Türkiye, isterse Suriye’deki kanı durdurabilir

Geleneksel dış politikalardaki değişimin iç politikalardan daha sıkıntılı, tehlikeli ve zor olduğunu, hükümetimizin Suriye politikası ortaya koymuş olmalı. Velev ki önceden takip edilen çizgiler yanlış ta olsa… Dışınızda bulunan kimi dost, belki ekserisi düşman ülkelerin hepsini ilgilendirecek köklü değişim ile dünyada yapayalnız kalmamak genellikle mümkün olmuyor. Şayet ülke olarak menfaatiniz “hâkim cereyanlarca” uzun süredir çatışıyorsa bazen kendinizi ateş çemberinde görmeniz de mümkün.

Yukarıda arz ettiğimiz gibi, önceki dış politikalar yanlış, niyetinizi halis ve hatta konjonktür müsait de görünse “ani değişimlerin” tehlikeli neticelerini bazı ülkelerin yakın tarihlerinde daha rahatça görebiliyoruz. Bilhassa hakim güçlerle kuvvetli ittifakları olmayan devletlerde.

Suriye ile ilgili politikalardaki değişimin (önceleri çok samimî ve kuvvetli bir birlikteliği yaşarken aniden can düşmanı pozisyonuna geçivermek gibi) hem Türkiye’de ve hem de bölgede yol açtığı travmaların tırmandığı boyutları görüyoruz. Zayıf, küçük ve rejimi Arap Baharı’nda hemen düşecek zannettiğimiz Suriye’ye karşı takınılan tavrın yanlışlarını söylemeyen ülke kalmadı, bize. Bilhassa Avrupa ve Amerika gibi bizi Arap Baharı’nda teşvik eden ülkelerin, bataklığın tam ortasında yüzümüze yanlış yaptığımızı resmî beyanlarıyla söylemeleri ülkemizi bu hususta hem dostsuz ve hem de mutsuz bırakmıştır. Hükümetin Orta Doğu politikalarında güvendiği biricik ümidi Mesut Barzani’nin Hasan Cemal’e verdiği röportajın satır aralarına dikkat ettiğinizde; onun da Türkiye’yi büyük Kürt devletine engel gördüğünü ve hem de Türkiye ve Suriye’deki terör örgütlerine desteğini kesmediğini öğreniyoruz. Neoconların 11 Eylül ihtilâliyle global düzeyde estirdikleri rüzgârla “dış politikada radikal ve köklü değişime” giden hükümetimizin ulaştığı nokta, Türkiye’yi seven herkesi derinden derine endişelendiriyor.

DİYALOĞU KİM ENGELLİYOR?

Hükümetimizin iyilikleri arasında öne çıkan hususlardan birisi “diyalogçu” olduğu halde, mevcut Suriye hükümetiyle herkesi kesip-atması bizim de dikkatimizi çekiyor. Kırk küsur bin insanımızı katleden Marksist terör örgütünün elebaşısıyla hem içerde ve hem de dışarıda masaya oturan AKP kurmaylarının ağız birliği yapmışçasına Beşşar’la diyaloğa kesinlikle yanaşmamaları bu hususta insiyatifin kendilerinde olmadığı izlenimini veriyor, diyen yalnız biz değiliz. “Terörist devlet” manasına mutabık masumları katleden, BM başta olmak üzere ne AB’yi ve ne de diğer küresel insanî kuruluşları dinlemeyen İsrail ile bir araya gelmeye can atan aynı kurmayların, Suriye’deki kanın durması istikametinde Beşşar ile veya Beşşar’ın tensib edeceği birisiyle bir kareye gelmemeye çalışmaları, zihne ister istemez BOP projesini, neoconları ve yeni Amerikan yüzyılı gibi küresel işgalcilerden çekindikleri intibaını veriyor.

TÜRKİYE, İSTERSE SURİYE’DEKİ KANI DURDURABİLİR

Denilebilir ki, evvela şarktaki örgütü durdursun. Veya İsrail’in Gazze’yi işgalini engellesin. Bize göre bu iki bölgedeki çatışmanın boyutları mevcut hükümeti aşar, kanaatindeyiz. Zamana yayılmış bu fitneleri bitirmek yine zamanla alınacak tedbirler ve tatbik edilecek politikalarla mümkündür. Fakat Suriye’de zahiren anahtar AKP Hükümetinin elinde görünüyor. Küresel mütecaviz dinsizlerin Suriye muhalefetine yaptığı maddî desteği hükümetimiz engellediği takdirde, Katar denilen sömürgeciğin yapabileceği bir şey yoktur. Mısır bile neoconlarla arayı açtığı halde hükümetimizin hâlâ 11 Eylül’cülerle hulus birliği içindeki görüntüsü kanaatimizce Suriye’yi her gün içinden çıkılamaz hale getiriyor. Başbakan ile Dışişleri Bakanımız bir fazilette bulunur, mevcut Suriye hükümetiyle diyaloğa geçerlerse, Pentagon’daki Troçkistlerin kontrollerindeki El-Kaide militanları da buradan defolup gitmek zorunda kalacaklar. AKP Hükümeti istediği takdirde, muhalefetle hükümeti, demokratik bir yeni süreç içinde aynı masaya oturtabilir, kanaatindeyiz. Hem Obama’nın, hem Papa’nın ve hem de Putin’in Şam-ı Şerif’teki işlerini kolaylaştıracak ve geçmişteki hatalara kefaret olabilecek bir çözüm olamaz mı?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*