Vakt-i diriliş

Ölüm gözlerini süzerek baktı penceremden. Hiç gelmeyeceğini sanırken salına salına yaklaşıyordu yanıbaşıma buralara ait olmadığımı hatırlatarak… Ölüm; hakiki gerçeklerden biri olarak insanın vicdanında yerini garanti altına almıştır. Ne bir ayrılık korkusu, ne torpil telaşı, ne de nazlanmanın getireceği bir menfaat… O, başı dik ve minnetsiz, beklentisiz vazifesini hakkıyla yerine getirmektedir. Ne var ki, o­nun ikliminin hep soğuk tarafını hissetmiş olan bizler, yumuşak buyruklarına yelken açmada sıkıntı yaşarız. Ve… Ölüm gözlerini süzerek, bakar penceremizden…

Hep uzaktan izlemeye çalıştığım yangın penceremde…

Meğer ne unutmam yok etmiş varlığını, ne de görmezden gelmem. Sonsuzu kaplayan hayallerim yarım… Ulaşılması mümkün olmayan hayallerim yarım. Tamamlamayı şiddetle dilediğim arzular yarım…

Ve ölüm gözlerini süzerek baktı penceremden…

Ve hayat ne güzel(!) Ölüm ne çok gerçek, garip ve de yakın, yanıbaşımda…Ve ayak parmaklarımın ucundan başlıyor içime işlemeye hafif, esintili, perdeleri kımıldanan odamda… Tüylerimin diken diken olmaya mecali bile yok.

Kurşunî bakışlı ölüm sarmalıyor bedenimi… Sanki topuklarımdan ayaklarımdan, bacaklarımdan süzülerek yukarıya doğru tırmanıyor da çekiliyor canım ‘canım hayattan’. Penceredeki dolunay, bulutlar, odamdaki herşey, her hareket duruyor, donuyor ve kararıyor yavaş yavaş hiç kararmayacağını sandığım dünyam…

Ölüm bu kadar soğukken, nasıl oluyor da güzel görünüyor nazarlara…

Yokluk; tahammülü namümkün içi dolu kelime…

Ve yokluğun yokluğunu var eden…

Dört omuzlu, sekiz ayaklı kutuya anlam veren… Ve bize ölümün öldürülmediğini ama sonrasında varlık hibe edildiğini hatırlatan…

Hakikat!…

Ve ölümün ardından açılan perde… Bizi bekleyen gelecek…

Vakt-i diriliş…

Bahar misali…

Ve o çiçeği yarattı…

İnsan zihninde bu yokluktan varlığa atılan bir adımdı.

Haşrin yüksek hakikatinin numuneleri..

Toprağın tohuma gebe kaldığı dem

Yok olmanın dayanılmaz ağırlığından kurtarıyor. İnsan yok olmak istemez, ama çiçeklerin öldüğü, ağaçların iskelete dönüştüğü, kabrin yüzünü hatırlatan kış mevsimi varlığın nihayet kısmını anlatır. Ve insan bu ağırlığı yüreğinin doruklarında hissedip hakikatten hissedar olurken ardından diriliş muştusu sunulur.

Zira zaman bizim gidişimize aykırı istikamette bir ata binmiş. Dört nala… Her an bir çatırdayış, bir dağılış, bir yıkılış ve bir tarumar hayat apartmanımızda… Ve bu endişeyle insan kalbini dağlar.

Ve bahar vakti diriliş

Vakti muhabbet, vakti neşe…

Anlamlar, isimlerin ardına saklanmış küçük gölgelerdir… Madalyonun görünmeyen yüzüdür klişelerin ardında… Anlamında saklı olan, yeşilin ve tazeliğin bir ismidir bahar. Çocuğun ilk ağlaması ya da gülümsemesi gibi… Güneşin doruklarınsa saltanatının son demini süren karlı dağların ardında göstermeye başlar yüzünü. Kaf Nun fabrikasının mahsülatı kalkar şaha ve bir uyanış belirir tabiatta. Kuş seslerinden kalp sesine kadar bir diriliş gözlenir. Kendisinde “hayat” olan canlı dünyaya tekrar “merhaba” der.

Âyetteki “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” sorusuna tekrar âyette cevap veriliyor: “Onları önce kim diriltmiş ise yine o diriltecek” ibaresiyle haşrin numunelerini sergiliyor kâinat sofrasına… “O diriltecek”leri gösteriyor aklı gözüne inmeyen kalplere…

Bahar; vakt-i diriliş

“Suların ilk ağlayışı andırır bir ezgiyle akması, rüzgârın doğum sancılarından sonra annenin duyduğu mutluluk kıvamında esmesi, Mart’ın o soğuk yüzünün silinip, birden alabildiğine çiçekli bir çehreyle Nisan’a dönüşmesi, bu aylar güzelini diğer hemcinslerinden üstün olmasa bile farklı kılmaktadır. Bahar tabiatın gülücükler dağıttığı bir aydır; sanırsınız ki Hızır, o mübarek parmaklarıyla Bahar’a tebessüm aşısı yaparak, bolluk ve cömertlik mayası katarak aramızda dolaşmaktadır. Sanki mürekkebinde dünyanın bütün renklerinin gizli olduğu bir “kudret yazısı”dır. Peki insan bu kudret kaleminin nüktelerinden, inceliklerinden ne kadar haberdardır? Halbuki bolluk, bereket, cömertlik anlamına gelen Nisan sözcüğünün niye “Nisan” ayına verildiğini anlamak için, tabiatın bu ayda nasıl bir aşk hali ile kendisini gösterdiğini idrak etmek lazımdır.

Ve öfke ölür dirilir muhabbet… Kalplere anlamını bilmedikleri bir neşe sarınır müebbet… Sonsuz bir şefkat kucaklar varlığımızı hissederiz. Ve anlarız ki bahar, vakt-i diriliş yüreğimizden başlar renklendirme görevine…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*