Üniversite var, üniversite var!

Eğitimle ilgili olarak ne kadar konuşulsa yine de israf olmaz.

Çünkü insanlığın üç büyük düşmanından biri cehalettir ve cehaletin bertaraf edilmesi de ancak eğitimle, marifetle ve bilgi ile mümkün olur. Bu vesile ile diğer iki düşmanın fakirlik ve ihtilâf olduğunu hatırlayalım…

Uzmanlara göre eğitim doğumdan önce başlar. Ayrıntıları bir yana bırakırsak ilk okuldan üniversiye kadar bir bütün olarak eğitim sistemimizde ciddî problemler yaşanıyor. Ne hikmetse bunca yıldır konuşulmasına rağmen eğitimde kalıcı ve kabul gören bir iyileşme mümkün olmadı. İşimiz gücümüz imtihan sistemleriyle oynamak. Hepimiz biliyoruz ki asıl mesele çok daha derinlerde. Hem müfredat hem de eğitimcilerin eğitimi noktasında iyi durumda değiliz. Öğretmenlerimizin maddî sıkıntılarını dahi çözebilmiş değiliz. En itibarlı, en önemli mesele olması gereken öğretmenlik maalesef bu noktalardan çok uzakta. Eğitimcilerin eğitimini, yetiştirilmesini halledebilmiş olsak pek çok sıkıntıyı da beraberinde çözmüş olacağız. Okul binalarının yenilenmesi için gösterilen gayret, eğitimcilerin yetiştirilmesi için gösteriliyor mu? 2018 yılında bile “öğretmen açığı” diye bir kavramın olmasını ve bunun da normal bir durum gibi görülmesi anlaşılabilir mi? Eğer ihtiyaç varsa o öğretmen bulunur, yetiştirilir ve vazife başına gönderilir. İhtiyaç yoksa “öğretmen açığı var” diye beyanat verilmez. Hadise bu kadar nettir ve öyle de olmalıdır.

Tabiî ki eğitim sistemi içerisinde üniversitelerin ayrı bir yeri vardır. Kendimizi kandırmak istemiyorsak gerçekleri görmek durumundayız. Üniversitelerimiz sıkıntılı. Elbette bu durum maddî sıkıntılarla sınırlı değil. Mezunları kapışılan kaç üniversitemiz var? Dünya üniversiteleriyle boy ölçüşebiliyor muyuz? Türkiye ve dünya gerçeklerine uygun mezunlar verebiliyor muyuz?

Bizde ve dünyada işlerin nasıl yürüdüğünü görmek bakımından dikkat çekici bir tablo var. Michigan State University’de çalışan Prof. Dr. Timur Kocaoğlu, Facebook sayfasında (25 Ocak 2018) önemli bir bilgi paylaştı. Timur Kocaoğlu’nun notu şöyle: Öğrencilerin isteğiyle bir üniversite rektörü işten ayrıldı! Benim çalıştığım üniversitenin hanım rektörü son aylarda artan öğrenci baskısıyla dün gece işten ayrıldığını bir mektupla bildirdi. Öğrenci Senatosu 3 gün önce oybirliğiyle üniversite yüksek yönetimini işten ayrılmaya çağırmış, bu çağrının Öğretim Üyeleri Senatosunca da alınmasını istemişti. Ancak daha Öğretim Üyeleri Senatosu toplanmadan rektör işten ayrıldığını bildirdi. Böyle bir durum Türkiye’de olabilir mi? Öğrenci baskısıyla işten ayrılan bir üniversite rektörü olayı var mı?”

Bu bilgi mesajına yorumla katkıda bulunan takipçiler de şunları yazmış:

Çetin Pekacar, (Prof. Dr., Gazi Ün.): “Üniversitelerin çoğunda doğruyu söylersen rahat edemezsin. Rahatım bozulmasın diye doğruları söylemezsen bu sefer de bilime, gençliğe, millete ve ülkeye ihanet etmiş olursun.”

Cavit Avar: “Oğlum Amerika’da doktora yaparken, doktora hocasını yetersiz diye rektör ve dekana dilekçe ile başvurup başka doktora hocası istemişti ve isteği yerine getirildi. Eski hocası dekan oldu ve doktora jürisünde bulundu; doktor unvanını aldı, cübbesi de eski hocası giydirdi ve övgüyle oğlumu kutladı. Ben bunu Türkiye’deki prof. arkadaşlarıma anlattığımda, ‘Değil aynı ünüversite Türkiye’de doktora yaptırmam’ demişti. Bizdeki bilimsel anlayış bu.”

Evet, tesbitler böyle. “Bu tablo gerçeği yansıtmıyor” diyebilir miyiz? Ve bu tablo ile dağları mı aşarız yoksa düz ovada yolumuzu mu şaşırırız? Cevabı milletimiz versin…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*