Hiddet, basit kelime anlamı itibariyle “öfke, kızgınlık” olarak tercüme edilir.
Öncelikle hiddet keskinliği ifade eder, yani normal bir öfke ya da kızgınlıktaki tereddütler hiddet duygusunda yoktur. İkinci olarak hiddet âni olarak gelir, kızgınlık ya da öfke gibi birikerek gelmez. Ayrıca hiddet, öfke ve kızgınlığa kıyasla daha yoğun bir duygudur ve derinlerden gelir. Hem de hiddet saf ve halistir başka bir duygu ona müdahale edemez.
Mesela bir insan kızgın olduğu kişiye aynı zamanda kırgın ya da öfkeli olduğu kişiye aynı zamanda saygılı olabilir fakat, hiddete başka duygular müdahale etmez halis hiddet olarak gelir. Hem de bir insanın hiddet haline bürünmesi için çok ehemmiyet verdiği, damarına dokunduracak bir durumla karşı karşıya kalmış olması gerekir.
Gelin biz de kendi ehemmiyet verdiğimiz şeyleri tespitle beraber Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Risale-i Nur’daki beyanları ile nelere hiddet ettiğine bakıp Üstad’ın hayatında ehemmiyet verdiği şeylerin ne olduğunu tespit edelim.
Yirmi Üçüncü Lem’a olan Tabiat Risalesi’nin ihtar kısmının haşiyesindeki beyanıyla Üstad “dinsizliği tabiata bağlayarak, Kur’an’a hücum edilmesine” hiddet ediyor.1 Zaten Üstadın İngiliz Müstemlekat Nazırı’nın beyanına karşı “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!”2 ifadesini kullanması Kur’an’a verdiği ehemmiyeti ve Kur’an-ı Kerim’e hücum edenlere gösterdiği hiddeti çok güzel ifade ediyor.
On Altıncı Mektub’un Zeyli’nde beyan ettiği yedinci sebepteki hadiseden hareketle Üstad, iman hakikatlerinin neşredilmesini büyük bir suç kabul edip de neşrine engel olanlara hiddet ediyor.3 Demek ki Üstad iman hakikatlerinin neşrine ziyadesiyle ehemmiyet veriyor.
On Üçüncü Şua’daki mektuplardan birinde beyan edildiği üzere Üstad, Nur dairesindeki kardeşleri ile haberleşmesine hiddet edenlere hiddet ediyor.4 Yani Üstad Bediüzzaman Hazretleri aramızdaki uhuvvet, muhabbet ve irtibata ziyadesiyle ehemmiyet veriyor ve bunların engellenmesine hiddet ediyor.
Yine On Üçüncü Şua’da Meyve Risalesi’nin haylaz gençlere dokuz tokadını beyan eden kısımda bahsedildiği edildiği üzere Üstad evradı ile meşguliyetine zarar verilmesine hiddet ediyor.5 Demek ki Üstad hazreti evradlarına ziyadesiyle ehemmiyet veriyor. Hususi evrad vakitlerinde ağabeylerden hiçbirini yanına almaması da bunun bir tezahürü olsa gerek.
Tarihçe-i Hayat’taki Bitlis Valisi ile alâkalı hadisede beyan edildiğine göre Üstad vali ile bir kısım memurların içki içtikleri haberini alınca hiddetlenir. “Bitlis gibi dindar bir memlekette hükûmeti temsil eden bir zâtın irtikâb ettiği bu muameleyi kabul edemem!” diyerek belinde rovelveri ile içki meclisine gidip evvela içki ile alâkalı bazı hadisleri beyan edip içeridekilere bazı acı nasihatlerde bulunur. Oradan ayrılınca valinin yaverinin “Söyledikleriniz, idamınızı mûcibdir” demesi üzerine Üstad; “bir münkeri def’etmek için ölürsem ne zararı var?” cevabını verir.6 Yani Üstad nehy-i anil münkere ziyadesiyle ehemmiyet vermekte ve bu hususta canını feda etmekten de çekinmemektedir. Münkeri işittiği zamanki hiddeti de bu konuya verdiği ehemmiyetin bir ifadesidir.
Üstad’ın meşhur bir zata karşı hiddetle ve şiddetle “İslâmiyet’te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur.”7 ifadesinde gösterdiği hiddet ise Üstadın namaz hakikatine ne kadar ehemmiyet verdiğinin bir göstergesidir.
Üstad, Risale-i Nur ve Nur Talebelerinin şahs-ı manevisine ait makamların ve faziletlerin kendi zati şahsiyetine verilmesine hiddet etmiş ve ağabeylerin bu hüsn-ü zanlarını reddetmiştir.8 Demek ki Üstad enaniyetten ve manevi makam sahibi olmaktan kaçınmaya ziyadesiyle ehemmiyet veriyor.
Üstad, Mustafa Oruç Ağabey ile alakalı mektubundaki beyanı ile, Nurlar aleyhinde garazkârlar çıkmasına sebebiyet verecek şekilde münazaa ve mesail-i diniyede damarlara dokunacak tarafgirane mübahase edilmesine hiddet ediyor.9 Demek ki Üstad Risale-i Nur tarzındaki nezihane ve kavl-i leyyin üsluba ziyadesiyle ehemmiyet veriyor.
Emirdağ Lahikası birinci kısımdaki mektuplarından birindeki ifadesine göre Üstad en fazla sahiplenme beklediği ve Risale-i Nur hizmetinde vazifedar olarak gördüğü medrese ve Diyanet ehlinin Risale-i Nurlara lakayt davranmasına hiddet ediyor.10 Yani Üstad Risale-i Nur hizmetinin ehli olanlar tarafından sahiplenmesine ziyadesiyle ehemmiyet veriyor.
Emirdağ Lahikası ikinci kısımdaki beyanıyla Üstad, dershane içi hizmetleri mahiyetinde olan, şahsi hizmetinde ağabeylerin, “bizden başka hizmet edenleri var bize ihtiyacı yok” düşüncesiyle, dikkatsizlik etmesine hiddet ediyor.11 Yani Üstad dershane içi hizmetlerin intizamlı işleyişine ziyadesiyle ehemmiyet veriyor.
Risale-i Nur içerisindeki bu gezintimizden sonra hadi dönüp kendi nefsimize bakalım, biz bu hakikatlere ne kadar ehemmiyet veriyoruz ve ehemmiyet vermemek ya da fütur göstermekle Üstadın hiddetini celp ediyor muyuz? Kur’an-ı Kerim’e ne kadar ehemmiyet veriyoruz? İman hakikatlerinin neşrinde yeterince gayret gösteriyor muyuz? Aramızdaki uhuvvet, muhabbet ve irtibata ne kadar ehemmiyet veriyoruz ve bunları zedelenmemesi için hassasiyet gösteriyor muyuz?
Başta namaz tesbihatı olmak üzere hususi evradımıza ne kadar ehemmiyet veriyoruz? Bir münkerin defedilmesi hususunda ne kadar sesimizi çıkarabiliyoruz ve neleri feda edebiliyoruz? Namaz konusunda ne kadar hassas davranıyoruz? Enaniyetten kaçınmak noktasında kendimize ne kadar dikkat ediyoruz? Risale-i Nur ve Nur Talebelerinin şahsı manevisine ait ve Üstad’ın dellal-ı Kur’an olması münasebeti ile mümessili olduğu mânevi makamları, Üstad’ın zati şahsiyetine hamlederek Üstadın hiddetini celp ediyor muyuz? Ehl-i iman ile mübahaselerimizde (hususan sosyal medya platformlarında) kavl-i leyyin üslubunu ne kadar muhafaza edebiliyoruz? Risale-i Nur hizmetini ne kadar sahipleniyoruz? Dershane içi işleyiş ve hizmetlerimize ne kadar ehemmiyet veriyoruz ve intizama riayet ediyor muyuz?
Hadi hepimiz kendi nefsimize dönelim ve hiddetimizi hayra kullanıp, ehemmiyet verdiğimiz şeyleri ve önceliklerimizi tanzim edelim ve Üstad’ın hiddetini celp etmekten ve bu hizmetin ruh-u aslisini rencide etmekten kaçınalım.
Bilal Said Parlakoğlu
Dipnotlar:
1-Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, 2013, s.420.
2-Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, 2013, s.81.
3-Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, 2013, s.124.
4-Şualar, Yeni Asya Neşriyat, 2013, s.490.
5-A.g.e, s.537.
6-Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, 2013, s.72-73.
7-A.g.e, s.226.
8-A.g.e, s.746-747.
9-A.g.e, s.798.
10-Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, 2013, s.366-367
11-A.g.e, s.507-508.
Benzer konuda makaleler:
- Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedar Bedii Omay: Medresetüzzehra’nın Mardin şubesi olacağız
- Risaleler bandrol bekliyor
- ‘Risale-i Nur’da Vesvese Bahsi’ bandrol bekliyor
- Beklenen kitap çıktı
- Risale-i Nur Külliyatı’ndan Zülfikar çıktı
- Abdülmalik Atom’u rahmetle anıyoruz
- Yeni Asya ve gençlik
- Risale-i Nur’un ve Nur Cemaati’nin şahs-ı manevîsi
- Dört büyük keramet-i gaybiye ve Risale-i Nur
- Yeni Asya 48 yaşında
“Asrın müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur’ların medyadaki katıksız dili olmaya özen gösteren Yeni Asya, sağduyulu çizgisinden ödün vermeden ‘doğrunun yanında haklının sesi’ olarak milletimizin gönlünde taht kurmuş bir misyon gazetesidir.”
İlk yorum yapan olun