Ümitvarız Üstadım

“Âyetü’l-Kübrâ” imanı peşin olarak var saymaz; yaratılmıştan yola çıkarak Yaratıcı’ya varır. Ve ispat eder ki, bu sorulara samimî olarak cevap bulmak isteyen, mahlûkatı kendi görmek istediği veya hayal ettiği gibi değil de olduğu gibi gören kimse, kaçınılmaz bir surette ‘Lâ ilahe illallah’ neticesine gelecektir.”
Dr. Colin Turner

Üstad Hazretlerinin hizmet anlayışını Hz. İbrahim’in (as) putları parçalamasına benzetiyordu. Turner,  Üstadın her bir ıspatı karşısında hayranlığını dile getiriyordu. Çünkü Risale-i Nur’un ikna metodu; akıl, kalp, ruh, diğer lâtifeler ve sonunda şeytanı dahi teslim-i silâha mecbur edecek bir kuvvette idi.

Dünyanın çalkantılı dönemler geçirdiği şu günlerde insanlığın Risale-i Nur’a ne kadar muhtaç olduğunu daha çok idrak ediyoruz. İnsanlık büyük bir bocalamanın ve buhranın içerisinde… Öyle ki hakikî adâleti, ahlâkı, özgürlüğü bulmak için her şeyi denedi. Dünyevî arayışların insanlığa gerçek ve daimî çözüm getiremediği anlaşıldı. İnsanlık âlemi, içinden çıkamadığı bu buhrandan kurtulmak için bir çırpınıyor, çareler arıyor.

Bu arayışın neticesinde hakikî insan olmanın gereklerini yaşamak istiyor ve kalplerine sonsuz sevgiyi doldurmayı arzuluyor. Çünkü geçici câzip diğer lezzetler bir türlü o sevgi havuzunu dolduramıyor. Ruh ve kalbin açlığı her geçen gün artıyor. Dünyanın boğucu hal ve hadiseleri ile zehirlenen kalp ve ruh, nefes alabileceği bir pencere arıyor. İnsanın üzerine sel gibi gelen ve kalp ve ruhunu boğmak isteyen günah sellerine karşı nasıl bir tedbir alacağını bilemiyorken, Risale-i Nur “bana müracaat edin” diye sesleniyor sanki.

Gerçekten de her dakikada üzerimize binlerce günahın hücum ettiği bir zamanda yaşıyoruz. Bunun karşılığında ise bizler az ve zayıfız. Bu sebeple bizlerin birbirimize destek olmaya, kuvvet  vermeye ihtiyacımız var. Husûmete vaktimiz yok. Biz elifler bir araya gelmeli, yani bir çizgide birleşmeli ve saldırılara karşı koymalıyız. Bu da en başta şahs-ı manevide birleşme ile olacaktır. Bu hakikate binaen “şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleri ile dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza’ etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.” sözü hepimiz için dikkate manidardır.

Birinci vazifemiz aramızda samimî, içten, ihlâsla birleşmektir. Zaten her Nur Talebesi daima ihlâsı kazanmaya ve onu muhafaza etmeye mecburdur. İkinci vazifemiz ise, daha da ileriye giderek asıl düşmanlarımıza karşı “İsevîlerin hakikî dindarları”yla birlik olma gerekliliği karşımıza çıkmaktadır. Çünkü onların ve daha nice insanların hakikat arayışını âlemde yankılanan çığlıklarla duymaktayız.

Hakikati bulmak isteyenlerin Kur’ân’a kulak verdiklerini birçok örnekle görüyoruz. Risale-i Nur, bu zamanda Kur’ân Hakikatlerini çözüm olarak dünyaya sunuyor. Millî şairimiz Mehmed Âkif’in dediği gibi “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı, / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı”. Ahir zamanda Risale-i Nur’un bu ihtiyacı karşıladığı tecrübelerle sabittir.

Üstadın müjdeleri tek tek gerçekleşiyor. Ancak Üstad Hazretleri, daha çok ittifaka ve ihlâsa muhtaç olduğumuzu bize ihtar ediyor. Bu sonsuz Nur ummanı insanlığın susuzluğunu giderecektir elbet.

“Evet, ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâm’ın sadâsı olacaktır!”

Ümitvârız Üstadım, her zaman da ümit var olacağız inşaallah.

Şahs-ı maneviye selâm olsun, duaya çok muhtaç kardeşiniz Fatma Nur Doğan.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*