Vakt-i haşir

Image
İçerisinde vukua gelen hadiselerden dolayı bazı zamanların kazandığı kıymeti biliriz. O zamanları ihtimam ile diğer zamanlardan farklı idrak eder, değerlendirir ve ihya etmeye çalışırız.

Yaşadığımız zamanın bin ayını çekirdek gibi sinesinde saklayan Kadir Gecesine yüklediğimiz mânâ ve verdiğimiz kıymeti başka zamanlarla mukayese etmek hiç yakışık almadığı gibi dinimizde ve kültürümüzde sene-i devriyeleri tahatturla, doğum ve vefatları bildiren zamanlar, günler ve geceler ihtiva ettikleri mânâ cihetiyle sair zamanlardan ayrılırlar.

 

Bediüzzaman Hazretleri Kur’ân’ın ana mevzularını sayarken, tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet sıralamasını yapıyor. Kur’ân-ı Kerim, öldükten sonra yeniden dirilme hadisesinin küçük küçük nümunelerini, benzerlerini ve minyatürlerini anlatırken, en başta bahardaki dirilişi nazara veriyor. Tarih boyunca bu dirilişi her yıl temâşâ eden insanlar, onun gelişini hep kutlamaya çalışıyorlar. Kıt’alara ve kültürlere göre isimleri farklı da olsa, mânânın bir noktaya baktığını görüyoruz: Avrupa uzun gecelerin uğursuz ruhunu kovalama ile, Asya ise Nevruz ile karşılamış baharı.
Asya, Amerika ve Avrupa gibi “kış ölümünden” sonraki dirilişi baharla karşılayan kültürlerde, Müslümanların bu küçük dirilişi haşirle adlandırmaları, farklılıklarını gösterir. Kur’ân-ı Kerimin Rum Sûresinin 50. âyetinin muhteşem mânâsı “dirilişler içre dirilişleri” haber verirken, haşir kültürümüzün bir parçası oluverir. Şeriat-ı Ahmediye’nin kültür olarak tahrip edilmediği zamanlarda, bu kelime gündelik konuşmalarımızın içinde yer alıyordu. Şimdilerde ise ilmî bir terim olup, günlük hayatımızdan ayrı düştü. Ama Bediüzzaman’ın Kur’ân tefsirini okuyanlar, haşir kelimesini en çok kullanıp, mânasını hayat ve tabiatın farklı boyutlarında takip edenlerdir.
Risâle-i Nur’un yazılış tarihçesini bilenler, haşri birinci derecede anlatan Onuncu Söz’ün veya Haşir Risâlesi’nin hikâyesini de bilirler. Eğirdir Denizine bakan yamaçlardaki dirilişi temâşâ ederken, mezkûr âyeti vird edinerek kaleme yönelen Bediüzzaman’ın bu hikâyesini başka kaynaklara havale ediyoruz.
Vakt-i haşirde, yani şu günlerde yeniden dirilişin nümunelerini yaşadığımıza göre, Kur’ân’ın dört büyük esasından birini yâd etmeye, yeniden dirileceğimize sevinerek bu güzel zamanı kutlamaya ve güzelleri kıskandıracak şekilde beyaz, pembe ve mora bürünen tabiatı sevinçle karşılamaya hakkımız yok mu? Kâinatın, dünyamızın ve küremiz üzerindeki bütün hayat sahiplerinin doğum günlerini tebrik ederken; saniyelik, dakikalık, günlük, aylık ve senelik doğumları bir bütünlük içinde kutlamanın; insan olan insanın vazifesi olduğunu düşünüyoruz.
Batı medeniyetinin müfsid âletleriyle “bakar körlüğü” telkin ettiği şu zamanda, ülfet perdelerini bir bir kaldıran ve yeniden dirilişin mahiyetini ilmî delillerle bize ders veren Haşir Risâlesi’ni elimize alarak baharı karşılamanın farklı bir kutlama biçimi olduğunu biliyoruz. Risâle-i Nur’u detaylıca tetkik edip, Onuncu Söz’ün yanında diğer haşir bahislerine de baktığımızda, dörtte biri haşri anlatan Kur’ân’daki bu özelliğin tefsirine de mevcut olduğunu görüyoruz. Çekirdeğin içinde müstakbel ağacın ana maddelerinin depolanması gibi, Risâle-i Nur’da da Kur’ân’ın dört esasıyla her sahife veya mevzuda bu oranla karşılaşanlar taaccüb edebilirler. Bediüzzaman’ın ifadesiyle hepsi kendi sahasında birinci olan Nur’un bahislerinde, dört esasın dağılış oranına şaşırmamak için, bütünü yeniden tetkik etmek gerekiyor.
İster bahar bayramı, ister Fahr-i Âlemin (a.s.m.) velâdet mevsimi, ister bu seneki nebatat ve hayvanatın doğum günü, ister âlem-i İslâmın fecr-i sadıkı veyahut vakt-i haşir diyelim; neticede sevinç, sürur ve şevk dolu bir kutlama mevsimine daha eriştik. Bu mevsimin mahiyetini, sevinçlerini, terennümlerini, teganni ve coşkun evradını bize bir bir anlatan Haşir Risâlesi’ni okuyarak karşılayalım. Ta ki baharlarımız bayram, bayramımız ise hakikî bayram olsun…
Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*