Vacib-ül Vücud’un mahiyet-i kudsiyesi

Daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz gibi, Vacib’ül Vücud: Ezelî ve Ebedî olan yani, başlangıcı ve nihayeti olmayan varlıktır ki, bu yalnızca bilindiği gibi, Allah’tır. Yani, varlığı vacip olan, gerekli olan, kendi kendine hep var olan, başkası tarafından yaratılmayan. Varlığı zarurî ve zatî olan; varlığı başkasının varlığına bağlı olmayan, varlığı kendinden olup ezelî ve ebedî olan Allah.”

İlgili literatüre baktığımızda iki şekilde kullanıldığını görüyoruz. “Vacib-ul Vücud” ve /veya “Vücud-u Vacib”.

İkisi de aynı anlama gelmektedir. Yani vücudu olmamak düşünülemez. Bir kitap varsa, kâtibinin de vücudu mutlaka vardır, denkleminden yola çıkılarak, kâinat varsa Allah mutlaka vardır. Aksi düşünülemeyen, demektir.”1

Bu konuda Üstad, “Madem mevcudat var ve inkâr edilmez. Hem her mevcud san’atlı ve hikmetli vücuda geliyor. Hem madem kadim (eskiden beri var olan) değil, yeniden oluyor. Her halde ey mülhid! Bu mevcudu, meselâ bu hayvanı ya diyeceksin ki, esbab-ı âlem onu icad ediyor; yani esbabın içtimaında o mevcud vücud buluyor..veyahud o kendi kendine teşekkül ediyor..veyahud tabiat muktezası olarak, tabiatın tesiriyle vücuda geliyor..veyahud (vacib-ül Vücud sahibi) bir Kadir-i Zülcelâl’in kudretiyle icad edilir. Madem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur, evvelki üç yol muhal, battal, mümteni’, gayr-ı kabil oldukları kat’i isbat edilse; bizzarure ve bilbedahe dördüncü yol olan tarik-i vahdaniyet, şeksiz şüphesiz sabit olur.” 2 demektedir.

Vacib-ül Vücud’un mahiyet-i kudsiyesi (Allah’ın kudsî mahiyeti, nasıllığı), mahiyat-ı mümkinat cinsinden değildir. Belki bütün hakaik-i kâinat, o mahiyetin esma-i hüsnasından olan Hak isminin şuâlarıdır. Madem mahiyet-i mukaddesesi hem Vacib-ül Vücud’dur, hem maddeden mücerreddir, hem bütün mahiyata muhaliftir; misli, misali, mesili yoktur. Elbette o Zat-ı Zülcelâl’in o kudret-i ezeliyesine nisbeten bütün kâinatın idaresi ve terbiyesi; bir bahar, belki bir ağaç kadar kolaydır. Haşr-i a’zam ve dar-ı ahiret, Cennet ve Cehennem’in icadı; bir güz mevsiminde ölmüş ağaçların yeniden bir baharda ihyaları kadar kolaydır.”3

Yani, Cenâb-ı Hak, yarattığı varlıkların (Mümkün’ül Vücudlar) hiçbirine benzemez, mahiyeti hiçbir varlığın mahiyetine benzemez, ne misli, ne örneği ne de benzeri vardır. “Allah yaratılmışların cinsinden değildir. Bu yüzden mahlûkat için gerekli ve geçerli olan kural ve kayıtlar, Allah için gerekli ve geçerli değildir.”

O Allah, öyle bir, “Vâcibü’l-Vücud’tur ki, vüs’at ve mükemmeliyeti bilmüşahede görünen teshir ve tedbir ve tedvir ve tanzim ve tanzif ve tavzif hakikatlerinin azamet-i ihatasının şehadetiyle, semâvât bütün içindekilerle beraber Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna delâlet eder.”4

“Vâcib (yani, Allah’ın Zâtı) âlem-i mümkinat (Zât’ından gayrısı) arasında da caridir. Çünkü mümkinatın vücudu, Vâcib’in nurundan bir gölge olduğu cihetle vehmî (Gerçekte olmadığı hâlde tasavvur edilen) bir mertebededir. Vâcib’in emriyle (bu emir, vahiyden tabiat kanunlarına, atom altı âlemlerine pek çok tenzili ihtiva eder bir küllî iradeyi ifade eder) vücud-u hariciyeye girer. Sabit ve müstekar kalır. Demek mümkinatın vücudu bizzât hakikî bir vücud-u haricî olmadığı gibi, vehmî veya zâil bir zıll de değildir. Ancak, Vâcib-ül Vücud’un icadıyla bir vücuddur.” 5

Yukarıda bahsedildiği gibi, nasıl ki Vâcibü’l-Vücud olan Allah’ın Zatının, ortağı, benzeri imkânsız ve muhaldir, “…öyle de rububiyetinde ve icad-ı eşyada başkalarının müdahalesi, şerîk-i zâtî gibi mümteni ve muhaldir.” 6

“Elhasıl, madem kâinat mevcuttur ve inkâr edilmiyor. Elbette kâinatın renkleri, ziynetleri, ışıkları, ziyaları, san’atları, hayatları, rabıtaları hükmünde olan hikmet, inâyet, rahmet, cemal, nizam, mizan, ziynet gibi meşhud hakikatler, hiçbir cihetle inkâr edilmez. Madem bu sıfatların, fiillerin inkârı mümkün değildir. Elbette o sıfatların mevsufu ve o fiillerin fâili ve o ziyaların güneşi olan Zât-ı Vâcibü’l-Vücud, Hakîm, Kerîm, Rahîm, Cemîl, Hakem, Adl dahi hiçbir cihetle inkâr edilmez ve inkârı kabil olmaz.”7

M.Fahri Utkan

Dipnotlar:
1- www.sorularlarisale.com/makale/15238/vacib-ul_vucud.html
2- Bediüzzaman Said Nursi – 23.Lem´a
3- Mektubat, 20. Mektup
4- Asa-yı Musa-Birinci Hüccet-i İmaniye (Ayetü´l Kübra)
5- Mesnevi-i Nuriye
6- 23.Lem´a
7- 30.Lem´a

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*