütur vermek için, ayrı ayrı tarzlarda, umumî bir plan dahilinde taarruz ediyor. Hâlislere fütur veremediklerinden, başka meşgaleler bulmakla çalışmalarına zarar veriyorlar.

“Semavî musibet ise: İhtikâr neticesinde, hayat ve yaşama hissi, hissiyat-ı diniyeye galebe çalıp, ekser nâs midesini, maişetini daima düşünüyor. Hatta ekser fukara kısmından olan Risale-i Nur talebeleri, bu musibete karşı çabalamak mecburiyetiyle hakiki ve en mühim vazifesi olan neşir hizmetini bırakmaya mecbur oluyor.

“Hem insanların zihinleri, fikirleri kasten ve bizzat hakaik-i imaniyeye karşı bu yüzden bir derece lâkaytlık bir vaziyeti almasından, bir tevakkuf devri gelmesine mukabil, Cenab-ı Hakkın inayet ve rahmetiyle başka bir tarzda Risale-i Nur’un intişar ve fütuhatına meydan açmış.

“Velhasıl, bir kapı kapansa, inayet-i İlahiye daha parlak kapıları Risale-i Nur yüzünden açıyor, yol veriyor. Buna binaen, bu tevakkuf ve muvakkaten fütura merak etmeyiniz. Kat’iyen takarrur etmiş ki, Risale-i Nur hakikatlerine gıdaya ihtiyaç gibi bu zamanda ihtiyaç var. Bu ihtiyaç ise onu tevakkufta bırakmaz, işlettirecek inşaallah.” (s. 279-80)

Durgunluğun sebepleri ve aşmanın çareleri bu ifadelerde çok açık şekilde gösteriliyor, değil mi?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*