Varlık bestesinin en muhteşem melodisi (asm)

Image
Varlığın derinliğine doğru inildikçe, dıştan gözlenenin aksine katı ve küçük tanecikler değil, ince ve lâtif bir alt yapı gözleniyor. Eşyanın özü, fiziğin yeni bakış açısı ile gözlendiğinde titreşimlerden ibaretmiş gibi gözleniyor. Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz ‘sicim teorisi’ özünde maddenin temel alt yapısının titreşimlerden ibaret olduğunun ifadesi.

Bu noktadan bakıldığında varlık sanki her bir cismin ayrı melodisinin ahenkle bir araya getirilmesinden oluşan ve güçlü mesajlar içeren devasa bir senfoni gibi. Eşyanın bir ritmi ve her ana yönelik bir mesajı var. Bu yönü ile âlem her bir saniyesinin ve en küçük zaman diliminin dahi kaçırılmadan dinlenmesi gereken, parçası ve bütünü ile çok önemli bir eser.

Asırlardır akıl ve hayalin çok ötesinde güzel nağmeler ile varlık âlemini şenlendiren sicim adlı titreşimlerin dile getirdiği en güzel beste Asr-ı Saadet ve Âlemlere Rahmet Olan Zat’ın (asm) bedeni idi. Ay ve dünyanın ahenkle dansından hâsıl olan hicrî takvimler Rebiülevvel ayının onikinci gecesi konumuna geldiğinde sicimler o zatı (asm) maddî âlemde sonsuz bir sevgi melodisi olarak ifade etmiş. Bu öyle güçlü bir melodi ki zaman ve mekânları aşarak Hazret-i Âdem’den (as) en son insana bütün insanlığı etkiliyor ve özünde hakikate ve sevgiye aşık bütün gönülleri titretiyor. Bu yönü ile eşyanın tamamını derinden etkiliyor. Varlık senfonisinin ana melodisi nur-u Muhammedî (asm) olarak ele alındığında kâinatın tamamında gözlenen ve sicim şeklinde algılanan şeylerin, aslında Ezelî Sanatkâr’ın muhteşem bestesinin algılanmasından ibaret olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Bu öyle muhteşem bir bestedir ki, asırlar boyu kalbî hakikate ve varlığın özüne yönelmiş bütün gönülleri derinden titretir, ortak bir kalbe dönüştürür. Zaman ve mekânlar üstü olan bu kalp rahmet ve kuşatıcılık olan bütün enerjisini nur-u Muhammedî’den (asm) alır.

Bir dönem bilimler, materyalizmin ve varlığı katı bir yapı olarak algılamanın vesilesi oldu. Özellikle, pozitivizm adı altında on dokuzuncu ve yirminci asrı etkisi altına alan kasırga, varlığı kendi başına işleyen bir mekanizma şeklinde tanımlamaya çalıştı. Ancak eşyanın derinliğine doğru indikçe bilim dünyasının bu beklentisi hüsran ile neticelendi. Varlığın alt yapısının titreşimler ya da lâtif bir yapı olduğu anlaşıldı.

Bu durum bilimi katı materyalist yapısından ve varlığa hükmedebileceği beklentisinden çok uzaklaştırdı ve semavî dinlerin ortaya koyduğu hakikatlere çok yakınlaştırdı. Vahiy yoluyla ve nübüvvet kanalıyla insanlığa ulaştırılan hakikatler artık bilimin de ilgi sahasına girecek ve belki de bu mânâların anlaşılmasına çok önemli katkılar sağlayacaktır.

Bilimin varlık âlemini anlama serüveni içinde ilgi alanına girmesi gereken en önemli hakikat şahsiyet-i Ahmediyye (asm) ve nur-u Muhammedî (asm) olmalıdır. Bir zamanlar metafizik adı altında ilgi alanının dışına ittiği kavramları zamanla ve maddî yapı daha iyi anlaşıldıkça daha çok anlamaya çalışacak, bu da bütün birikimleri ile bilimin vahye muhatap olmasından ortaya çıkacak müthiş sonucu insanlığın istifadesine sunacaktır.

Asrın ateizm asrı olduğu noktasında fikir beyan edenler bilimde ve insanlıktaki bu çok önemli değişin farkında olmamanın getirdiği sığlıktan kurtulamadıklarının işaretlerini ortaya koymaktadırlar.

Doğumu ile insanlığı küfrün karanlıklarından çıkışa götüren ve nuru ile aydınlattığı âleme bedenen teşrif eden zatın (asm) hicreti ile isimlendirdiği takvim sisteminde yapraklar onun geliş yıldönümünü gösterdiğinde ona biatımız tazelenecektir. Belki de bu, tüm insanlık olarak ve insanlığın en önemli kazanımı olan bilim dünyası ile ona (asm) yönelmekle insanlığın mutluluğuna en önemli adımın başlangıcı olacaktır. Çünkü o (asm) varlık bestesinin en anlamlı ve bütün ruhları titreten en muhteşem bestesidir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*