Üstadın bayramları ve mesajları

İlahiyatçı bir akademisyen yıllar önce gayrimüslim ülkelerde yaşayan Müslümanların dini kimliklerini muhafaza etmemesinde iki temel kriter olduğunu söylemişti. Bunlar; domuz eti yenilmesi ve bayramların kutlanmamasıydı. Bu çarpıcı tespit; dini kimliğin korunmasında bayramların ne kadar ehemmiyetli bir rol oynadığını izhar eder.

Bayramların birlik, beraberlik, hâlleşme, küslerin barıştırılması gibi manalarından hızla uzaklaşıyoruz. “Bu bayramda nerede tatil yapabiliriz!” savrulmalarına ibretle müşahede ediyoruz.

Her işimizde vasadı tavsiye eden aziz üstadımızın “müfritane irtibat” tavsiyesinin ne kadar yerinde olduğu bir zaman dilimini yaşıyoruz. Beşerin yaşadığı “manevi buhranlar” aynı zamanda çözümü de hızlandırıyor. Zira gecenin en karanlık olduğu vaktinin şafak olduğu hatırlanmalıdır. Bu karanlıkların yakın zamanda Risale-i Nur talebelerinin gayretleriyle aydınlığa inkılâb edeceğine inanıyoruz.

Üstadın bayramlarını düşündüğümüzde en zor anlarda bile yeise, karamsarlığa yer vermeyen daima şükre, sabra, şevke sevk eden tebrikleri bizlere doğru yolu gösteriyor.

“Bu yirmi sene kırk bayramımı münzevî, yalnız geçirdim.”1 ve “Bayramın ikinci gününde, teneffüs için kırlara çıktığım zaman, ehemmiyetli bir memur tarafından beş vecihle kanunsuz bir taarruza maruz kaldım.”2 ifadeleri Üstadın talebeleriyle bayramlaşmasının önüne geçildiğini gösteriyor.

Bu durumda bile talebelerini düşünmekten ve hatta bayram tatlısı göndermekten geri durmuyor: “Madem bayramlaşmamız mahkemenin muvakkat hapis menzilinde oldu; ben de bayram tatlısı olarak, Konya kahramanı Zübeyir’in bana getirdiği zemzem ile Nurs karyesinin bence çok manidar balını gönderdim. Siz bal matarasına su koyun, karıştırınız. Sonra zemzemi içine bırakınız, kemal-i afiyetle içiniz.”3

Bayramlarda insan yüzyüze görüşmek, sarılmak, sohbet etmek ister. Hapishane, sürgün gibi sebeplerle çoğu zaman Üstad talebeleriyle bayramlaşamamıştır. Bu duruma üzülen talebelerine teselli vermek yine üstada düşmüştür: “Bayramınızı tekrar tebrikle beraber, sureten görüşemediğimize teessüf etmeyiniz. Bizler hakikaten daima beraberiz. Ebed yolunda da, inşaallah, bu beraberlik devam edecek. İmanî hizmetinizde kazandığınız ebedî sevaplar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler, şimdiki geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatindeyim. Şimdiye kadar, Risale-i Nur şakirdleri gibi, çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış.”4

Üstadın hayatında talebeleri, candan öte kardeş hükmündedir. Sadece varlıkları değil onları düşünmenin bile iç dünyasında nasıl bir etki oluşturduğunu şu şekilde paylaşır: “Bayramınızı tebrik ve hizmetinizi takdir ve muvaffakiyetinize dua ederek Hâlık-ı Rahîm’e hadsiz şükür ederim ki, sizler gibi sebatkâr ve fedakâr kardeşleri Risaletü’n-Nur’a sahip ve nâşir yapmış. Ben sizleri düşündükçe ruhum inşirah ve kalbim ferahlarla dolar. Daha dünyadan gitmek benim için medar-ı teessüf olamaz. Sizler kaldıkça ben yaşıyorum diye, mevte, dostâne bakıyorum, ecelimi telâşsız bekliyorum. Allah sizden ebeden razı olsun. Âmin, âmin, âmin.”5

Sanırım buradan alacağımız çok dersler var.

Dava adamlarının en önemli gündemi davasıdır. Üstad hazretleri de bayram tebriklerinde en yüksek hakikat olan iman hizmetini yapan kardeşlerine senakârâne ifadelerde bulunurken, hediye kavramının manevi vechini de nazara veriyor: “Sizlerin bu bayram manevî hediyeniz bayramımı öyle bir tebrik etti ki, binler kederim olsaydı silerdi. Bin bârekâllah. Böyle bir zamanda, böyle ihlâslı sadâkat, livechillâh uhuvvet ve fîsebilillâh muavenet, ancak alihimmet sıddıkînlerde bulunur. Hâlık-ı Zülcelâl’e hadsiz hamd ve şükür olsun ki, sizin gibileri, Kur’ân-ı Hakîm’e hâdim ve Risale-i Nur’a şakird eylemiş.”6

Bayramları hakkıyla yaşadığımızda çok daha geniş dairelere, İslam coğrafyasına sirayet edeceği ve ittihad-ı İslama zemin hazırlacağını Üstadımız şu şekilde müjdeler: “Ruh u canımızla mübarek bayramınızı tebrik ediyoruz. İnşaallah, âlem-i İslâm’ın da büyük bir bayramına yetişirsiniz. Cemâhir-i müttefika-i İslâmiyenin kudsî kanun-u esasiyelerinin menbaı olan Kur’ân-ı Hakîm, istikbale tam hâkim olup beşeriyete tam bir bayramı getireceğine çok emareler var.”7

Son olarak bu bayram günlerinin nasıl geçirilmesi noktasındaki ikaz ve tavsiyesine kulak verelim: “Bayramlarda gaflet istilâ edip gayr-i meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde, zikrullaha ve şükre çok azîm tergibat vardır. Tâ ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır.”8

Dipnotlar:

1-Emirdağ Lâhikası, s.106;
2- Emirdağ Lâhikası, s.101
3- Şualar,s.546
4-Şualar, s.327
5-Kastamonu Lâhikası,s.44
6-Kastamonu Lâhikası,s.43
7-Emirdağ Lâhikası,s.408
8-Lem’alar,s.435

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*