Üç yüz kişilik tâziye yazısı…

Yazılarımızın bir kısmı tâziye yazılarından meydana geliyor. Genellikle, kendileriyle muarefemiz, tanışıklığımız, hukukumuz olan kimselerin vefatlarından sonra, onlara birer Fatiha okumaya veya onları hatırlatmaya matuf olan bu tâziye yazılarının bugün hiç yazmadığım şekilde bir tanesini yazıyorum.

Malûmunuz, birkaç gün önce Manisa’nın Soma kazasından üzücü ve yürekleri dağlayıcı bir haber geldi. Kömürüyle meşhur Soma’nın, o kömür madeninde çalışan işçilerin başına gelen “maden facialarından” biriydi bu. Enteresan hâller vukuu bulmuş, tam da vardiya değişimi sırasında, yani her iki vardiyada çalışma yapan işçilerin bir arada olduğu bir anda, elektrik panosundaki bir arızadan meydana geldiği söylenen bir kaza olmuştu. Kazada birçok işçi kardeşimiz vefat etmiş, bazıları da yaralanmıştı. Üç yüz kişiye yaklaşan ölü sayısından dolayı, biz de o kardeşlerimize tâziye bakımından bu yazıyı yazdık. Her ne kadar hiçbirini tanımıyorsak da, neticede bunlar bizim milletimizin fertleri, Müslüman kardeşlerimizdi.

Tabii böyle bir şey olmasa daha iyiydi. Ocaklar yanmasaydı, çocuklar babasız, anneler -babalar evladsız, hanımlar da kocasız kalmasaydı daha iyi olurdu. Ama ne yaparsın işte başa gelince, bazen de yapacak bir şey olmuyor. Hani araba devrilince yol gösteren çok olurmuş ya, bu hadise olduktan sonra herkes konuşuyor. Hükümetim muvafıkı da, muhalifi de kendine göre yorum yapıyor. Takdir, amenna! Ama bunun bir de tedbiri var. Bu gibi riskli yerlerde en üst tedbirlerin alınması, her menfi ihtimalin iyice değerlendirilerek, felâkete sebebiyet veren unsurları asgari seviyeye indirerek, kazaların mümkün oldukça azaltılması lâzımdır. Budan kırk sene kadar önce Ereğli Demir Çelik fabrikasında iki ay mühendislik stajımızı yapmıştık. Daha fabrika sahasına girmeden bize bütün emniyet tedbirlerini anlattıktan sonra, bize birer tane baret ile burnu bir ton darbeye mukavim birer de ayakkabı vermişlerdi. Hayatta ilk defa bareti orada giymiştim. Hele ucu çelikle takviyeli, bir ton yüke dayanıklı ayakkabı bize çok garib gelmişti. Ama bakınız biz orada normal bir fabrika işçisi değildik. Nihayet stajyer bir talebeydik. Ama yine de tedbiri elden bırakmıyorlardı.

Aslında birçok fabrika ve maden ocakları gibi iş yerlerinde bu emniyet tedbirleri hem alınır, hem de çeşitli yerlere ikaz levhaları konulur. Tabii, bunlara genelde riayet edilir, uyulur, ama bu ikazlara uymayanlar da olur. Ama işte, dediğimiz gibi öyle veya böyle bu kaza meydana gelmiş, belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük maden ocağı kazası olarak (ölü sayısı bakımından) da tarihte yerini alacaktır. Benim bildiğim kadarıyla maden işçileri makul bir ücretle çalışırlar. Fakat bir arkadaşımdan duyduğum doğruysa ona çok üzüldüm. Oradaki işçilerin çoğu asgari (en az) ücretle çalışıyormuş. Eğer öyleyse, hem çok yazık, hem haram, hem de yazıklar olsun! Ekmek parası için, işiz kalmamak için her şeye razı olan o gariban insanlara haksızlık yapılıyor, hakları yeniliyorsa, bunu yapanların da ayrıca yakasına yapışılmalı.”Ekmek parası” dedik. Öyle bir Türkiye’de yaşıyoruz ki, kimisi ekmek fiyatlarından habersizdir. Kimi de, ekmeği üç kuruş ucuz alabilmek için ekmek kuyruklarında beklemektedir. İşte gariban milletimin çoğu da, bu ucuza almaya çalıştığı ekmek parası için “ucuz işçi” olarak çalıştırılmaktadır. Üstüne üstlük, bunların emniyet tedbirleri alınmamış, eğer onlar öyle kara düzenle çalıştırılıyorsa binlerce yazık!

Bu hadise hepimizi üzmüş, derinden yaralamıştır. Vefat eden kardeşlerimize Allah’tan, rahmet, yaralılara şifalar diliyoruz. Geride kalan ailelere de sabırlar diliyoruz. Cenab-ı Hakk rahmet eylesin, makamları cennet olsun inşâallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*