Tüm Zamanlar Kayıtlı mı?

Kastamonu Lahikasında zamanın mahiyeti ile ilgili mühim bir tanım var. Bu tanım ve ifadeyi nazarlara sunarak bazı izah ve açıklamalar yapalım.

İşte o ifadeler:

“Risale-i Nur’un müteaddit yerinde nasıl ispat etmiş ki, ehl-i dalâlet için, zaman-ı hazırdan mâadâ herşey mâdum ve firakların elemleriyle doludur. Ehl-i hidayet için, mazi, müstakbel müştemilâtıyla mevcuttur, nurludur. Aynen öyle de, fâniyatta, yani geçmiş muvakkat vaziyetler, ehl-i dünya için, fenâ-yı mutlak karanlıklarında mâdumdur; ehl-i hidayet için mevcuttur diye gördüm. Çünkü, eski zamanda çok alâkadar olduğum zevkli veya kıymetli ve şerefli muvakkat vaziyetleri mütehassirane hatırladım, müştakane arzu ettim. “Neden bu mübarek vaziyetler mazide kalıp fâni olsun?” düşünürken, iman-ı billâh nuru ihtar etti ki, o vaziyetler gerçi sureten fânidirler, birkaç cihette mevcutturlar. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bâki isimlerinin cilveleri olan o vaziyetler, daire-i ilimde ve elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı misaliyede bâki oldukları gibi; nur-u imanın verdiği bâkiyane münasebet noktasında fevkazzaman bir vaziyette mevcutturlar. Sen, o vaziyetleri çok cihetle ve çok manevi sinemalarla görebilir ve girebilirsin diye anladım ve dedim: “Madem Allah var, herşey var” darb-ı mesel cümlesi, bu büyük hakikati de ifade eder. “Kimin için Allah varsa, yani Allah’ı bilse, herşey mevcuttur; kim Allah’ı bilmezse, ona herşey mâdumdur” diye delâlet eder. Demek, “Elemli, karanlıklı, tahassürlü bir dirhem zevki, aynı yerde yüz derece ziyade daimi, elemsiz bir zevke, sefahetle tercih edenler, aksi maksutlarıyla aynı zevkte elîm elemleri alır.(Kastamonu Lahikası, s. 75)”

Bu ifadeye ilk nazar edildiğinde zamanın psikolojik ve sosyolojik etkisinden bahsettiği anlaşılır. Zira mezkur ifadede zamanın inançlı ve inançsız bir insan üzerindeki etkisinden söz edilmekte ve ‘küfrün tüm anlar üzerindeki tahribatının ne derece dehşetli bir hal’ olduğu gösterilmekte. Ancak ifadelere dikkatli bakıldığı zaman, zamanla ilgili çok ince ilmi ve fenni hakikatlerin satır aralarına gizlendiği açıkça görülebilir.

“Ehl-i hidayet için, mazi, müstakbel müştemilâtıyla mevcuttur, nurludur” ifadesi tam da bu durumu izah etmekte. İnanan insanın geçmiş, şimdiki hal ve gelecek zamanı tüm müştemilatı ile mevcuttur. Burada “müştemilat” tabiri oldukça ilginçtir. Zira müştemilat buradaki kullanım itibari ile çevremizdeki her şey anlamına gelir. Yani tüm zamanlar tüm çevresi ile kayıtlıdır. Zaten zaman tüm çevre ile vuku bulan bir hadisedir. Acaba bu noktada fennin son zamanlarda iddia ettiği “paralel kainatlara” işaret var mıdır, doğrusu üzerinde düşünmeye değer bir konudur. İfadede geçen “nurludur” kelimesi de en az müştemilat kadar dikkat çekicidir. Çünkü nur ışığa işaret eder. Alem-i şehadetteki nur bir ölçüde ışıktır. Bu günkü modern bilimdeki zaman tanımı da doğrudan ışığa bağlı olarak yapılmaktadır. Yani 1 saniye nedir dendiğinde, ışığın 300.000 kilometre yol alması olarak tanımlanır. Zaten bu yaşadığımız şartlar içinde ışık olmaz ise, zaman da dahil, bir çok hususu tanımlamak mümkün değildir. Yani bir ölçüde her şey ışık ile bilinir ve tanımlanır. İşte zamanın geçmiş ve gelecek halleri ve kayıtları da ışığın bir üst kademesi olan nur ile görülüp bilinebilir.

Mezkur ifadede geçen diğer bir mühim fenni hakikat da, “Neden bu mübarek vaziyetler mazide kalıp fâni olsun?” düşünürken, iman-ı billâh nuru ihtar etti ki, o vaziyetler gerçi sureten fânidirler, birkaç cihette mevcutturlar. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bâki isimlerinin cilveleri olan o vaziyetler, daire-i ilimde ve elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı misaliyede bâki oldukları gibi; nur-u imanın verdiği bâkiyane münasebet noktasında fevkazzaman bir vaziyette mevcutturlar. Sen, o vaziyetleri çok cihetle ve çok manevi sinemalarla görebilir ve girebilirsin” tabirdir.

Bu ifade bazı sırlara işaret ediyor.

Birincisi:

Tüm zamanlar kayıtlıdır. Kayıt yerleri ise ilim daireleri, Levh-i Mahfuz gibi kayıt merkezleri ve misal alemi gibi tüm ihtimallerin bulunduğu yerlerdir. Buradaki kayıtlar da en az alem-i şehadet kadar ince ve derin hayat özelliklerine sahiplerdirİkincisi:

Bu kayıt merkezleri ile ancak iman nuru ile irtibat kurulabilir. Ve ancak iman nuru ile bu kayıtlar okunabilir. Nasıl ki maddi dünyamızda ışık her şeyin görünüp bilinmesine bir vesiledir. İman nuru denilen keskin ve derinlemesine nüfuz eden ışık da, geçmiş ve gelecek dünyalarımızın görülmesine ve bilinmesine vesiledir.

Üçüncüsü:

“Fevkazzaman bir vaziyette mevcutturlar” tabiri gösteriyor ki, geçmiş ve gelecek kayıtlarımız zaman üstüdür. Yani orada zaman yoktur. O kayıtlarda hız ve titreşimler ışıktan hızlıdır. Oradaki gezintiler ışıktan hızlı gerçekleşir. Zaten bu günkü ilmi teoriler göre ışıktan hızlı hareket ettiğiniz zaman, zaman genişler ve zamanın akışı tersine olabilir. Demek ki “fevkazzaman”, yani zaman üstü kelimesi bu hususa işaret ediyor.

Dördüncüsü:

“Sen, o vaziyetleri çok cihetle ve çok manevi sinemalarla görebilir ve girebilirsin” cümlesi ise açık ve net bir şekilde zaman içinde ileri ve geri gidilebileceğine işaret ediyor. Bu noktada iki hususa dikkat çekilmiş. Birincisi “görebilmek”, ikincisi ise “girebilmek”. Demek ki öncelikle bu kayıtlar görülebilir. Geçmiş ve gelecek hallerimizi, aynı sinemada gibi, bir film izler gibi görebiliriz. Bu durum bir ölçüde tüm insanlarda rüya yolu ile gerçekleşmektedir. Bazı yüksek ruhlu zatlarda ise uyanık halde vuku bulmaktadır. Diğer bir şekilde ise “ o zamanlara girilebilmesidir.” Yani bizzat o zamanda bulunabilmesidir. Bu durum ise çok nadir olarak verilen bir hasiyet gibi gözüküyor. Mesela Hz. Hızır Aleyhisselam zaman içinde “görme ve girme” kabiliyetine sahip bir zat olarak gözüküyor. Hatta Kehf Suresinde geçen kıssaya göre zamana müdahale etme yetkisine de sahip olduğu anlaşılıyor. Zamanın mahiyeti açısından bu süredeki Hz. Hızır ve Musa(as) kıssası çok mühim sırlara sahip. Tabi ki yine Kefh Suresindeki Ashab-ı Kefhin halleri ve Zülkarneyn kıssası da yine zaman konusunda mühim sırları taşıyorlar. Bu konular günümüz modern bilim verileri ışığında araştırlması gereken konulardır. Elbette ki Risale-i Nurda geçen bu tabirler de o sırların izahı mahiyetindedir. Demek ki zaman üzerinde kafa yormak isteyenler, Bediüzzaman’ın zamanla ilgili izahlarına her zaman müracaat etmeliler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*