Tuzağa karşı demokratik irâde…

Başörtüsü konusu günlerdir gündemde. Ne var ki yine yanlış mecrada gidiliyor. Daha önce düşülen tuzağa düşülüyor.

Öncelikle bir insan hakkı ve inancını yaşama özgürlüğü olan ve hakkında hiçbir yasal yasak bulunmayan yasağın tamamen emr-i vaki dayatmadan ibâret olduğu ortada. Bu açıdan yeni demokratik anayasa büyük önem taşıyor.

 

Ancak gelinen süreçte siyasetin başörtüsüne yaklaşımı, meseleyi daha baştan tıkıyor. Yasadışı yasağı yasayla kaldırma ve yasağa karşı yanlış tarzda “tedbir”, sadece başörtüsü hakkını değil, bundan ayrı ele alınması gereken referandum sonrası kamuoyunda mutâbakata varılan yeni demokratik sivil anayasayı sabote ediyor.

İşin gerçeğine bakılırsa, Başbakan’ın ve hükûmetin, beynelmilel hukukun nazarına vermesi gereken “dinî vecîbe” gerçeğini yeniden içte kullanmaya kalkışması, çokça tartışılan ve Anayasa Mahkemesi’nde “kapatılma dâvâsı”nın gerekçeleri arasında sayılan “ûlema”yı gündeme getirmesi, yeniden dolu dizgin “tuzağa” dair olumsuz işâretler vermekte.

Buna karşılık Anamuhalefet Partisi’nin “dinî vecîbe”yi teğet geçerek meseleyi “AİHM içtihadları” ekseninde çözme söylemi ve dokunulmazlıklardan seçim barajına kadar bir dizi şartı peşine takması, peşinen uzlaşmazlığa itmekte…

Gerçek şu ki Cumhurbaşkanı Gül’ün Dışişleri Bakanlığında “Leyla Şahin dâvâsı”nda Ankara’nın Strasbourg’a gönderdiği savunmada, YÖK ve yasakçı rektörlerin “gerekçeleri”ne katılarak, başörtüsünü “siyasî simge”, “laikliğe aykırı” ve “gerginlik sebebi” sayması, AİHM’i şaşırtmış.

Gerçek şu ki AİHM yasağı “onaylamış” değil; AKP hükûmetinin verdiği bilgiye göre Türkiye’deki yasağın sözde “mevzuata uygun olduğu” yanlışına saplanmıştır. Tepeden inme yasakçıların ikide bir ileri sürdükleri çarpıtmalı “AİHM kararı” bu…

“ANLAMSIZ VE İMKÂNSIZ…”

Oysa AİHM’e, devletin din işleriyle ilgili yegâne yetkili anayasal kurumu olan Diyanet’in, başörtüsünü İslâmın temel kitabı Kur’ân ve Sünnete göre “dinî vecîbe” ve “Allah’ın emri” olduğuna dair açık kararları iletilebilir.

YÖK’ün yasakçı uygulamalarının mevzuatta herhangi bir yasaya dayanmadığı, bu hususta herhangi bir kanunun olmadığı, hiçbir yasal meşrûiyetinin bulunmadığı belirtilebilir. En azından Anayasaya göre “özerk” olan YÖK’e yürütmenin müdahâle edemediği, ancak Meclis’in ve hükûmetin müzâkere sürecinde AB kriterlerine ulaşmak için uyum yasalarını çıkardığı, ifâde ve inanç hürriyetinde AB normlarına uyuma gayret ettiği bildirilebilirdi.

İktidarının altıncı yılında, yüzbinlerce öğrencinin eğitim hakkının gasbına ve mağduriyetine sebebiyet veren yasağı hatırlayan AKP hükûmeti, ne garip ki bunların hiçbirini yapmadı. İç hukuku bağlayan ve Türkiye’nin temel hak ve özgürlüklere ilişkin anlaşmalar imzaladığı milletler arası kuruluşların başında gelen AİHM nezdinde yasağı resmen savundu.

Tıpkı yine Kur’ân âyetlerinin tefsirine ve Peygamberimizin (asm) hadislerine göre deprem gibi bir umumî musîbetin mânevî boyutuyla “İlâhî ikaz, ders ve ibret” yönünü izâh eden Yeni Asya yazarlarının yargılanıp ceza almasını “hükûmet savunması”nda savunması gibi…

Vaziyet şu ki, kılık ve kıyafet özgürlüğünün bir parçası olan başörtüsü konusunda, her şeyden önce beynelmilel insan hakları beyannâmelerinde yer alan ve esasen Anayasa’nın, 24. maddesindeki “din ve vicdan hürriyeti” hakkına ve 42. maddesindeki, “hiç kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı” hükmüne; devletin bu alandaki anayasal “görevine ve ödevine” dikkat çekileceği yerde, yasasız yasak Anayasa Mahkemesi’nin “iptal gerekçesi” çarpıtmasında müzâkere yanlışı tekrarlanıyor.

Mahkemenin daha önce iptal ettiği, Yüksek Öğretim Kanunu Ek 16 maddedeki “Dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” ibâresine karşı, “değişikliğin din kurallarına göre düzenlendiği ve dinî kaynak aldığı” vartaya giriliyor. (Resmî Gazete, 05.07.1989)

Gelinen süreçte yasasız keyfî yasağa karşı yapılacak olan, Mahkemenin onca incelemeden sonra iptal edemediği, mezkûr kanunun Ek 17. maddesindeki, ”Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir” kapsamında yasada olmayan yasağın idârece uygulanmamasıdır. (Resmî Gazete, 28.10.1990)

Yoksa en son Doç. Osman Can’ın ifâde ettiği gibi, “Meşru olmayan bir yargısal tasarrufu, Anayasa veya yasa değişikliğiyle aşma çabası, hem anlamsız, hem de imkânsız olur.”

DEMOKRATİK İRÂDE ÖRNEĞİ…

Mesele “yasa” meselesi değil, demokratik yönetim meselesidir. Hükûmetin yapacağı, yasağın dayatılmasını önlemektir. Özgürlükçü yorumla inanç ve eğitim hakkını sağlamaktır.

Bu konuda Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi iktidarlarının demokratik tavrı örnektir. DYP hükûmeti döneminde Devlet Bakanı Ekrem Ceyhun’un Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı’na “gereği için” gönderdiği 31.12.1991 tarihli 03.4.15-01/00462 sayılı “gizli” kayıtlı yazı, örnek alınacak bir demokratik irâde belgesidir…

“Diyarbakır Milletvekili Sayın M. Salim Ensarioğlu’nun Başbakan Süleyman Demirel’e gönderdiği 24.12.1991 günlü yazısında, ‘Toplumumuzda insanları kılık kıyafetlerine göre değerlendirmenin ve bu şekilde sınıflandırmanın, özellikle demokratik ortamın yıpranmasına neden olacağı’ ve ‘türban olayı çok büyütülmekte ve sorun yaratılmaktadır.’ Ayrıca bu okulların çoğunda yasayı tanımaksızın keyfi uygulamalar ve yasaklar konulmuştur” özetli yazıda, bazı üniversite, fakülte ve yüksek okullardaki başörtüsü yasağına dikkat çekilmekte.

Keza “bu okullarda Beden Eğitimi dersi seçmeli olduğu halde zorunlu derse dönüştürülmüş olduğu” nazara verilmekte. “Bu sebepledir ki, öğrencilerimizin derslere devamsızlık etmelerine sebep olunmaktadır. Bazı öğrencilerin türbanlı olmalarından dolayı derslerde öğretim üyelerinden ters muamelelere maruz kaldıkları da bir gerçektir’ konulu yazısının incelendiği” yazılmakta.

Dönemin Millî Eğitim Bakanı Köksal Toptan’ın “bilgi”sine sunulan ve “gizli kaydıyla rektörlere gönderilmesi” istenen Devlet Bakanlığı’nın “YÖK Başkanlığına” başlıklı yazının sonundaki tâlimat kısmında, “Türban kullanan öğrencilerimizle üniversite ve yüksek okul yöneticilerimiz arasında sorun yaratılmamasına azamî özenin gösterilmesi” talep edilmekte; “bu konuda ilgili yasanın tüm birimlerde yorumsuz uygulanması hususunda gereği ile sonucundan Bakanlığıma bilgi verilmesini rica ederim” denilmekte…

Çözüm, zaten yasak olmayan başörtüsü yasağını yasal düzenlemelerle değil, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı demokratik irâdeyle aşmaktır.

İşte yasadışı yasağa karşı demokratik irâde ve yönetime açık bir örnek…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*