Ümmü Fadl (Fazl)

Peygamber Efendimizin (asm) amcası Hz. Abbas’ın (as) hanımı olan Lübabe’nin İslâmiyet’i kabulünden evvelki hayatı hakkında fazla bilgi olmadığı gibi, İslâmiyet’i kabulünden sonraki hayatı hakkında da fazla bilgi yoktur.

Hz. Hatice’den (ra) kısa bir süre sonra Müslüman olup, İslâmiyet ile şereflenen hanımların ilklerinden olmuştur. Peygamber Efendimiz ile olan akrabalığı sadece yengesi olmaktan ibaret değildir. Peygamber Efendimizin hanımlarından olan Hz. Meymune (ra) ile kardeştir. Hz. Hüseyin’i (ra) emzirerek süt annesi olmuştur.

Kız kardeşlerinden Esma, Peygamber Efendimizin amcası Ebu Talib’in oğlu olan Cafer’in (ra) hanımıdır. Diğer bir kız kardeşi Selma, Peygamber Efendimizin amcası Hz. Hamza’nın (ra) eşidir. Böylece birkaç yönden Peygamber Efendimiz ile yakın akraba olmuştur.

Ümmü Fadl Lübabe, Hicret’ten sonra eşi ile birlikte Mekke’de yaşamaya devam etmiştir. Çünkü, zahiren Hz. Abbas henüz Müslüman olmamıştı. Ancak, buna rağmen hemen her konuda Peygamber Efendimize yardımcı olmuştur. Medinelilerle gerçekleşen Akabe Biatı’nda hazır bulunmuştur. Biat sırasında Peygamber Efendimizin elini tutmuştur. Bu biatın gerçekleşmesinde önemli bir emek sarf etmiştir. Sahip olduğu ticarî ve idarî nüfuzundan Peygamber Efendimizi yararlandırmıştır. Bedir Savaşı’na Mekkeli müşriklerin yanında ve kerhen katılmıştır.

Bedir Savaşı’nın kaybedildiği ve Müslümanların zaferi hemen Mekke’ye ulaşmıştır. Bu haberi alanlardan bir tanesi, Müslüman olmuş olan Hz. Abbas’ın kölesi Ebu Rafi’dir (ra). Ebu Rafi, Hz. Abbas ve hanımının Müslüman olmasından sonra kendisi de Müslüman olmuştu. Ebu Rafi, Hz. Abbas’ın büyük bir servet sahibi olduğunu, Müslüman olduğu halde bunu gizlediğini, çünkü, bir çok kişiden alacaklı olduğunu, bu alacaklarını tahsil edememe endişesinden dolayı iman ettiğini gizlediğini nakletmiştir. Ebu Rafi’nin bildirdiğine göre, henüz müşrikler dönmeden, savaşı kaybettiklerine dair haber Mekke’ye ulaşmış ve buna kendisi ile birlikte Ümmü Fadl da çok sevinmiştir. Bu sırada, savaşa katılmamış olan Ebu Leheb, büyük bir üzüntüye kapılmış ve onların bulunduğu yere gelmiştir.

Ebu Leheb, Mekke’ye dönen Ebu Süfyan’dan hezimetin sebebini sormuş, Ebu Süfyan da; Müslümanlarla karşılaştıktan sonra arkalarını döndüklerini, mağlup olup esir düştüklerini, Allah’a yemin edip yerle gök arasında beyaz atlara binmiş ak benizli adamlarla karşılaştıkları, onların karşısında hiç kimsenin dayanamayacağını ve kimsenin de karşılarında duramadığını söyleyince, Ebu Rafi kendini tutamamış ve onların melek olduğunu söylemiştir. Bu söze çok sinirlenen Ebu Leheb elini kaldırıp Ebu Rafi’ye şiddetli bir tokat vurmuştur. Tokatı yiyen Ebu Rafi Ebu Leheb’in üzerine atılmışsa da, zayıf olduğundan bir şey yapamamış ve Ebu Leheb tarafından dövülmüştür. O sırada hazır bulunan Ümmü Fadl Lübabe, hızla hareket ederek eline bir sopa geçirmiş, Ebu Leheb’in kafasına sert bir şekilde vurduktan sonra ağır yaralamıştır. Lübabe, Ebu Rafi’nin efendisinin yanında olmaması ve zayıf olmasını fırsat bilip döven Ebu Leheb’e çok kızmıştır. Bir kadının elinden dayak yiyen ve yaralanan Ebu Leheb, evine çekilmiş ve bir daha dışarı çıkamamıştır. Çok kısa bir süre sonra da ölmüştür. Böylece Lübabe Ebu Leheb’i yaralayıp ölümüne sebep olmuştur.

Lübabe’nin isminin en çok zikredildiği olaylardan diğeri ise, Bedir Savaşı sırasında Müslümanlara esir düşen eşi Hz. Abbas ile ilgili olanıdır. Bu vesile ile hem hadise nakledilmiş hem de ismi Risâle-i Nur ve bir çok eserde zikredilmiştir. Bedir Savaşı başlamadan evvel, Peygamber Efendimiz, “Abbas’a kim rast gelirse sakın öldürmesin. O, müşriklerin zoru ile yurdundan gönülsüz çıkmıştır,” diye buyurmuştu. Savaşta esir düşmesi üzerine Peygamber Efendimizin huzuruna çıkarılmıştı. Allah’ın Resulü; kendisi, kardeşleri ve Utbe bin Amr için fidye vermesini istemişti:

“Hz. Abbas Sahabelerin eline esir düştüğü vakitte, fidye-i necat istenilmiş. O da demiş: ‘Param yok.’ Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş ki: ‘Zevcen Ümmü Fadl yanında bu kadar parayı filân yere bırakmışsın.’ Hazret-i Abbas tasdik edip, ‘İkimizden başka kimsenin bilmediği bir sır idi.’ O vakit kemâl-i imanı kazanıp İslâm olmuş.” (Mektubat, 1997, s. 110). Hz. Abbas, savaşa giderken, hanımına önemli miktarda para bırakmış, şayet kazaya uğrarsam bunları oğullarım Fadl, Abdullah ve Kusem için sakla, diye tembihlemişti. Bu vesile ile Cenâb-ı Hak durumu Peygamber Efendimize ayan etmiş ve mucize ihsan etmişti.

Lübabe takva sahibi hanım sahabe idi. Haftanın Pazartesi ve Perşembelerini oruç tutarak geçirirdi. Gecenin birinde, rüyasında Peygamber Efendimizin ailesinden bazı kimseleri görmüş ve rüyasını gidip Peygamber Efendimize anlatmıştı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz rüyasını; “Kızım Fatıma’nın oğlu olacak. Sen oğlun Kussem ile onu emzireceksin”, şeklinde yorumlamıştı. Nitekim Peygamber Efendimizin haber verdiği gibi çıkmış ve Hz. Hüseyin doğmuştur. Doğumundan sonra, küçük bebeği alan Lübabe, Hz. Hüseyin’i emzirerek süt annesi olmuştur.

Hanım sahabelerin önemli isimlerinden olan Ümmü Fadl Lübabe Veda Haccı’nda da bulunmuştur. Hz. Osman’ın halifeliği zamanına kadar yaşamış ve bu dönemde eşi Hz. Abbas henüz hayatta iken, ondan önce vefat etmiştir. Lübabe, günün birinde Hz. Hüseyin’i alarak Peygamber Efendimize götürmüş, Efendimizi gören küçük Hüseyin hemen dedesine atılmış, Peygamber Efendimiz de onu kucağına oturtmuştur. Bir süre sonra altına kaçırınca, Peygamber Efendimiz, Ümmü Fadl’a durumu anlatmış ve çocuğu kendisinden almasını istemiştir. Duruma üzülen Ümmü Fadl, Hüseyin’in canını acıtacak şekilde boynunu sıkınca ağlamış, Peygamber Efendimiz, “Ey Ümmü Fadl! Allah iyiliğini versin. Oğlumun canını acıtıp ağlatmakla beni üzdün,” demiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*