Tsunami veya ölüm dalgası

“Kader konuşunca cüz-i ihtiyarî susar”mış… Bu hafta ışık denizindeki güzel Avrupa’yı anlatacaktım. Almanya’nın Weihnachtlarını (Noellerini), geçen seneden de ihtimamla hazırlandıkları mukaddes bayramlarını… “Mukaddes gecede” (24 Aralık) kiliseleri dolduran milyonlarca insanın “hak dini” arayışlarını, intizar ve bekleyişlerini sizinle paylaşacaktık. Gördüğünüz gibi gündemi tayin etmek bize ait değilmiş. Her şeyin dizgini elinde olan Rabbimizin askerleri celâlle harekete geçince gaflet sisleri dağılıyor ve “asıl gündem” tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Serkeşliğiyle isyan ve bozgun vadilerinde koşmak isteyen insanın dizlerinin bağı çözülüyor. Gurur, kibir ve riyanın yerini acz ve fakr kaplıyor.

 Tsunami… Japonca liman dalgası veya sahil dalgası… Haddini bilmeyen, Allah’ı ve ahireti tanımayan beşer daima isim ve sloganların arkasına saklanıp durdu. Tsunami denilince 8000 km’lik mesafedeki insanları yutan “dev dalgaların” mahiyeti anlaşılmış mı oldu? Java’dan Kenya’ya saatte 800 km’lik hızla yol almış bir yolcu uçağı süratinde… 40 km’lik derinlerde patlamalar olmuş. Denizin dibi yarılmış, yerin merkezinde dürülmüş Cehennem çığlıklarını bu defa okyanuslar yutmuş, ateşinin şerarelerini (kıvılcımlarını) ise sular… Gafletimizin kalınlığı artık rahatımıza yardım edemeyecek. İhtiyar dünyamızın sancıları ölüm belirtileri olsa gerek. Oturduğumuz yerin ne kadar emniyetli olduğunu üzerinde koşuşturduğumuz mağmalar ve tufanlar gibi üzerimize koşan tsunamiler gösteriyor. Allah’a ve ahirete inanmayanlara ilmî inkişaflar hergün yeni bir “kara haber” getiriyor. Düdüklü tencere gibi sıkışan dünyamız “soluk mandallarında” nefes aldıkça yeni yeni faylar oluşuyormuş. Bu da ihtiyar dünyamızın yeni lerzelerine… Yerin şehirleri içine çekecek hareketlerine veya Akdeniz’i tüm sahilleriyle yutacak tsunamilere işaret ediyormuş.

İkinci Avrupa “Güneydoğu Asyayı” keşfedince, Srilanka, Maldiv, Tayland ve Java coğrafyalarının sahilleri işgale uğradı. Sefihler yazın Akdeniz sahillerini, kışın da bu yeni coğrafyayı kirleteceklerdi… Avrupa medyası “tufan sahasını” Kuzey yarımkürenin “tatil beldesi” olarak niteliyor. En az elli bin Batılının kışın soğuğundan bu Cennetî coğrafyaya uçtuğunu yazıyorlar. Yani bizim Ege ve Akdeniz sahillerimiz gibi… Dinî bayramlardan kaçarak “turizm beldelerine” sığınan bu insanların en büyük hedefi eğlenmek… Akdeniz sahillerinin o­nlarca defa tsunamilere ve zelzelelere maruz kaldığını tarih yazıyor. Tsunamiyi öğrenen insanımız Ege’deki tarihî kara-deniz yer değişimini biraz daha iyi anlayabilecek.

Güneydoğu Asya halklarına musallat olmuş dinozorlar, o­nları yıllardır fakr u zarurete sürükleyince başta Tayland olmak üzere birçok bölge coğrafyası sefihlerce işgal edilmişti. İspanya’nın mücadele ettiği ahlâksızlar da; Patong, Phi Phi ve Kao Lak gibi adalara yönelmişlerdi. Avrupa ve Amerika’da ömür boyu hapis cezasını gerektiren rezaletlere burada kimse ses çıkarmayınca, Phuket’e uçmalar o kadar çoğaldı ki… Evet; ahlâksızlık, zulüm ve sefahati buralarda yaygınlaştıranlar sayıca çok değildi, fakat o az olan tahribatçıların şerleri dünyanın her tarafında duyuldu. Tsunami ile doğru yanlış bir sayfanın yazıları tamamen silindi. Eseri yılları alacak bir süpürme…

Avrupa basını tsunamiye “ölüm dalgası” adını vermiş. Yüzbinleri birkaç saatte yutan bu dalganın şoku belki ülfet perdesini insanların gözlerinden iyice kaldırır… Hergün “ecel” fırtınasıyla sahillerimize otuz binlerce cenazeyi taşıyan daimî dalgaları görmemize vesile olur… 17 Ağustos’tan insanımızın ders almasını istemeyenlerin çıkardıkları patırtı gürültüleri hatırlarsınız. 28 Şubat sürecine bedel global 11 Eylül sürecinin de bu global felâketten ders çıkarmamıza mani olma hareketleri başlayabilir. Gerçi Avrupa medyası insanları acz ve zaafını anlamaya çağırıyor. Ama “doğa”ya karşı… Yöre halkının kum tepeciklerinden yaptıkları tapınak ve heykelleriyle istihza eden İkinci Avrupalıların tağut ve heykelleri daha da maskara görünüyor kanaatindeyiz… Tsunami felsefenin tapınaklarını da ilâhlarıyla birlikte çöle çevirdi. Almanya basını; “Yüksek teknoloji, erken uyarı sistemleri ve diğer önlemlerin bu hadiseler karşısında bir kıymet ifade etmediği görülmüştür” diyor. Bu arada inananlar, hadiseyi İncil’deki “Nuh Tufanı” tasvirleriyle izaha çalışıyorlar. Bir çoğu “Nuh’un Gemisini beklemeye” başladığını itiraf ediyor.

Nuh Tufanının kapladığı alanın bu tufanın alanından daha büyük olduğunu henüz kimse iddia etmezken, globalleşen dünyadaki felâketlerin de globalleştiğini müşahade ediyoruz. Bir avuç dünyadaki şu hadiseler karşısında tir tir titreyen insanın kaçıp kurtulacağı başka mekân da olmadığına göre teslim olmaktan başka çaremiz yok.… Nuh’un (a.s.) oğlu gibi ölüm dalgalarının önü sıra kaçmanın ne mânâsı olabilir ki? Tsunamilerin gafletin hissiyatımızı iptaline müsaade etmeyeceği kanaatindeyiz. Fakat bildiğiniz gibi insanlık felâketler karşısında inançsızlığın verdiği ümitsizlikle inim inim inliyor. Tsunamiden bir adım ötesinin serapa mucize olduğunu… Yani gayb perdesinin tamamen açılacağını göstermiyor mu…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*