Üçüncü Said

Bediüzzaman Said Nursî’nin hayat safhaları için kullanılan Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said tâbirleri, Risale-i Nur hizmetinin anlaşılması ve kavram haritasının belirlenmesi açısından büyük öneme sahiptir. Said Nursî’nin farklı dönemlerde bizzat kullandığı ünvanları olan bu tabirler belli tarih aralıklarından ziyade Türkiye’nin Batı kaynaklı modernleşme serüveninin ferdî, içtimaî ve siyasî alanlarda doğurduğu değişimlere de işaret eder.

 Bu değişimler karşısında Bediüzzaman’ın takındığı tavır, Türk modernleşmesinin aslî kaynaklarına nasıl yöneleceğinin de ipuçların vermekte ve aynı zamanda bu aslî kaynaklar çevresinde oluşacak bir İslâmî hizmet metodunun nasıl olması gerektiğini belirlemektedir.

Burada vurgulamak gerekir ki, bu üç devir arasında her hangi bir kopukluk, çatışma ya da çelişki var olmayıp, birini diğerine tercih de söz konusu değildir. Bir devir diğerini sona erdirmiş de değildir. Bu üç devrin her biri birbirini tamamlayıcı ve destekleyici durumdadır. İman esaslarının belirleyici olduğu bu devirleri birbirinden ayıran nüansları ortaya koymak Risale-i Nur hizmetinin sürekliliği açısından önemlidir. Bunları bilebilmek Nur talebesinin bugünkü ferdi, siyasî ve sosyal konjonktür içersindeki yerini ve tavrını belirlemesi açısından önemlidir.

Eski Said döneminde telif edilen eserlerin siyasî ve sosyal muhtevalı oluşundan ziyade, Nursî’nin bu eserlerinde imparatorluğun çalkantılı dönemlerinde meydana gelen olayları Kur’ânî bakış açısıyla yorumlaması, günlük siyasetin genelgeçer prensiplerini ve çatışmalarını bir kenara bırakarak her döneme uyarlanabilecek Kur’ânî düsturlar ortaya koyması vurgulanması gereken en önemli husus olmalıdır. İman esasları, her üç dönemin belirleyici pusulasıdır, başat aktörüdür. Yeni Said de Cumhuriyet’i pozitivist değerler üzerine Kur’ân anlayışa ve bu husustaki dayatmalara karşı iman hakikatlerinin neşri üzerine çalışmaların yoğunlaştığı, her türlü işkence ve hapislere rağmen Risale-i Nurların telifinin gerçekleştirildiği dönemdir. Bir kişinin imanını kurtarabilmek bütün siyasetlerin üstündedir.

Bediüzzaman Said Nursî’nin Afyon hapishanesinden 1949 Eylül’ünde tahliye edilmesiyle başlayan son dönemi Üçüncü Said’dir. Siyaseten bir rahatlamanın görüldüğü bu dönemde Bediüzzaman siyasî değildir, siyasetin de dışındadır. Siyaset kurumuna yol göstericiliği, tavsiyelerde bulunuşu iman hizmeti adınadır. Bugün siyasetle ilgili tartışmalar hizmet kaygısından uzak mecralarda cereyan ediyorsa, bu Üçüncü Said döneminin anlaşılamamasından kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda bu dönemi, Eski ve Yeni Said dönemlerinden ayıran temel faktörlerin ne olduğu, Bediüzzaman’ın bu dönemde iman hizmeti açısından nasıl bir yol haritası çizdiği, siyaset kurumuyla ilişkisini hangi düzlemde yürüttüğü, din-siyaset ilişkilerinde hangi ölçüleri getirdiği, resmî ideolojinin kalıpları ve dayatmaları karşısında nasıl bir tavır belirlediği teker teker üzerinde durulması gereken hususlardır. Bütün bunlar, Risale-i Nur hizmetlerinin hangi metodoloji üzerinde devam edeceğini göstermesi bakımından önemlidir.

Üçüncü Said, artık bir ekolden ve genel anlamda bir Bediüzzaman felsefesinden söz edebileceğimiz bir dönemdir. Bediüzzaman’ın sosyal ve siyasî alanda geliştirdiği fikirler ve ortaya koyduğu prensipler vefatından sonra da Risale-i Nur hizmetinin yönünü belirlemektedir. Risale-i Nur meslek ve meşrebinin temel prensiplerini bugüne taşımak, bu prensipler eşliğinde günümüz meselelerine çözümler üretebilmek, Yeni Said’in şefkat ve cehdiyle birlikte Eski Said’den Üçüncü Said’e, Üçüncü Said’den Eski Said’e bakabilmekle mümkündür. Bu yapılamadığı takdirde bulanıklık, bulaşıklık ve de karışıklık devam edecektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*