Türkiye´de ´Helâl Gıda´ sertifikasının olmaması büyük kayıp

Image
Avustralya Helâl Gıda İslâm Meclisleri Koordinatörü Refik Koyu, ((islâm ic Co-ordinating Council Of Victoria Pty. Ltd. Refik Koyu. Senior Auditor& Halal Inspector) 1979’tan beri Helâl Gıda işi içinde ve son on sene de müdür olarak çalışıyor.

Helâl Sertifikalı et, süt ve sair mamuller hakkında deteylı bilgiler veriyor. Ve Türkiye’nin “Helâl Gıda Sertifikası” uygulamasına girmemesini bir garabet, hatta bir ihanet olarak vasıflandırıyor.

Avustralya’nın 1940’larda Müslüman ülkelere hayvanları canlı olarak sattığını hatırlatan Koyu, o yıllarda Hıristiyanların kestiği yenir mantığıyla Müslüman ülkelerinin Hıristiyan ülkelerden et aldığını kaydetti. Arnavut, Boşnak, Kıbrıslı mültecilerin 1945 yılında buraya getirildiğini ifade eden Koyu, Pakistan’dan da helâl et gönderimi için gelenlerin olduğunu belirtti. 1960’larda en büyük alıcının Suudi Arabistan olduğunu dile getiren Koyu, 1970’lerde İslâm Federasyonu’nun Helâl Gıda işini yüklendiğini ve 1980’lerde kanun çıktığını anlattı. Avustralya’nın şu an dünyanın her devletine helâl et ve gıda gönderdiğini vurgulayan Koyu, şunları söyledi: “Her Müslüman devletin tanıdığı, itimat ettiği İslâmî kuruluşlara (vakıf, dernek, vs.) yetki veriyorlar. Müslüman devlet diyor ki: ‘Şu derneğin kontrol ettiği etleri alırız.’ Şu anda Avustralya çapında 14 yetkili dernek bu vazifeyi yapıyor. Victoria İslâm Dernekleri bünyemizde, 11 İslâm dernekleri teşekkülü var. Biri de bizim Nur Vakfı. Bu 11derneğin 4’ü Türk ikisi Boşnak-Hırvat, biri Mısırlı, Lübnanlı, Pakistanlı, biri de karışık kültürlerin.” Koyu, sorularımızı şöyle cevapladı;

Çalışma sisteminiz nasıl?

Avustralya kanunlarına göre herhangi bir gıda şirketi Helâl Gıda satmak istiyorsa evvela buradaki yetkili derneğe müracaat ediyor. İnternetten doldurabildiği müracaat formlarını ve ürettiği herhangi bir gıdayı bize gönderiyor. Biz de ürettiği helâl mı? Yani, alt yapısı uygun mu? Eksikleri var mı? İnceliyoruz. Hayvan kesimi yapacaksa kaç kasap kaç kişi kullanılacak kendisine bildiriyoruz. Devlet, veteriner ve hijyenik konularda yardım ediyor. Meselenin dinî yönünü de biz kontrol ediyoruz. Şirket, başlama noktasından bitimine kadar bu işi rapor tutarak kontrol ediyor. Meselâ, mezbahanede şoklama 30 saniye içinde bitmesi lâzım. Kasap olmak isteyen İslâmî kuralları biliyor mu? Soruyoruz. Bizim kontrolümüzde 100’ün üzerinde kasap elemanımız var. Mülâkat yapıyoruz. Kur’ân okuma, iman ve İslâm şartlarını bilme, uygulama meselelerinde onları imtihan ediyoruz. İmtihanı geçeni işe alıyoruz. Türkiye hariç bütün İslâm ülkeleri bu elemanların namaz kılmasını şart koşuyor. Namaz kılmıyorsa onun et kesmesini istemiyoruz. Meselâ fabrika bize bildiriyor. 200 tane küçük baş hayvan keseceğiz. Biz diyoruz ki iki kasap lâzım. Gönderiyoruz. Aralarında anlaşma yapıyorlar. Biz de onların teknik imkânlarını kontrol ediyoruz.

Hayvan kesiminde Hıristiyan ile Müslümanlar arasındaki fark nedir?

Müslümanlar ve Hıristiyanlarda küçük baş hayvanların kesiminde fark şöyle; Müslümanlar, iki kan damarını (beyne giden) yemek borusu ve nefes borusu kafa tarafında kalacak şekilde keserken, Hıristiyanlarda aynı şeyi kesiyor fakat hayvanın çenesini tutuyor kanırtırak kesiyor ve boynunu kırıyor. Hayvan anında ölüyor. Kan akmıyor. İşte mahzur bu noktada.

Niye böyle kesiyorlar?

Onlarda haram, yasak değil. Kanı bardağa dolduruyor içiyor. Kırk sene önce aynı İslâmî usûlle kesiyorlardı, şoklama yoktu. Keser kesmez yanda bekleyen adam yüzmeye başlıyor. Biz üç dakika sonra yüzmeye izin veriyoruz. Araştırmalar kan akımının 180 saniyede bittiğini gösteriyor. Büyük baş hayvanların kesimi bizde helâl olabilmesi için hayvanın şoklamada ölmemesi gerekir.

Şoklama nedir?

Küçükbaş hayvan elektrikle 30 saniyede bayıltılıyor. Koyunun başından elektirik şoku veriliyor. Büyükbaş hayvan ise, havalı pompalı tabanca ile altında mantar olan bir demir ile alnına vuruluyor. Hayvan düşüyor. Aynen koyun gibi hayvan ölmeden kesiliyor. 100 wottluk 400 wottluk verirseniz hayvan ölür. Halbuki ölmeden önce kesilmesi gerekir. Onlar ise sivri ucu olan şok aleti ile hayvanı öldürüyor. Hayvanın sonra boynunu kesiyor. Sadece işkembe borusunu açıp bağlıyor. Tüm kanı içinde kalıyor.

İslâm ülkeleri neden Türkiye’den et almıyorlar da Avustralya gibi Hıristiyan bir ülkeden alıyorlar?

Türkiye’ye her türlü gıda maddesi giriyor. Türkiye et ihracat etmiyor. İslâm devletleri istiyor, ancak İslâmî usullerle kesmediği ve Helâl Gıda uygulaması yapmadığı için Türkiye’den et ve et ürünlerini almıyorlar. Avustralya yalnız Helâl Gıda sertifikalı etten 10 milyar dolar kazanıyor. Türkiye bunu uygulasa kendisi kazanacak. Biz buradan Vietnam’a, Japonya’ya helâl et gönderiyoruz. Yüzde 99’u Müslüman olan ülke hâlâ helâl et işini halledememiş. Singapur helâl et istiyor, Malezya’nın yüzde 60’ı Müslüman, helâl et istiyor.

Helâl sertifikasını başka hangi gıda maddelerine veriyorsunuz?

Biz Avustralya’nın şekerine, balına, tuzuna, peynirine bile Helâl Gıda sertifikası veriyoruz. Dondurulmuş hayvan yağı, mayalar, peynir mayası gibi. Kısaca, Avustralya’da üretilen her gıdanın helâl olarak markete girecek olan sertifikasını veriyoruz.

Buraya kaçak gıda giremez mi?

Hiçbir şirket bunu yapamaz, cesaret edemez. Çünkü her maddenin üstünde Helâl Gıda damgası var.

Adam para basıyor, damgayı basamaz mı?

Basamaz! Zira 5 yıl hapis cezası var. Göze alamaz. Sertifikasız bir konteynır gönderse 50 en az bin dolar zararı var. Gemiden malı indirmiyorlar. Sahtekâr damgasını yiyor.

Helâl gıda sertifikası için Türkiye’ye ne tavsiye edersiniz?

Türkiye bir an önce Helâl Gıda işini kanunlaştırmalı. Helâl Gıda ithal eden devlet bu yetkiyi bize vermeli. Böyle bir şey olursa Türkiye’ye gelir şirketle anlaşırız. Ama devlet kanun çıkarmalı. Bir ara bu iktidar döneminde gündeme geldi. Fakat karşı çıkanlar oldu, laikliğe aykırı diye. Mesele kapandı. Halbuki Helâl Gıda işinde inanan inanmayan herkesin menfaati var. Ben Türkiye’ye gittim, restauranta girdim, domuz eti mi, değil mi? Nerden bileceğim? Sonra bu sertifika üreticilerin de menfaatine. Organik gıda gibi temiz ve güvenilir olursa satışı da ona göre artar. Hayvanlara hormonlu yem verilip verilmediği de böylece kontrol edilmiş olur. Çeşitli ülkelerden Avustralya’ya adam geliyor Helâl Gıda işini öğrenmek için. Bu iktidar bu meseleyi bile halledemedi. Bunun için adım adım İslâm devletleri ile temas ediyoruz. İslâm Ülkeleri Konferansı’nda gündeme geldi. Onlarda Helâl Gıda talebinde bulunuyor, Türkiye’den.

Türkiye, Avustralya’dan helâl gıda sertifikalı gıda maddesi ithal ediyor mu?

Jelatin, hayvan ve bitkilerden üretiliyor. Hayvanî gıda üretiminde donmuş hayvan yağı alıyor, Türkiye. Victoria’da helâl donmuş yağ üreten tek bir fabrika var. Helâl olmayan yağ üreten yüzlerce fabrika var. Türkiye yağlarını, mayalarını kimden, nerden alıyor? Türk vatandaşı Helâl Gıda talebinde bulunmalı, şuurlanmalı. Doğruluk, dürüstlük ve şuur lâzım. Ne yazık ki bizimkiler bu meseleyi gündeme bir kere getirdiler, küçük bir tepki olunca korktular, geri çektiler.

Devletten vatandaşa ne yediğini bilecek helâl bir gıda sistemi getirmesini bekliyoruz. Adam eşek eti mi, domuz eti mi, ölü eti mi yiyor belli değil. İnsanın yediklerinin insanın manevî yapısını da etkilediği tesbit edilmiş. Keza, kozmetik sanayinde kullanılan birçok maddede alkol var. Haplarda jelatin var.

Ne jelatini kullanılıyor?

Süt tozuna, yumurtaya sertifika veriyoruz burada. Meselâ Endonezyada Helâl Gıda kontrolünü Meclis-i Ulema yapar. Din işlerine bağlı bir kuruluş. Gayr-i müslim ülke olan Avustralya şeriat kurallarını, hem gıda, hem de sair konularda uyguluyor. Yüzde 99’u Müslüman bir ülke olan bir ülkede buna karşı gelinmesi, çok garip bir durumdur! Bu ancak, deccalizmle izah edilebilir!..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*