Toplumu kenetleştiren nurânî bağlar, ortak paydalar

Hutbe-i Şamiye, Emeviye Camii’nde hutbede; El-Ezher’de, Uzakdoğu Müslüman ülkelerinde ve İngiltere Üniversitesi’nde ders kitabı olarak okunuyor, okutuluyor.
Elliye yakın dile çevrilmiş…

Kur’ân’dan sonra en çok basılan, satılan, düzenli ve sistemli olarak okunan eserlerden.
Türkiye’deki hutbelerde de okunması yakın!
O zaman meselelerimizi süratle halletme zeminine girdik demektir.
Hutbe-i Şamiye, 100 sene öncesinden günümüz İslâm ve insanlık âlemine de verilmiş “müceddidî bir hitabe”dir.
İslâm medeniyetinin yeniden ihyâ ve inşâ programıdır.
Bediüzzaman, önce kâinatın yazılımı ve programı olan Kur’ân’ı okumuş, sonra Kur’ân’ın açılımı, mücessemi olan kâinatı okumuş ve ardından da çağı okumuş. Bütün yıkıcı, ifsat edici dinsizlik ve ahlâksızlık felsefî akımlarının birleşiminden hâsıl olan deccalizmi tahlil etmiş; insanlığı nereye sürüklediklerini görmüş. Ve başta:
Ferdin,
Ailenin,
Toplumun;
İslâm âleminin ve insanlığın temel, yapısal problemlerini tesbit etmiş, çözüm yollarını göstermiş; hastalıklarını teşhis ile tedavi etmiş ve reçetelerini yazmıştır.
Onda müşahade ettiğimiz bir önemli özellik de, sadece dâvâ, yani iddiâ etmez. Ütopik, hayâlî şeyler anlatmaz:
İzah ve ispat eder. “Ben ispat etmediğim bir şeyi Risâle-i Nur’da yazmadım” der.
“Açız, yememiz; hastayız, tedavi olmamız gerekir” demekle yetinmez. Yemek yapmak için gerekli gıdalar hangi mevsimde, hangi tarlada, hangi şartlarda nasıl ekilir, yetiştirilir, nasıl hasat edilir, nasıl harmanlanır, nasıl yemek pişirilir ve en nihayet nasıl servis edilir?..
Hastalığı teşhis eder, kâinat ve Kur’ân eczahânesinden ameliyatı cerrâhiye formülleri geliştirir, ilâçlar hazırlar, tedavi eder, reçeteleri yazar.

***

Bediüzzaman, Müslümanların günümüzdeki zaaf ve hastalıklarından birisini de, “ehli îmanı birbirine bağlayan nûranî rabıtaları bilmemek” olarak görür. Bunlar aynı zamanda uhuvvet, yani kardeşlik bağlarıdır. Bu bağlar, şu başlıklar altında incelenebilir:
Din/iman bağları
Ubudiyet rabıtaları
Gönül bağları/duygusal bağlar
Ahlâkî bağlar
İçtimâî, sosyal, bağlar
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “imanın verdiği nur ve şuurla, gösterdiği, bildirdiği esmâi İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var.
Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir—bir, bir, bine kadar bir, bir.
“Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir—bir, bir, yüze kadar bir, bir.
“Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir—ona kadar bir, bir…”1
Bu ortak paydalar;
Birliği, ittifakı, ittihadı, muhabbeti, uhuvveti/kardeşliği gerektirir.
Bunlar da kaynaşma, sosyalleşme, dayanışma, yardımlaşma, ileri düzeyde irtibatlaşma, fikir, bilgi alışverişini netice verir. Bu da maddî-mânevî gelişme, ilerleme demektir.

Dipnot: 1 Mektûbât, s. 254255.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*