Thomas Woodrow Wilson (1856-1924)

Amerika Birleşik Devletlerinin 28. başkanıdır. İki kez seçimi kazanarak devlet başkanlığı yapmıştır. Özellikle birinci döneminde önemli değişiklikleri sağlayarak devletin ilerlemesinde önemli katkısı olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’na, devlet başkanlığına ikinci kez seçildikten (1916) bir yıl sonra girilmiştir. Genç yaşta politikaya ilgi duymakla beraber uzun bir dönem üniversitede hocalık yapmış, daha sonra Demokratların safında aktif siyasete atılmıştır. Önce vali olmuş, akabinde devlet başkanlığına seçilmiştir.

 

Kendisi gibi rahip olarak yetişmesini isteyen babasının isteğine uymamıştır. Mutaassıp bir Hıristiyan olarak bilinmektedir. Risale-i Nur’da, dinine sahip ve mutaassıp devlet ve hükümet başkanlarına örnek verilirken onun ismi de zikredilmektedir. (Mektubat, s. 312)

Wilson, 1856 yılında Virginia’nın Staunton kasabasında doğdu. Kökenleri İskoçya ve İrlanda’ya kadar dayanan bir aileye mensuptur. Bir papazın oğlu olarak dünyaya geldi ve en çok babasının etkisinde kaldı. Küçük yaştan itibaren Kilisenin müdavimi oldu. Çocukluğu, iç savaşın hüküm sürdüğü yıllara rastladı. Bu yüzden düzenli bir eğitim hayatı olmadı. 1873 yılında girdiği okuldan, sağlığının kötüleşmesi sebebiyle ayrıldı. Princeton’da bulunan üniversiteye girdi. Bu okul yaşamında önemli bir iz bıraktı. Hem kuzey hem de güney Amerika’dan gelen öğrencilerin okuduğu bu üniversitede milli birlik duyguları güçlendi. 1879 yılında mezun oldu. Öğrenciliği sırasında liberal düşünce kulüplerine katıldı ve bazı yayın faaliyetlerinde bulundu.

Wilson, öğrenciliği sırasında politikaya büyük ilgi duydu. Siyaset üzerine kafa yorup fikir geliştirmeye çalıştı. Yazılar yazmaya başladı. Mezun olduğu sene yazıları bir dergide yayınlandı. Her ne kadar babası oğlunun kendisi gibi rahip olmasını istediyse de o, politikaya duyduğu ilgiden dolayı bu yönde karar vermeye başladı. Bu arada Virginia Hukuk Fakültesi’ne girmek suretiyle vermiş olduğu karar doğrultusunda ilerlemeye çalıştı. Bir ara rahatsızlanıp eğitimine ara verdiyse de daha sonra tekrar devam etti ve 1881 yılında Hukuk Fakültesinden mezun oldu.

Wilson, mezuniyetini takiben baroya kaydını yaptırdı ve avukatlık yapmaya başladı. Bir süre çalıştıktan sonra üniversiteye başvurdu ve John Hopkins Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. Üniversitede çalıştığı sırada siyaset ve iktisat üzerine kitap yazmaya başladı. 1884 yılında yayınlanan doktora çalışması büyük ilgi gördü. 1889 yılında daha çok ders kitabı mahiyetinde olan “Devlet” adlı kitabını yayınladı. Daha sonra birkaç görev değişikliği yaptı ve değişik eğitim kurumlarında çalışmaya devam etti. 1892 yılında New York’a geçerek buradaki Hukuk Fakültesinde ders vermeye başladı. Yazdığı makaleleri zamanın seçkin yayın organlarında yayınlandı.

Wilson, 1902 yılında ciddi sıkıntılar yaşayan Princeton Üniversitesinin yönetimine getirildi. Burada köklü değişiklikler yaparak birinci sınıf bir eğitim kurumu haline getirmeye çalıştı. Eğitim programını yeniden düzenledi. Eğitim standardını yüksek tutmaya çalıştı. Yoğun çalışmalarından dolayı sağlığı ciddi şekilde bozuldu ve 1906 yılında bir kalp krizi geçirdi. Yine de uzun bir aradan sonra tekrar görevinin başına döndü.

Politikaya olan ilgisi hiç azalmayan Wilson, 1910 yılından itibaren aktif politikaya başladı ve Demokrat Parti saflarında siyasete atıldı. Girdiği seçimi kazanarak New Jersey valisi oldu. Partiye girmesinden sonra başkanlık yolunda giderek yol almaya ve ilerlemeye başladı. Valiliği sırasında yaptığı çalışmalar ve yolsuzluklara karşı verdiği mücadele itibarını önemli ölçüde artırdı. 1912 yılında da Demokratların adayı olarak devlet başkanlığına aday gösterildi. Seçimi kazanarak ABD’nin 28. başkanı oldu.

Wilson, devlet başkanı olduktan sonra, tekelleşme çemberini kırarak küçük girişimcilerin önünü açmaya ve bu yolla iktisadi kalkınmayı hızlandırmaya çalıştı. Zamanla birbiri içine girift hale gelmiş politikacı-sermaye grupları birlikteliklerini çözerek yolsuzluklarla mücadele etti. Çalışma koşullarını iyileştirmeye çalıştı. Gümrük tarifelerini indirdi. Banka ve para sisteminde değişiklikler yaptı. Yaptığı değişikliklerle siyasi alandaki tekelleşmeyi de ortadan kaldırmaya çalıştı. Daha önce vaatte bulunduğu ekonomik düzenlemelerin büyük bir kısmını gerçekleştirdi.

Dış politikada ekonomik emperyalizme ağırlık veren Wilson, bazı bölgeleri işgal etmek veya asker yerleştirmek yoluyla kontrol altına almaya başladı. Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra ilk başlarda tarafsız kalmayı tercih etti. Aynı zamanda savaşın ülkesindeki kötü etkisini ortadan kaldırmaya çalıştı. Fakat yine de ticaretleri büyük bir darbe aldı. Borsalarda panik hakim oldu. Savaşın başında yönetim ve kamuoyu İngiltere’nin başını çektiği grubu desteklemekle birlikte, savaşa katılmanın kendileri için bir fayda sağlayacağına inanmıyor ve tarafsız kalmayı tercih ediyorlardı. Diğer taraftan Kongre’de bulunan bazı Alman taraftarları ise silah ihracının yasaklanmasını istiyorlardı. Ancak, başkan bu talebi kabul etmedi.

1916 yılında yapılan seçimi kazanıp tekrar başkanlığa seçilen Wilson’un bu başarısında savaştan uzak durmanın önemli bir etkisi oldu. Fakat, savaşan tarafların birbirlerine kesin üstünlük sağlayamamaları, bütün güçleriyle kazanmak için harekete geçmeleri tarafsız kalmayı güçleştirdi. ABD’nin ticaret gemilerini silahlandırması, üç ticaret gemilerinin Alman denizaltıları tarafından batırılması gibi görünürdeki sebeplerden sonra 1917 yılında Almanya’ya karşı savaş ilan edildi. Savaşa girildikten sonra yardım için Avrupa’ya asker gönderildi. Bu yolla Rusya’dan boşalan ve bozulan askeri denge düzeltildi. Diğer taraftan Almanya’nın başını çektiği gurubun işi zorlaştı. Bilindiği gibi İttifak devletleri bir yıl sonra yenilgiyi kabul edip savaştan çekilmek zorunda kaldılar.

Wilson, barışın temel esaslarını içeren ve barış düzenini sağlamaya yönelik bazı önerilerde bulundu. 8 Ocak 1918 tarihinde Kongrede yaptığı bir konuşmada 14 maddeden oluşan temel ilkeler sıraladı. Bu ilkeler tarihe, “Wilson Prensipleri” olarak geçti. Bu ilkelerden bir tanesi Osmanlı Devleti ile alakalı idi. Buna göre; “Osmanlı İmparatorluğunun Türk olan kısımlarının egemenliği sağlanacak, fakat Türk olmayan milliyetlere muhtar gelişme imkânları verilecek. Çanakkale Boğazı devamlı olarak bütün milletlerin gemilerine açık olacak ve bu, milletlerarası garanti altına alınacak.” (Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1. C. Ankara 1993, s. 139)

Wilson, savaş sonrası toplanan konferansa katılmak üzere Paris’e gitti. Burada açış konuşması yaptı. Savaş sonrasında Amerika’nın da durumu pek iç açıcı değildi. Ülke içinde, imzalanan barış antlaşmalarını uygun bulmayanların sayısı hiç de az değildi. Versay Antlaşmasının Senatoda görüşülmesi uzun ve tartışmalı oldu. Cumhuriyetçilerin itirazları etkili oldu. Başkanın tüm çabalarına rağmen Senatodaki son oylamada Versay (Versailles) Antlaşması kabul edilmeyince, Amerika Milletler Cemiyeti’nin dışında kaldı. Wilson’un yoğun çalışma temposu sağlığını önemli ölçüde etkiledi. 1919 yılında kısmi felç geçirdi. 1920 yılında Nobel Barış Ödülü kendisine verildi. Bir yıl sonra seçimi kazan Cumhuriyetçilerin adayına devlet başkanlığını devretti. Başkanlıktan ayrıldığı 1921 yılından itibaren evinde inzivaya çekildi. 3 Şubat 1924 yılında Washington’da öldü.

Risale-i Nur’da Wilson, Avrupa’nın dinine sahip çıktığını örneklemek bağlamında geçer. Risale-i Nur, madem Avrupa dinine lakayt kalıp ilerledi, biz de ilerlemek için aynısını yapmalıyız, tarzındaki iddiaların mesnetsizliğini göz önüne serer. Avrupa dine bağlandıkça taassuba düştüğünü ve her şeyden önce, iddianın tersine Avrupa’nın dinine sahip çıktığını örnekleriyle verir. Bu örneklerden birkaç tane devlet ve hükümet başkanın ismi zikredilir. Bu arada bir papazın oğlu olan ve dinine bağlılığıyla tanınan Wilson’u da örnek gösterir. (Mektubat, s. 312-313)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*