Uhuvveti zedeleyen olumsuz hasletler

Uhuvvetin yakıtı sevgidir. Sevgi; itaat, saygı ve kaynaşmanın direğidir. Gerçek sevgideki iksir; en vahşî varlık ve unsurları bile kardeş ve dost yapar. Uhuvvet ve sevgiye dayanan fert, aile, cemaat ve toplum başarıya, barışa ve huzura ulaşır.

Kardeşlik bağlarını, “tarafgirlik ve inat ve haset”, “nifak ve şikak, kin ve düşmanlık” gibi olumsuz duygular keser. Düşmanlık, “hakikat, hikmet, İslâmiyet, psiko-sosyal ve manevi hayat” açısından son derece çirkin, zararlıdır. Dolayısıyla düşmanlık, insanlığı da zehirlendirip zulme sebebiyet verdiğinden İslâmiyetçe reddedilmiştir.1 Bediüzzaman mü’minlere kin, nefret, düşmanlık, haset, kıskançlık beslemenin hakikat nazarında zulüm ve insafsızlık olduğunu şöyle örneklendirir:

Bir gemi veya evde dokuz masum, bir cani ile bulunduğunuzu düşününüz. Caniyi cezalandırmak için gemiyi batırmaya, evi yakmaya çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bizzat anlarsınız. Hattâ bunun tam tersi, “birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz” der Bediüzzaman.2

İnsan Rabbani bir gemi, İlahi bir evdir. Elbette her mü’minde iman, İslamiyet, komşuluk ve benzeri yirmiyi aşkın, masum ve güzel sıfatlar vardır. Size zararlı gelen olan ve hoşunuza gitmeyen bir cani sıfat da bulunmaktadır. (Ki, sizin de birkaç cani sıfatınız bulunabilir!) Bu tek cani sıfat yüzünden siz kin, düşmanlık beslerseniz, manen onun gemisini ve evini batırıp yakmaya teşebbüs etmiyor musunuz? Bu durum müthiş bir zulüm değil mi?

Mü’minin mü’mine sevgisi, iman sıfatıdır da. Mü’minin kalbi, beytullah, yani Allah’ın evidir. Bu evde pekçok masum sıfatlar oturmaktadır. Bir iki cani sıfat varsa da sevgi sebepleri daha fazladır. İnsan bizzat zatı için değil, sıfatı için sevilir. Mühim olan hangi değerli sıfatları taşıdığıdır. Bir olumlu sıfatı varsa, ne kadar olumsuz sıfatları da varsa, zatına düşman olmak ve kin bağlamak, o sıfata haksızlıktır, zulümdür.

Ayrıca, mü’min, kardeşinde bulunan cani sıfatları için kin ve düşmanlık beslemek değil, şefkat ve lütûfla o kötü sıfattan kardeşinin kurtulması için çalışmakla görevlidir. Mü’min kalbi buna göre dizayn edilmiştir. Ona göre hareket etmesi, ayrıca manevi bir zevk ve lezzet verir. Demek ki, lütufla ıslahına çalışmak, aynı zamanda salih amel işlemek demektir. Bazan insanın gururu ve nefisperestliği, şuursuz olarak, ehl-i imana karşı haksız olarak düşmanlık eder; kendini haklı zanneder.

Kin, nefret, düşmanlık, haset, kıskançlık beslemek hikmet nazarında da zulümdür. Çünkü, insan yapısına, yaratılışına aykırıdır. Zira, sevgi ve düşmanlık nur ve karanlık gibi zıttırlar; birisin varlığı, diğerinin yokluğunu gerektirir. İkisi, gerçek manada birleşmezler. Dolayısıyla mü’min, kardeşini sever ve sevmelidir. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslâhına çalışır.3

Dipnotlar:
1-Mektubat, s. 253.;
2-Mektubat, s. 254.;
3-Mektubat, s. 254.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*