Bir arkadaşıma oturduğumuz yüksekçe bir yerden, kıpkırmızı renkleriyle büyükçe bir tarlayı tamamen kaplamış gelincik çiçeklerini gösterdim. O tarafa defalarca baktığı halde rengiyle, desenleriyle ve güzel bir halı gibi tarlayı kaplamış çiçekleri fark etmediği söyledi. Ben de bu siyah topraktan bu tarlayı renkleriyle örtmüş çiçekleri fark etmediğimiz gibi, gözümüzün önünde olup da gaflet ve dalgınla bakıp da göremediğimiz nice güzelliklerin olduğunu hatırlattım. Her şeye mânâ-yı ismiyle değil, mânâ-yı harfi ile yani Allah namına nazar etmek gerektiğini; O’nun sanatı, icadı, yaratması, rahmeti, hikmeti, O’nun isimlerinin yeryüzünde tecelli etmesi olarak mahlûkata ve mevcudata tefekkür ederek, bakarak hakikatleri anlamanın insanı yücelteceğini konuştuk. Risâle-i Nurlarda tarif edildiği gibi pencerelere bakmanın ötesinde pencerelerden bakarak, ülfet perdesini yırtarak kâinata, olaylara ve mevcudata bakılmasının önemi üzerinde durduk.
Milyarlarca seneden beri, her gün doğan güneş, üzerinde yaşadığımız dünyamızın hareketleri, baharın bin bir güzelliklerle “bir büyük vagon gibi, binler ayrı ayrı taamlarla (yiyeceklerle) doldurarak, kışta erzakı tükenen bîçare (çaresiz) zihayatlara (canlılara) getiren..,”2 ve her an varlığını ve önemini düşünmeden teneffüs ettiğimiz hava, su, hayat, sağlık nimetleri gibi, saymakla bitiremeyeceğimiz binlerce, sayısız güzelliklerin var oluşu, işlemesi, çalışması, üretmesi, çoğalması sistemli, nizamlı ve intizamlı şekillerde meydana gelmesini etrafımıza dikkatlice bakarak görüp yakalayabiliriz. Risâle-i Nurları okuyanlar gözlerdeki ülfet perdesini, sanki bir katarakt ameliyatı olmuş gibi yırtar atar. Sineğin gözünden, pirenin midesinden, bitkiden, hayvanlardan, insanlardan ta galaksilere, gezegenlere kadar uzanan tefekkür ufkunda Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini, sanatını, eserlerini görmeyi, düşünmeyi ve ibret almanın lezzetini kalbilerinin derinliklerinde hissederler. Görünen ve görünmeyen her şeyin insanlar tarafından bakılıp, okunup, anlaşılması, düşünülüp ve tefekkür edilerek, eserlerine bakarak Allah’ın kudretini ve ilmini tanıyarak, O’na olan hayranlığımız, imanımız ve inancımız sayesinde hakiki kul olmamız ve eşref-i mahlûkat seviyesine terakki etmemiz gerekiyor.
Dipnot:
1. İsrâ Suresi, 44
2. Meyve Risâlesi, Altıncı Mesele
Benzer konuda makaleler:
- Akıl nimeti ve tefekkür ibadeti – 1
- Risâle-i Nur aynı zamanda tefekkür mesleğidir
- İki temel tefekkür metodu
- İlâhî mühürler
- Semavâtın tefekkürüne misal
- Allah’ın künh-ü zâtı üzerinde düşünmek
- Tefekkürü yapabilenlere ve onun icaplarıyla yaşayabilenlere ne mutlu…
- Duâlar ve farkındalıklarımız
- Üç Aylarda Risale-i Nur okumakla tefekkürî ibadet
- Risâle-i Nur’daki bazı kelimeler
İlk yorum yapan olun