
Bize gelince…
11 Eylül’ün mümasili 12 Eylül ve onun devamı niteliğindeki 28 Şubat’ı “temel ilkeler bazında” devam ettiren Türkiye siyasetinin üslûbu, Avrupalı meslektaşlarınınkini aratmayacak kadar doğrulardan uzakta. Yalnız bizim siyasetçilerimizin “dindar bir gelenekten” gelmeleri, hem onların işlerini kolaylaştırıyor, hem de onlara yeni imkânlar sunuyor.
İşbaşındaki hükümetin yedi senelik icraatıyla taahhütlerini bir çizelge halinde yan yana çıkardığınızda, şu yazının maksadına da ulaşmış olursunuz. Halkın arasından çıkmış, dindarlıklarını “siyasî kimlikler” haline getirmiş ve içinden çıktığı halkla fizikî bağlarını aktif devam ettiren kadroların, yanıltmada veya oyalamadaki başarıları, elbette ki 11 Eylül kadrolarındakinden çok yüksek olacaktır. Neoliberal ve neocon kadrolarla ortak iş tutan bizim siyasetçilerimizin önemli bir başarısı da medyayı ekseriyetle kontrollerine almaları ve halkın cehaletinden fevkalâde istifade etmeleridir. İnsanları Ali Sami Yen Stadyumundaki taraftarlar gibi şov ve sloganlarla oturtup kaldırmak her kadronun işi değildir elbette…
Ve Türkiye kapanıyor…
AB yolundaki milletimizi en çok heyecanlandıran sloganlardan biri “açılım” olmuştu. Altyapısı hazırlanmadan halka sunulan bir-iki elma şekeri, tribünleri ayağa kaldırmıştı. Gazetelerin arşivlerine girdiğinizde bol bol sevinç gözyaşlarıyla karşılaşacaksınız. Açılım, Kürt açılımı, Alevî açılımı derken, süreç içinde bütün bu açılımların tek tek nasıl kapandıklarını, dikkatlice izlerseniz görürsünüz. Konuşmaların hedefi doğruydu, fakat inisiyatif milletin ümit ve arzularıyla oynuyordu.
Ergenekon sürecinde milletin ümit ve arzusu, siyasî kadroların 12 Eylül ile 28 Şubat’ın mahiyetlerini hukukî zeminlerde ortaya çıkarmasıydı. Ne oldu? Hadiselerle dördüncü dereceden alâkalı bazı kişiler kurban edilerek, 12 Eylül ve 28 Şubat bir nev’î tahkim ettirildi. Ergenekon’la irtibatlı olanların çoğu korunurken, YAŞ’ın gündemine yine irtica oturdu. Ümit ve arzular bahçesinin üzerinden yine samyeli esti.
“Tesettür yasağı” felâketine isterseniz değinmeyelim. Eşleri tesettürlü Meclisin üyeleri burada da aldatıcı bir üslûp kullandılar. Dinî duygularla tesettüre bürünenlerin gözyaşları sel olurken, “siyasal İslâm”ın dümen suyundaki tesettür de değişime uğradı. Ve nihayet Meclis Başkanı tesettür meselesini öyle küçülttü ki, yüzde 1,5’in derdi haline getiriverdi…
Bu arada Ergenekon’un bumerang usûlü millete döndüğünü de görüyoruz. Bundan böyle kimsecikler darbecilerin telefonlarını dinleyemeyecek, onlarla ilgili belgeleri medyaya servis edemeyecek ve yine bundan böyle, Tayyip Beyin emrettiği üzere, hiç kimse muvazzaf ve mütekait paşalar hakkında ileri-geri konuşamayacak.
Yani Türkiye, yavaş yavaş kapanıyor. Kopenhag kriterleri yerine Ankara kriterlerini esas alarak hızla içine kapanıyor…

Benzer konuda makaleler:
- Tesettür düşmanlığı ve CDU
- Demokrat kadrolara ihtiyaç var
- Demokrasi olmadan asla…
- Tesettürü bayraklaştıranlar…
- Almanya’da Türkish siyaset
- Frau Merkel kazanmamalı
- Tutsak Kadrolar…
- 2021 Almanya seçimleri, veya bir devir kapanırken
- Tesettür yasağı ve Nurcular
- Referandumdan önce demokrasi

Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun