Tony Blair’in baldızı Lauren Booth: “Gerçek huzuru İslâmda buldum”

İSLÂMIN bağrından çıkan Hintli Selman Rüşti, Bangledeşli Teslime Nesrin, Mısırlı Newal Sa’dawi, Somalili Ayan Hırsi Ali gibiler dinlerini hançerlemeye kalksa da, dinsizlik komiteleri “İslâm şiddet dinidir. Kişilik hakları yoktur. Kadın köledir” gibi birçok bâtıl sloganla İslâm dinini karalamaya çabalasa da, İslâm dini sönmez bir manevî güneş olduğunu ve dünya yüzünde yaşayan herbir ferdin bu ‘şems’in ısısına muhtaç olduğunu ispatlamaya devam ediyor Elhamdülillah.

Modern hayatın sunduğu içki, kumar ve gayri-meşrû ilişkiyle dolu olan bir hayat tarzının kölesi olmaktan kurtulmak isteyen bir çok Batılı, gerçek hürriyeti ve huzuru İslâma girerek buluyorlar. İlginç olan ise, “İslâmda kadına şiddet uygulanır; kadın erkeğin kölesidir” gibi anti-propagandaya rağmen, İslâma daha çok Batılı kadınlar ilgi duyuyorlar. Bu kadınlar arasında, önemli mevkîlerde görev yapan kariyer sahibi olanlar da var. Ve sayıları gittikçe artıyor.

Taliban’ın eline esir düştükten sonra kendi iradesi ile Müslüman olan meşhur İngiliz gazeteci Yvonne Ridley, Pakistan’ın dünyaca meşhur cricket oyuncusu İmran Khan ile tanışmasının ardından İslâma ilgi duyup sonra Müslüman olan ve Müslüman oluş hikâyesini “From MTV to Macca (MTV’den Mekke’ye) adlı kitapta yazan İngiliz gazeteci ve televizyoncu Kristiane Backer ve News Statesman, Mail on Sunday, Sunday Times ve Daily Mail gibi gazetelerde çalışmış olan İngiliz gazeteci Lauren Booth bunlardan bir kaçı. Bu üç hanımın da İslâma girişleri Batı medyasında büyük yankı yaptı. İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in baldızı olan 43 yaşındaki gazeteci Lauren Booth’un Müslüman olmasının yankıları ise hâlâ sürüyor.

Londra’dan yayın yapan bir uydu kanal olan İslâm Chanel’in 23 Ekim tarihinde düzenlemiş olduğu “Küresel barış ve Birlik” gecesinde kızıyla beraber kürsüye çıkıp “Ben Lauren Booth ve ben şimdi Müslümanım” diye açıklama yapan Lauren Booth, bir anda şimşekleri üzerine çekti.

Batı medyasından kimileri Lauren Booth ile alay ediyor; kimi, “Kariyer sahibi bir Batılı nasıl Müslüman olabilir?” diye sorup, konunun araştırılması gereken derin bir mevzu olduğuna inanıyor. Kimi “Gelip geçici bir durum” diyor. Kimileri ise, “Bu onun şahsî kararıdır” diyerek Booth’a destek veriyor. Lauren Booth ise, bir taraftan hürriyet ve insan hakları savunucusu olduklarını iddia edip, diğer taraftan da Müslüman olmasını eleştiren bu çifte standartlı insanlara karşı “I ‘am now Muslim. Why all the shock and horror? (Ben şimdi Müslüman’ım. Bunca sarsıntı ve dehşet niye?) diye şaşkınlığını ifade eden soruyla cevap veriyor.

İki kız çocuğu annesi olan Booth’un İslâma giriş serüveni gazetelerin internet sayfalarında ve youtube’da da yer aldı. Lauren’in hikâyesini internet üzerinden okuyup, kendisi ile yapılan röportajları el-Cezire, Press tv ve youtube’dan izledim. Buralardan derlediğim bilgilerden bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Lauren Booth’un İslâm ile tanışması beş yıl öncesine dayanıyor. Ondan önce İslâm hakkında bildiği tek şey, Batı medyasında sunulan İslâm= ‘Terör, sûikast, zorla evlendirme, canlı bomba, cihat’ tanımlamasıymış. Lauren’in İslâm ve Müslümanlarla ilk tanışması 2005 yılında gerçekleşmiş. O yıl, Filistin Başkanlık Seçimlerini “The Mail on Sunday” adlı İngiliz gazetesi adına izlemek için İsrail’e gitmiş. İsrail polisi çantalarına havaalanında el koyduğundan, Ramallah’a geldiğinde üzerinde sadece bir ceket varmış. Hava soğuk olduğundan çok üşümüş. O anda yoldan geçmekte olan yaşlı bir Arap kadın, Lauren’in soğuktan “tim- tim” titrediğini görünce, elinden tutup hemen yakınlarda bulunan evine götürmüş.

Lauren, önce bu davranıştan çok tedirgin olmuş. İçinden, “Acaba yaşlı bir terörist tarafından kaçırılıyor muyum?” diye geçirmiş. Yaşlı kadın dolabı açıp kızının paltosunu, şapka ve eşarbını kendine verince, bu önyargısından utanmış. Sadece bu yaşlı kadın değilmiş Lauren’i etkileyen. Ramallah sokaklarında yürürken, sebepsiz yere sevgiyle kucaklanıp öpülmesinden de çok etkilenmiş. Hatta, “Biz Batılılar niye toplum içinde birbirimizi öpmeyiz ve yeni tanıdığımız bir insanı kucaklamayız?” diye de soruyor.

Araplardan görmüş olduğu bu sıcak ilgi, Lauren’in işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilere yardım amaçlı düzenlenen kampanyalarda gönüllü olarak çalışmasını sağlamış. İnsanî yardım kuruluşları ile beraber Filistin’e yardım götürmüş. Yapmış olduğu bu ziyaretler neticesinde, İslâm hakkındaki ön yargıları silinmeye başlamış. Meselâ, İslâmı tanımadan önce zihninde şekillenen kadın imajı, karalara bürünmüş; erkeğin boyunduruğu altında ezilen kadın görüntüsü imiş. Müslüman kadının da eğitim aldığını, iş sahibi olduğunu, âtıl olmayıp, Batılı kadınlar gibi çok uzun saatler çalıştığını, kocasının emri altında ezilmediğini, hatta yeri geldiğinde kocasına arkadaşları önünde emir yağdırdığını görünce şaşırmış.

Lauren, İslamifobia içinde olan meslektaşlarına “Şaşkınlığı bırakın; hep beraber derin bir nefes alarak 21. yüzyıl İslâm âlemi üzerine göz gezdirelim” diyor. Ve, bir çok İslâm ülkesinde orjinal İslâm kanunlarının değil, örf ve âdetlerin tatbik edildiğini, kadının “Allah” tarafından değil, erkek akrabaları tarafından ezildiğinin görüleceğini belirtiyor.

Eylül ayında İran’ın Kum şehrindeki Fatıma Ma’sûme (12 imamdan 8. si olan İmam Ali Rıza’nın kız kardeşi) türbesini ziyaret eden Lauren, burada daha önce tatmadığı manevî bir huzurun kendisini sardığını hissetmiş. Batının sunduğu İslâm imajından farklı bir görüntüyle karşılaşan Lauren, abdest alıp huzur içinde namaz kılan insanlardan çok etkilenmiş. Lauren “Müslümanların namazı, Rahman ve Rahim olan Allah adıyla başlayıp, Allah’ın selâm ve bereketi üzeriniz olsunla bitiyor” diyor. Allah demekten çok hoşnut olan Lauren, son bir yıldır yapmış olduğu duâlarda “Sevgili Rabbim!” diyeceğine, “Sevgili Allahım!” diyormuş.

Lauren’e göre namaz, mutluluktan ürpermek, tatlı bir uyum içinde süzülüp, güven duygusuyla diz çöküp Allah’a teslim olmak imiş.

Âlimler tarafından kendisine verilen tavsiye üzerine, İslâm hakkında daha fazla bilgi edinme konusunda acele etmeyip, bu işi sindire sindire yapacağını söyleyen Lauren, Kur’ân-ı Kerim okumaya çalıştığını, şimdiye kadar 200 sayfa okuduğunu söylüyor. Güne sabah 6’da namaz kılarak başlayan Lauren, öğlen ve akşam namazlarını da kılıyormuş. Namazları 3 vakit kılması ve İran’da Müslüman olması yüzünden “Şiî misin?” diye kendisine sorulan soruya “Hiçbir mezhebe bağlı değilim; sadece Müslümanım” diyor.

Lauren Booth İslâma girmekle, İslâm dininin, ekranlarda sunulanın aksine; umut, huzur ve sevgi dolu sihirli bir âlem olduğunu öğrenmiş. Batıda yaşamakta oldukları modern hayatın iddia ettiği, “maddiyat, tüketim, gayri-meşrû ilişki ve uyuşturucu insana hakikî mutluluğu verir” söyleminin ise koca bir yalan olduğunu keşfetmiş.

Son olarak şu bilgiyi de ekleyeyim: Filistin lehine yapmış olduğu çalışmaları yüzünden Filistin pasaportu sahibi olan Lauren Booth, şu sıralar Filistin hakkında bir tv program hazırlığı içinde. Tabiî, annesi Yahudi olan Lauren’in Filistin çalışmaları Siyonistleri harekete geçirmiş. Mazlûm Filistin halkının hakları için mücâdele eden herkesi düşman ilân ettikleri gibi, Lauren’i de Yahudi düşmanlığı yapmakla suçluyorlar.

http://www.guardian.co.uk/world/2010/nov/03/lauren-booth-conversion-to-islam

http://www.news.com.au/world/lauren-booth-explains-why-she-feel-in-love-with-islam/story-e6frfkyi-1225946002728

http://www.presstv.ir/detail/148483.html

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*