Üsame Bin Zeyd (?-673)

İlk Müslümanlardan olan Üsame Bin Zeyd, Peygamber Efendimizin (asm) azatlı kölesi olan Zeyd bin Harise’nin (ra) oğludur. Hayatının yirmi yıla yakın bir bölümünü Peygamber Efendimizin yanında geçirme bahtiyarlığına ulaşmıştır. Resulullah’ın “Üsame bana herkesten daha yakındır” iltifatına mazhar olmuştur. On sekiz yaşında ve aralarında Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer gibi büyük sahabelerin de bulunduğu bir orduya kumandan olarak tayin edilmiştir.

 

İftiraya uğrayan Hz. Aişe’yi (ra) savunmuş; iddiaların yalan ve boş laflardan ibaret olduğunu belirtmiştir. Risale-i Nur’da ismi zikredilirken şahit olduğu mucizelerden bazı örnekler verilmekte, ayrıca hususi ibadeti için yaptığı “Hizb-i Kur’ânî”sinden söz edilmektedir. (Emirdağ Lahikası, s. 375-377) Künyesi; Ebu Muhammed Üsame bin Zeyd bin Harise bin Şerahbil şeklindedir.

Peygamber Efendimizin azatlı kölesi Zeyd bin Harise ile Ümmü Eymen’in oğlu olan Üsame’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, 613 tarihinde doğduğu tahmin edilmektedir. Çok küçük yaştan itibaren Peygamber Efendimizin (asm) yanında ve terbiyesinde büyümüş, özel şefkat ve himayesine nail olmuştur. Hz. Peygamber tarafından çok sevildiğini gösteren hadisler vardır. Çok sevilmesi, “Üsame bana herkesten daha yakındır” tarzındaki iltifatlara mazhar olmasından ötürü, sevgili anlamına gelen “Hubbi” lakabıyla anılmıştır. Bazen de babasına da atfen, “sevgilinin oğlu sevgili” şeklinde de anılmıştır.

Üsame, Uhud Savaşı hazırlıkları yapıldığı sırada savaşa katılacakların arasına karıştı. Ancak, yaşının küçüklüğünden ötürü savaşa katılmasına izin verilmeyerek geri gönderildi. Özel ilgi gördüğünden Peygamber Efendimizin evine rahat bir şekilde girip çıkabiliyordu. Dolayısıyla Yüce Peygamberin aile hayatı ve fertleri hakkında bilgi sahibi idi. Hz. Aişe’ye (ra) iftira atıldığı zaman, Peygamber Efendimiz yanına çağırıp fikrini ve iftira hakkındaki görüşünü sordu. Hz. Aişe’nin suçsuz olduğunu söyleyerek savundu ve lehinde ifade verdi. “Ya Resulallah! Onlar, senin ailelerindir. Biz, onlar hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz. Onun aleyhinde söylenenler ancak, yalan ve boş laflardan ibarettir” dedi. (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, 5. C., İstanbul 1974, s. 70)

Üsame, Mekke’nin fethi sırasında Peygamber Efendimizle birlikte aynı deve üzerinde Mekke’ye girdi. Yine Peygamber Efendimiz ile beraber Kabe’ye de girdi. Yaşı elvermediği için katılamadığı Uhud Savaşından sonra Huneyn Gazasına katıldı. Cesareti ve kahramanlığı ile dikkat çekti. Çok genç yaşta Peygamber Efendimiz tarafından İslam ordusuna kumandan tayin edildi. Tayin edildiği sırada yaşı 18 civarındaydı. Küçük yaşta kumandan tayin edilmesi, azatlı bir kölenin oğlu olması gibi sebeplerden ötürü bu durumunu hazmedemeyenler çıktı. Ancak, Peygamber Efendimiz ısrarlı bir şekilde derhal sefere çıkılmasını buyurdu.

Özellikle Muhacirlerden bazıları kendi başlarına bu gencin kumandan tayin edilmesinden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Konuşmalar artınca, Hz. Ömer (ra) duyduklarını Peygamber Efendimize aktardı. Peygamber Efendimiz konuşulanlardan hoşnut olmadı. Minbere çıkıp Allah’a hamd ve senada bulundu. Akabinde şöyle buyurdu:

“Vallahi, siz şimdi Üsame’nin kumandanlığına nasıl itiraz ediyorsanız, daha önce, onun babasının kumandanlığına da böyle itiraz etmiştiniz. Vallahi, o, kumandanlığa nasıl layık ve benim katımda insanların nasıl en sevgilisi idiyse, ondan sonra, bu da, benim katımda insanların en sevgililerindendir. İkisi de her iyiliğe layıktırlar. Size bunu tavsiye ediyorum. Çünkü, o, sizin hayırlı olanlarınızdan, bu işe elverişli bulunanlarınızdandır.” (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, 11. C., İstanbul 1980, s. 10). Üsame’nin kumandanlığında yapılacak sefere katılmak üzere aralarında Hz. Ebubekir (ra), Hz. Ömer (ra), Ebu Ubeyde bin Cerrah gibi sahabelerin ileri gelenleri hazırlıklara başladılar. Sefere çıkıldıktan kısa bir süre sonra Hz. Peygamberin’in (asm) vefat haberi üzerine ordu geri döndü.

Peygamber Efendimiz Üsame’in babasını da çok sevmiş ve onu kölelikten azat etmişti. Zeyd de hürriyetine kavuştuğu halde Peygamber Efendimizi terk etmedi ve yanında kalmaya devam etti. Oğlu Üsame de büyük bir sevgiye nail oldu. Adeta Hz. Hasan ve Hüseyin’e gösterilen gibi alakaya mahzar oldu. Ehl-i Beyt’in bir ferdi gibi muamele gördü.

Üsame, Peygamber Efendimizin vefatından sonra, sancağı Hz. Ebubekir’in tavsiyesiyle açmamak üzere evine götürdü. Yüce Peygamberin defin işlerine yardımcı oldu. Hz. Ebubekir’in halife seçilmesinden sonra tekrar kumandan tayin edildi ve emrindeki ordu ile Şam’a doğru yola çıktı. Ordu Huza’a kabilesinin üzerine yürüdü. Mürtedlerle yapılan savaş kazanıldı ve akabinde Medine’ye dönüldü.

Hz. Ömer (ra), Üsame’nin Peygamber Efendimiz tarafından çok sevildiğini bildiği için kendisine tazim ve ihsanda bulundu. Kendisine yakın ilgi gösterdi ve bazı istişarelerde bulundu. Ömrünün yirmi yılı Peygamber Efendimizin dizi dibinde geçti. Sünnet-i seniyyeyi çok iyi bildiğinden, Sahabeler onun görüşlerine başvurur ve ehemmiyet verirlerdi.

Hz. Osman’ın halifeliği sırasında devlet idaresinden uzak durmaya ve karışmamaya çalıştı. Hz. Ali (ra) ve Hz. Muaviye arasındaki ihtilafta da hadiselere karışmamaya çalıştı. İçtihat konusundaki ihtilafta Hz. Ali’nin içtihadından yana tavır koydu. Son nefesine kadar da bunu dile getirdi.

Anne ve babasına son derece bağlı olan Üsame, babasının vefatından sonra adına her yıl kurban kesti. Özellikle Hz. Osman’ın (ra) halifeliği sırasında önemli miktarda hurma ağaçlarına sahipti. Ağaçların bütün mahsulünü fakirlere bağışladı.

Risale-i Nur’da ismi zikredilen Üsame’nin naklettiği bazı hadislerden ve şahit olduğu bazı mucizelerden bahsedilmiştir. Ayrıca, çeşitli konularla ilgili, muhtelif ayetleri bir araya getirerek derlediği “Hizb-i Kur’an” adı verilen çalışmasından bahsedilmektedir.

Bediüzzaman, bazı talebelerinin arzusu üzerine, özellikle imana dair ayetlerden oluşan bir virdi “Hizb-i Kur’ânî” şeklinde biraraya getirerek bazı talebelerine göndermiştir. Talebeleri de, bunları çoğaltarak dağıtmışlardır. Ancak, Hizb-i Kur’ânî’nin çoğalması, bazılarını rahatsız etmiş ve çeşitli tenkidler ileri sürmelerine neden olmuştur.

Bediüzzaman, talebelerinin bu anlamdaki tedirginliklerini gidermek için yazdığı mektubunda Usame bin Zeyd’in Hizb-i Kur’ânî’sini örnek verir:

“… başta Sahabeler ve matbu Mecmuatü’l-Ahzab’da bulunan Hz. Üsame (ra) Hizb-i Kur’ânîsi ki, her bir günde bir kısmını okumakla taksim edilmiştir. Ve aynı kitapta ve Mecmuatü’l-Ahzabın aynı cildinde İmam-ı Gazalî’nin (r.a.) bir hizb-i Kur’ânîsi ve çok ehl-i velâyetin kendi meşreplerine muvafık bazı sûreleri ve âyetleri bir hizb-i mahsus-u Kur’ânî yaptıkları meydandadır.” (Emirdağ Lahikası, s. 375) Bediüzzaman, böyle hizblere Hz. Peygamberin izninin bulunmasını da şu ifadelerle anlatır:

“Hazret-i Üsame Radıyallahü Anh, bir gün ‘hamd’e ait, bir gün ‘istiğfar’a ait âyetler, bir gün ‘tesbih’e ait, bir gün ‘tevekkül’e, bir gün de ‘selâm’ lâfzına, bir gün de ‘tevhid’ ve ‘Lâ ilâhe illâ Hû’ya ait, bir gün de ‘Rab’ kelimesine ait bütün Kur’ân’dan müteferrik sûrelerden bir hizb-i Kur’ânî çıkarmış, kendine bir vird eylemiş. Demek böyle hizblere izn-i Peygamberî (Aleyhissalâtü Vesselâm) var.” (Emirdağ Lahikası, s. 377)

Bediüzzaman’ın hazırladığı Hizb-i Kur’ânî, 4-5 mahkemeden geçmiş; Diyanet İşleri Başkanlığı, İstanbul Fetva Dairesi’ne mensup heyet tarafından da incelenmiş ve çalışma takdirle karşılanmıştır.

Yıllarca Peygamber Efendimizin (asm) yakınında bulunarak, dua ve iltifatına nail olan Üsame bin Zeyd (ra), 673 yılında Medine-i Münevvere’de Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*